Latin Amerika jeopolitiğinin vazgeçilmezi: "Narkopolitika"

Özgür Uyanık Independent Türkçe için yazdı

Kolombiya'da uzun yıllardır gerillaya karşı kullanılan paramiliter güçler kokain, silah ve altın başta olmak üzere değerli taş ve metal kaçakçılığını elinde bulunduruyor. Paramiliter gruplar içinde en güçlüsü olan "Clan del Golfo"nun uyuşturucu faaliyetleri tüm kıtaya yayılmış durumda

26 Temmuz 1989 günü, iki defa Küba Cumhuriyeti Kahramanı madalyalı, Angola'nın kurtarıcısı ve Güney Afrika apartheid rejimini bir tank savaşıyla yenen efsanevi General Arnaldo Ochoa Sanchéz askeri mahkemenin karşısında yorgun bir halde dikiliyordu.

Küba televizyonundan yayınlanan yargılamada söz savcınındı. 

"Ochoa, sen Küba kahramanısın parayı ne yapacaksın?"

General Ochoa ve 13 Küba Devrimci Silahlı Güçler subayı, 6 ton kokaini Küba üzerinden Afrika'ya taşımak, yasadışı elmas ve fildişi ticareti yapmakla suçlanıyordu.

Ve bir savcının sorması gereken en doğru soru paranın ne yapılacağıydı.

Diktatör Batista'ya karşı Fidel'in gerilla ordusuna katıldığı 1958 yılından bu yana Latin Amerika'nın ve Afrika'nın sayısız cephesinde silahlı mücadele yürütmüş devrimciliğinden kimsenin en ufak bir şüphe duymadığı bu cesur komutan başını yana eğdi. Soruya cevap vermeye kalkışmadı.

General Ochoa ve üç silah arkadaşı "vatana ihanet"ten idam cezası aldılar. İnfaz kararı devlet konseyinde ilk oylamada reddedildi. Fakat Fidel ve Raul'un ısrarlı ve öfkeli konuşmaları sonucunda ikinci oylamada kabul edildi. 

13 Temmuz 1989'da sabah beşte Ochoa ve arkadaşları kurşuna dizilerek infaz edildiler.
 

2.jpg
General Ochoa 13 Temmuz 1989'da kurşuna dizilerek idam edildi. Ochoa'ya yönelik suçlamaların hiçbiri idam cezasını gerektirmiyordu. Sovyetlerin desteğini yitiren ve ABD karşısında savunmasız kalan Küba Ochoa'yı kurban verdi.


İdam cezası Küba yasalarına göre büyük bir istisnaydı. Üstelik Ochoa'nın devlet olanaklarını kullanarak başka topraklarda kaçakçılık yapmasının karşılığı en fazla otuz yıldı.

Küba kahramanı bu komutan yasaları zorlayarak "devlet konseyi" kararıyla infaz edilmişti. 

On beş yıl sonra İspanyol gazeteci Ignacio Ramonet'le söyleşi yapan Fidel Castro soru üzerine General Ochoa'nın "kişisel gelir elde etmek için uyuşturucu kaçırmadığını, Cumhuriyete yardım etme fikrinden yola çıkarak bu işlere bulaştığını" itiraf etti. (Cien Horas con Fidel, s.332, I. Ramonet)

Fidel'in söylemediği şey Küba'nın 1980'ler boyunca dış operasyonlarını yöneten General Ochoa'nın Angola ve Nikaragua cephesinde savaşı finanse edebilmek için bu "usulsüzlüklere" bulaşmak zorunda kaldığıydı.

Aslında, General Ochoa'nın infazına yol açan süreç 1986'da ABD'de Yarbay Oliver North'un "Iran-contra" davasıyla başladı.
 

3.jpg
"Iran-Contra" skandalının baş aktörü Yarbay Oliver North cezalandırılmadı. Yarbay North bugün ABD'nin en güçlü silah lobisinin başında


Bu davada Yarbay North'un Nikaragua'da Sandinistler'e karşı kurduğu kontrgerilla ordusunu finanse edebilmek için Senato'nun ambargo kararına rağmen İran'a silah sattığı ortaya çıkmıştı.

Yarbay North bu itirafı yaparken kontraların "kirli savaş"ın finansı için uyuşturucu satışından da gelir elde ettikleri gerçeğine hiç değinmemişti.

Oysa "Iran-contra" davasının açılmasına yol açan olay, 5 Ekim 1986'da Sandinistlerin kontraları destekleyen El Salvador ordusuna ait bir uçağı düşürmesiydi.

Uçakta kontralara taşınan silah, mühimmat ve CIA'ya ait çok sayıda belge ele geçirildi. Canlı kurtulan Eugene Hasenfus'un itiraflarıyla "kirli savaşın" nasıl finanse edildiği ortaya çıktı.
 

4.jpg
Sandinistlerin eline geçen ABD'li pilot Eugene Hasenfus ve düşen uçağından çıkan belgeler CIA'nın Sandinist Devrime karşı kontrgerillayı uyuşturucu ve silah satışıyla desteklediğini ortaya koydu


Aynı dönemde CIA bazı belirsiz fotoğraflar yayımlayarak M 19 örgütüyle Sandinist yönetim arasında bir uyuşturucu trafiği olduğunu iddia etti. 

Bu arada Fidel Castro'nun da söylediğine göre CIA'nın dinleme ve takiplerine Ochoa'nın yardımcısı Yüzbaşı Jorge Martinez takılmıştı. 

Martinez Kolombiya'da Pablo Escobar'la görüşmüştü. Bu görüşmede Afrika'ya düzenli olarak giden askeri gemilerle kokain sevkiyatı yapılabileceği konusunda anlaşılmıştı.

Afrika'ya inen kokain kolayca Avrupa'ya ulaştırılabilecekti. Bu sevkiyattan önemli bir miktar gelir elde edilecekti. 

Ayrıca Escobar Küba'dan hava hedeflerini vuran taşınabilir füze de istemişti.

ABD "Narko devlet" kavramını icat etmişti. 1989 Aralık ayında ABD, Panama Devlet Başkanı General Noriega'yı uyuşturucu tacirliği ile suçlayarak bu ülkeyi istila etti.

Ondan üç ay sonra Nikaragua'da Sandinistler iktidarı seçimle devrettiler.
 

5.jpg
Panama'da iktidarı darbeyle ele geçiren General Manuel Noriega'yı uyuşturucu ticaretiyle suçlayan ABD 1989 Aralık ayında bu ülkeyi istila etti. Beş bin dolayında sivilin öldürüldüğü işgale Noriega bir ay direndikten sonra teslim oldu ve ABD'de otuz yıl süreyle hapsedildi


Küba, Panama istilasından beş ay önce Küba kahramanı General Ochoa'yı feda etti. O tarihten sonra da Küba'nın adı uyuşturucuyla bir daha asla yan yana gelmedi.

Peki Yarbay Oliver North'a ne oldu dersiniz? 

Reagan'ın Ulusal Güvenlik danışmanı olan Yarbay, Senato'da suçu üstlendi. Yargılandı ve aldığı ceza ertelendi. Yarbay North bugün ABD'nin en güçlü silah lobisinin başında.

ABD nereye "Uyuşturucuyla Savaş" için girdiyse orada uyuşturucu üretimi arttı. Günümüzde varlığını sürdüren üç "narko devlet" var: Afganistan, Meksika ve Kolombiya.

Bunların üçü de ABD müdahalelerinin bir sonucu olarak bu noktada. 

Eğer 1999'da Kolombiya Devrimci Silahlı Güçleri (FARC-EP) ile Kolombiya yönetimi arasında yapılacak bir anlaşmaya müsaade edilseydi bugün uyuşturucu sorunu büyük ölçüde ortadan kalkardı.

Sırf FARC'ı zayıflatıp masaya oturtmak için anlaşmayı 15 yıl ötelediler. 
 

6.jpg
California Mercury News'de gazeteci Gary Webb CIA'nın Kontralara aktarmak için o yıllarda Amerika Birleşik Devletleri'nde tonlarca kokain sattığı yazdı. Webb raporlardan, federal mahkemelerde verilen ifadelerden, gizlice kaydedilmiş kasetlerden, ulusal ve uluslararası mahkemelerin tutanaklarından ve yüzlerce saatlik röportajlardan aktardığı bilgiler "Dark Alliance" adlı kitabında topladı. Gary Webb Aralık 2004'te ölü bulundu. Gazetesinin web sitesi CIA ile uyuşturucu arasındaki ilişki hakkındaki tüm bilgileri sildi


Kokainle finanse edilen paramiliter güçlerin temsilcisi Alvaro Uribe'yi iktidara getirdiler. Böylece ABD Senatosu Clinton döneminde "Kolombiya Planı" isimli bir yasayı onayladı.

FARC'a karşı Kolombiya'ya on milyar dolarlık bir askeri yardım paketi sundular. Bu destek Kolombiya'da savaştan beslenen elitlerin güçlenmesine yol açtı. 30 binden fazla sivil öldürüldü. 7 milyon Kolombiyalı zorunlu göçe uğradı.

2001-2016 arasında yürütülen "Kolombiya Planı" süresince uyuşturucu üretimi yüzde 40 arttı. 

Aynı dönemde ABD, Kolombiya'da 8 askeri üs açtı. Afganistan ve Irak'da savaşacak lejyonerler Blackwater gibi ABD'li özel güvenlik şirketlerince Kolombiya'da eğitilmeye başlandı.

Afganistan'dan dönen bazı askerler oradaki haşhaş ve eroin tecrübelerini paramiliterlerin hizmetine sundu. Böylece daha önce üretilmeyen eroin Kolombiya'ya girdi. 

Bugün Kolombiya'nın iki önemli ihraç ürününden biri kokain diğeri "kiralık katiller"dir. Özel Güvenlik şirketleriyle kontratı biten Kolombiyalı lejyonerler ya paramiliterle beraber çalışmakta ya da kartellerin küresel operasyonlarında görev almakta ve dünyanın değişik yerlerinde suikastlar işlemektedirler.

ABD'nin FARC'ı ezme stratejisi başarılı oldu. Önemli liderleri nokta operasyonlarla yok edilen bu Latin Amerika'nın en büyük gerilla örgütü, Kolombiya ile barış anlaşması imzaladı.

FARC egemen olduğu bölgelerin büyük kısmında kokain üretimini durdurdu. Fakat buna karşılık paramiliterler üretimi artırdı.

Üstelik FARC'tan oluşan boşluğu Meksikalı karteller doldurdu. Uyuşturucu üretimi 2016'dan sonra patlama yaparak yüzde 70 arttı. 

Barış anlaşmasını yapan Santos gitti. Yerine Uribe'nin New York borsasında para aklayıcısı olarak çalışan Ivan Duque devlet başkanı oldu. Duque'nin paramiliterler ve uyuşturucu finansı tarafından desteklendiği dinleme kayıtlarıyla kanıtlandı.

Kolombiya Planı'ndan sonra 2007'de Meksika'da "Uyuşturucuya Karşı Savaş" başlatıldı. Meksika Planı olarak da bilenen bu politikaya ABD iki milyar dolar kaynak aktardı. Plan, Meksika ordusunun kartellere karşı kullanımını öngörüyordu. 

Bu politika büyük katliamlara yol açtı. Karteller arasındaki çatışmayı şiddetlendirdi. Daha da kötüsü kullanılan askeri birimler kendi hesabına çalışan "Los Zetas" gibi kartellere dönüştü. Uyuşturucu üretimi arttı ve Meksika kan gölüne dönüştü.  

2007-2015 yılları arasında Meksika'da resmi rakamlara göre 186 bin kişi öldürüldü. Son beş yılda bu rakama 100 bin cinayet daha eklendi. 80 bin kişi kayboldu. En az yarım milyon insan zorunlu göçe tabi oldu. 

Planın uygulanmasından sorumlu Meksika Silahlı Kuvvetleri Genelkurmay Başkanı Salvador Cienfuegos "Bizim işimiz sokaklarda suçlu kovalamak değil biz farklı amaçla eğitim alıyoruz" dedi.

Bu planın askeri açıdan da başarısız olduğunun en üst düzeyde itirafıydı. 

İlginçtir aynı General Cienfuegos resmi görevi devam ettiği halde geçen yıl 16 Ekimde ABD'de uyuşturucu ticareti ve kara para aklama suçlarından tutuklandı.

General bir ay sonra iki ülke arasında yapılan gizli bir anlaşmayla Meksika'ya iade edildi.

Bir önceki yıl tutuklanan Meksika Kamu Güvenliği Sekreteri Genaro Garcia Luna ise halen ABD'de hapiste.

Luna bizzat "Uyuşturucuya Karşı Savaş"ı başlatan eski Meksika Devlet Başkanı Felipe Calderon tarafından bu göreve getirilmişti.

2014'de Iguala'da 43 öğrencinin kaybedilmesi olayının ardından da bölge valisi ve belediye başkanının "Guerreros Unidos" adlı kartelle bağlantısı çıkmıştı.

Olay istihbarat şefi ve Milli Güvenlik Kurulu Sekreteri Tomás Zerón de Lucio'ya ya kadar uzanmıştı. Tomás Zerón kayıplara karıştı. Meksika hükümeti Zerón için Kırmızı Bültenle uluslararası arama kararı çıkardı.

"Uyuşturucuyla Savaş" Meksika'yı dev bir karadeliğe dönüştürdü. Artık Meksika'da herhangi bir yerel otoritenin kartellerle ilişkide olması gayet olağan bir durum haline geldi. Bu ülkede uyuşturucu parasının girmediği hiçbir yer kalmadı. 

Öyle ki Sean Pean, Sinaloa Karteli şefi "El Chapo"yla yaptığı görüşmenin önemini anlatmak için şöyle diyordu: 

Meksika'nın iki başkanı var. Biri yasal, biz ötekiyle görüştük.
 

7.jpg
Oscar'lı oyuncu Sean Pean cezaevinden firar eden Sinaloa Karteli şefi "El Chapo"la bir röportaj yaptı. Kısa süre sonra yakalanan "El Chapo" ABD'ye teslim edildi


2017'de ABD, Venezuela'da Bolivarcı yönetimi "narko devlet" ilan etti. Adalet Bakanlığı 2020 Martında 14 üst düzey Bolivarcı yönetici hakkında yakalama kararı aldı.

Devlet başkanı Maduro, başkan yardımcısı Cabello, Savunma Bakanı Lopez ve Yüksek Mahkeme reisi Moreno'nun başına para ödülü koydu.

ABD Adalet Bakanlığı makamlarının Venezuela'daki yönetim hakkında çok yönlü bir dosya açtıkları anlaşılıyor. Zira arama kararı "yolsuzluk" üzerine alınmış. Fakat diğer taraftan uyuşturucu trafiğine ilişkin bir "Güneş Karteli" dosyası var.
 

8.jpg
ABD Adalet Bakanlığı ve DEA, Venezuela yönetimi hakkında yakalama emri yayınladı. Başkan Maduro ve yardımcıları başına para ödülü de konulan davada uyuşturucu sevkiyatına kolaylık sağlanması, pay alınması ve yolsuzluk gibi suçlamalar var


Güneş Karteli ismini, Venezuela ordusunun simgesindeki güneşten alıyor. Davanın geçmişi Chávez iktidara gelmeden yıllar önce 1993'te iki Venezuelalı generalin uyuşturucu ticaretine adlarının karışmasına dayanıyor.  

Fakat bu Venezuela'yı bir narko devlet ilan etmesine yol açmıyor. Çünkü o sıralar Venezuela ile ABD ilişkileri iyi durumdaydı. 

Kolombiya'da yakalanan onlarca devlet görevlisi, üst düzey asker olmasına hatta 2000'li yıllarda Kolombiya meclisinin neredeyse yüzde 10'unun uyuşturucudan sabıkalı olmasına rağmen ABD "narko devlet" olarak tanımlamadı.

Kaldı ki dünya kokain üretiminin yüzde 70'ini Kolombiya'nın ürettiği herkes tarafından bilinirken bile bir "narko devlet" suçlaması yapılmıyor.

Küresel çapta narkotrafik gelirinin yüzde 50'si ABD'de, yüzde 35'i Avrupa'dan geliyor. Yılda 200 milyar dolarlık bir ekonomi yaratan kokain, Latin Amerika'da üretilmesine rağmen sadece yüzde 4'ü bu topraklarda tüketiliyor. 

Marihuana pazarının yüzde 50'si ve amfetamin kaynaklı uyuşturucuların yüzde 60 pazarı ABD'de.

1998'de Meksika'nın Juarez ve Kolombiya'nın Cali kartellerinin 100 milyar dolardan fazla parayı ABD bankacılık sistemi aracılığıyla akladığı ortaya çıktı.

Aklama operasyonunu yapan bankaların başında Citibank ve HSBC geliyordu. 2006 yılında Kuzey Karolina merkezli Wachovia Bankasının Meksika'nın Sinaloa Kartelinin 100 milyon dolarını akladığı kanıtlandı.

Bankaya 160 milyon dolar ceza kesildi ve hiçbir yöneticisi kovuşturmaya uğramadı. Benzer şekilde ABD Senato Komisyonu HSBC bankasının 2007-2008 yıllarında 7 milyar dolarlık uyuşturucu gelirini akladığını tespit etti.

Banka suçunu kabul ederek 2 milyar dolar ceza ödedi ve hiçbir yöneticisi yargılanmadı. 

Bugün uyuşturucu Afganistan Milli Gelirinin yarısını oluşturmaktadır. 1980'li yıllarda tüm Latin Amerika ekonomileri küçülürken Kolombiya ekonomisi kokain sayesinde yüzde 4,1 büyüdü.

ABD Kolombiya Planı'nı yürürlüğe koyduğu 2000-2009 yılları arasında kokainin ekonomiye katkısı en az 16 milyar dolar olarak tespit edildi. 

"Narkopolitika" Latin Amerika'nın her yerine yayılmış durumda. Seçim kampanyaları bu parayla yapılıyor. Özellikle yerelde oyların sandık başında parayla satın alınması bu şekilde mümkün oluyor. Hükümetler bu parayla yatırım elde etmeye çalışıyor.

Futbol kulüpleri uyuşturucu parasıyla ayakta kalıyor. 
 

10.jpg
ABD'de tutuklanan Meksika Genelkurmay Başkanı Salvador Cienfuegos ve eski devlet başkanı Peña Nieto. Uyuşturucu şeflerinin konuşmalarında General'den "baba" diye bahsettikleri ABD savcılık belgelerine girdi. Kartellerle ilişkili Başkan Nieto koltuğu bıraktıktan sonra ülkesini terk etti


Uyuşturucu, değerli taş-metal, silah kaçakçılığı Karayip bölgesinde yoğunlaşıyor. Çünkü burada sosyal eşitsizlik daha yüksek. Karayip'te devletler bağımsız kurumlara sahip olamadılar.

İç savaşlar ve çatışmalar hiç bitmedi. Üretim zayıf ve zenginliğin kaynağı halen doğa. Üstüne üstlük bir türlü istikrara kavuşamayan Kolombiya, Venezuela gibi devletler kara para dolaşımı için uygun koşullara sahipler.

Tüm devletler uyuşturucu gelirini kontrol etmek istiyorlar. Fakat bunu sadece finans merkezlerini kontrol edebilen ABD gibi bir güç becerebilir.

Diğer zayıf devletler ancak uyuşturucu faaliyetini kontrollerinden çıkmayacak biçimde sınırlamaya ve gelirin bir kısmını sistem içinde eritmeye çalışır. 

Uyuşturucu faaliyeti, gelişmekte olan ülkeler için salt bir güvenlik problemi olarak ele alınmamalıdır. Kötü şehirleşme, işsizlik, eğitim ve sağlık hizmetleri erişim problemi olan ülkelerde uyuşturucu kolaylıkla sosyal taban bulur. 
 

9.jpg
Brezilya'da büyük futbol karşılaşmaları sırasında politikacıların iki şey yaptığı söylenir: Birincisi, yolsuzluklara temel olan paket yasalar çıkarmak. İkincisi, ise büyük uyuşturucu sevkiyatları. Latin Amerika'da uyuşturucu ve futbol iç içe geçmiştir. Gelmiş geçmiş en yetenekli ve ünlü Brezilyalı oyunculardan biri olan Ronaldinho Paraguay'da uyuşturucu bağlantılı bir operasyonda sahte kimlikle yakalandı


Bugün Brezilya cezaevlerinin yüzde 60'ı reşit olmayan kartel üyeleriyle dolu. Brezilya rejimi "favela"lardaki yoksulluğa çare arayacağına çocukları öldürerek ve hapsederek "uyuşturucuyla mücadele" ediyor.

Latin Amerika son yüzyılda birçok gelişmenin laboratuarı oldu. Uyuşturucu konusunda da buradaki olumsuz tecrübeye bakıp dünyanın geri kalanında "doğru yolu" izlemek gerekiyor. 

Aksi takdirde dünyanın başka yerlerinde yeni Meksikalar ve Kolombiyalar ortaya çıkacaktır.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU