Lozan Konferansı, Boğazlar Sözleşmesi bölümünde, İngiltere ve İtilaf Devletleri'nin önerisi ile Boğazların askersizleştirilmesi kararı da alınmış ve Boğazlar "Çanakkale ile İstanbul Boğazlarının her iki kıyılarını, Marmara adaları ve Çanakkale giriş noktasındaki Türk ve Yunan adalarını kapsayacak" şekilde askerden arındırılmıştı.
Boğazların güvenliğini sağlamak ve geçişleri düzenlemek için de Milletler Cemiyeti'ne bağlı "Boğazlar Komisyonu" kurulmuştu.
Dünya savaşın arifesine gelirken
Komisyonun görevi de teknik düzenleme ve istatiksel bilgi ile sınırlı olduğundan, 1920'lerin sonlarından itibaren değişen dünya koşulları, Boğazlarda 'güvenlik ve düzenleme' meselelerini görünür kılıyordu.
Dünya yeniden bir büyük savaşın arifesine geliyordu.
Bu durum artan ölçüde silahlanmaya yol açıyordu.
Uluslararası barış ve güvenliğe yönelik yeni tehlikeler belirirken, Türkiye bu 'tehlikelere' karşı iş birliği çalışmalarının dışında kalmış gibiydi.
Türkiye'nin uluslararası iş birliği ve kolektif barış çabalarında yer alması 1928 Silahsızlanma Konferansı'na katılması ile başlayacaktı.
1928'de davet edildiği Kellog-Birand Paktı'na katılması da 1929'da gerçekleşecekti.
Son olarak Milletler Cemiyeti'nin davetiyle bu teşkilata 1932'de üye olacak ve böylece uluslararası iş birliğine resmen katılacaktı.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Boğazlar üzerindeki egemenlik hakları sınırlanan Türkiye Cumhuriyeti devleti, Milletler Cemiyeti'nin silahsızlanmaya vurgu yapmasını talep ederken 'umut tüketme' politikası izliyordu.
Ancak Milletler Cemiyeti ne silahlanmayı dengeleyebiliyordu ne de kolektif güvenliğe ilişkin beklentilere yanıt verebiliyordu.
Versay (Versailles) sistemi: Sürecek mi? Çökecek mi?
Birinci Dünya Savaşı güçler ilişkisi çerçevesinde, yeni bir dünya dengesi ve yeni bir siyasi haritanın çizilmesine yol açmıştı.
Bu dengede zayıf konumda olan Almanya ile İtalya kendilerine alan açmaya ve güç kazandıkça kademeli bir programla Versay sisteminin değişmesini hedefleyen bir politika izlemeye başlayacaktı.
İngiltere ve Fransa ile Birinci Dünya Savaşı'nın diğer galip devletleri, Versay sistemini sürdürmeye çalışıyordu.
Bu yönlü gelişmeler rasyonalize edilmediğinde, Birinci Dünya Savaşı sonrasında kurulan dünya dengesinin bozulması kaçınılmazdı.
Nitekim 1933'ten sonra Almanya'da Nazi Partisi'nin iktidara gelmesi, İtalya'nın Akdeniz'de ve Balkanlar'da genişleme çabası ve Avrupa devletlerinin silahlanma yarışına girmesi dünya barışını tehdit etmeye başlayacaktı.
Türkiye, Balkan Antantı ve İtalya
Türkiye, Milletler Cemiyeti üyeliğinden sonra Balkan devletleri ile iyi ilişkiler kurabilmek için girişimlerde bulundu.
Bu tarihlerde Türkiye için en büyük tehlike, Balkanlar, Doğu Akdeniz ve 12 ada çevresi siyaseti ile Mussolini İtalyası idi.
Türkiye'nin Balkanlar politikası sonuç verecekti.
Balkan devletleri arasında ortaya çıkan yakınlaşma, Ankara, Bükreş, Belgrad evrelerinden geçerek 9 Şubat 1934'de Atina'da, Türkiye, Yunanistan, Yugoslavya ve Romanya arasında Balkan Antantı'nın imzalanmasında ifadesini bulacaktı.
1936'da Montrö Konferansı'nda, Lozan Boğazlar Sözleşmesi'nin Türkiye lehine değiştirilmesinde Antant üyesi ülkeler, Türkiye ile dayanışma içinde olacaktı.
Versay sistemi çökerken…
Hitler'in iktidara gelmesinden sonra, Almanya'nın yeniden silahlanması, uluslararası gerginliğin artması, Locarno Antlaşması'nın feshi ve daha önce askerden arındırılmış olan Ren bölgesinin işgali, bütün bir Versay sisteminin çöküşü idi.
Japonya'nın 1933'te Milletler Cemiyeti'nden çekilmesi ve İtalya'nın Türkiye sahillerine yakın 12 ada çevresi ile ilgilenmeye başlaması üzerine, Türkiye Lozan Boğazlar Sözleşmesi'nin değiştirilmesi için Milletler Cemiyeti'ne başvurma yoluna hazırlanacaktı.
Dünya hızla savaşa giderken, Milletler Cemiyeti kendisinden beklenen dünyayı silahsızlandırma misyonunun gereğini yerine getiremiyordu.
Türkiye bu gelişmeler üzerine Lozan Konferansı'nda Boğazlar Sözleşmesi'ni imzalayan devletlere bir nota verdi.
Türkiye, Lozan Sözleşmesi'ni imzalayan devletlere 11 Nisan 1936 tarihinde gönderdiği notada, Lozan Boğazlar Sözleşmesi'nin değiştirilmesini gerektiren argümanları sıraladı; "Türk toprağının dokunulmazlığı için zaruri güvenlik şartları ve Akdeniz ile Karadeniz arasında ticari seyrüseferi devamlı surette ve en liberal bir ruh içinde düzenleyecek yeni boğazlar rejimi sözleşmesi için görüşmelere hazır" olduğunu bildirdi.
Türkiye'nin notası:
1- Yeni dünya dengesi bakımından, Avrupa'nın 1923'deki durumu, 1936'dakinden çok farklı idi. 1923'de Avrupa silahsızlanmaya doğru yürüyor ve kıtanın siyasi örgütü uluslararası garantilerle söz edilen değişmez prensipler üzerine kuruluyordu. Türkiye 1923 Lozan Sözleşmesi'ni imzaladı. Çünkü 18. maddenin sağladığı teminata ve buna ek olarak dört büyük devletin Boğazları savunma konusunda verdikleri garantiye güvendi. Ancak şimdi şartlar büsbütün değişti, Akdeniz'de yeniden bir güvensizlik belirmeye başladı ve Boğazların güvensizliğine çare teşkil edecek tek garanti de elden gitti ve gelecek de büyük tehlikelere gebe bulunuyor.
2- Sözleşmenin koruduğu garantiler işlemiyor. Türkiye verilen teminat dışında güvenliği, bütün arazisinin güvenliği için zaruri olan bir toprak parçası üzerinde egemenliğinin kısıtlanmasına tabi ki razı olamaz. Bu garantiler işlemez hale geldiğine göre, bütün sözleşmenin dengesi, yalnız Türkiye'nin değil, Avrupa barışının da aleyhine bozulmuş bulunuyor. Türkiye'ye sözleşmenin yüklediği külfete karşılık olarak verilen teminat arasında yalnız dört büyük devletin garantisi, zamanında Türk toprak bütünlüğünü sağlamaya müsait görünüyordu. Halbuki bu devletlerin Milletler Cemiyeti'ne karşı davaları da zamanla hayli değişikliklere uğradı.
3- 1923 rejimi sınırlı veya genel savaş tehdidini hesaba katmıştı. Bu husus Lozan rejiminde görülen noksanlardan biri idi. Sistem sadece barış ve savaş hallerini ve savaşta da yalnız Türkiye'nin tarafsızlığını veya savaşçılığını öngörmüştü. Sistemin eksikliği, savaş tehdidi halinde Türkiye'yi meşru müdafaası için gereğini yapmaktan men etmesi idi.
4- Türkiye Lozan Sözleşmesi'nin tadili müzakerelerine katılmaya hazır olduğunu ifade etmekte idi. Doğuşundan beri Türkiye Cumhuriyeti, ağır fedakarlıklar pahasına bile olsa, daima barış ve anlaşma politikası izlemiş, uzlaşma eğilimini, vecibelere sadakatin ve barış davasına bağlılığın delillerini her fırsatta vermişti. Türkiye başka memleketlere sağladığı güvenliği kendi için de talep etmek hakkına sahip olmalıydı. Bu delillere dayanarak Türk hükümeti sözleşme taraflarına çağrıda bulunmuş ve onları Türk topraklarının dokunulmazlığı için zaruri görülecek güvenlik şartları ve Akdeniz ile Karadeniz arasında ticari seyrüseferin (gidiş-geliş, trafik) gelişmesine müsait liberal bir boğazlar statüsünü düzenlemeye davet etmişti.
…
Türkiye bu notayla Boğazların güvenliği için verilmiş olan kolektif güvenlik garantilerinin artık işlemez bir duruma geldiğini belirtiyor, Boğazların statüsünün ülke güvenliği için kendi lehine değiştirilmesini talep ediyordu.
Bunun üzerine Boğazların statüsünü Türkiye lehine değiştirecek olan konferansın, İsviçre'nin Montrö şehrinde toplanması kararlaştırıldı.
Montrö Boğazlar Konferansı
Montrö Konferansı Avustralya, Büyük Britanya, Bulgaristan, Fransa, Yunanistan, Romanya, Sovyetler Birliği, Türkiye ve Yugoslavya hükümetlerinin katılımıyla 22 Haziran 1936 günü başladı.
Avustralya konferansa iştiraki kabul edilen tek dominyon devlet idi. Açılış oturumu İsviçre Federal Devleti Politik Departman şefi M. Motta'nın başkanlığında yapıldı.
Konferansta Türkiye Delegasyonu, Dışişleri Bakanı Dr. Tevfik Rüştü Aras başkanlığında, altı delegasyon üyesi ve ilgili uzmanlık dallarından 24 yedekten oluşuyordu
Sovyetler Birliği, öncesinde de olduğu gibi, Karadeniz'de kıyı sahibi devletlerin gemilerinin Boğazlardan geçmesi için tam serbesti verilmesini ve kıyısı olmayan devletlere ait gemilerin geçişinin mümkün olduğunca kısıtlanmasını istiyordu.
Başta İngiltere olmak üzere Karadeniz'e kıyısı bulunmayan devletler, bu deniz üzerinde akla uygun bir denge kurmaya özen göstererek, Karadeniz'e kıyısı olan devletlerden herhangi biri ile bir sorun çıkması halinde hareket serbestliğini korumaya çalışıyordu.
Temelde birbirinin karşıtı olan Sovyetler Birliği ve İngiltere'nin görüşleri arasında kalan Türkiye'nin görüşü kendi güvenliği ile ilgili idi.
Bu Türkiye'nin, Karadeniz'e sınırı olsun veya olmasın kendi sularından geçecek savaş gemilerinin mümkün olduğu ölçüde sınırlandırılması taraftarı olduğu demekti.
Türkiye'nin getirdiği başlıca yenilik "savaş tehlikesi" idi.
Türkiye, yeni karara göre kendisini savaş tehlikesiyle karşı karşıya gördüğü takdirde, Milletler Cemiyeti'ne ve taraf devletlere bilgi vermek suretiyle, savaş hali için kararlaştırılan düzeni aynen uygulamak hakkına sahip olacaktı.
Bu yeniliğin Türkiye topraklarının güvenliğinin yanı sıra genel bir barış dengesi için gerekli olduğu iddiası da vardı.
Türkiye, savaş gemilerinin geçmelerini düzenleyen genel mekanizmaya bir nevi otomatik kontrol koyuyor ve bu nedenle Boğazlar Komisyonu'nun gereksiz olduğunu, dolayısıyla kaldırılmasını istiyordu.
Sovyetler Birliği Dışişleri Bakanı M. Litvinov, Karadeniz'e sahili olan devletler için geçiş serbestisi, sınırı olmayan devletler için ise kısıntılı serbesti istiyor ve Türkiye'nin bu görüşünü destekliyordu.
Fransa da Türkiye'nin tezini destekliyordu.
İngiltere, Türkiye'nin görüşlerinin bazılarını kayıt koyarak onaylıyor, bazılarını onaylamıyordu. Konferans bütün taraflar için memnuniyet verici, adil, hakkaniyetli bir sözleşme ortaya çıkarmayı başarırsa, İngiltere askersizleştirme konusunu onaylıyor, 'Boğazlar Komisyonu'nun devamını istiyor ve bütün devletler için geçiş serbestisi istiyordu.
Bu şekildeki karşıt tezlerin çatışması ve uzun tartışmalarla 22 Haziran'da başlayan konferans 20 Temmuz 1936'da Montrö Boğazlar Sözleşmesi'nin imzalanması ile son buldu.
Sözleşme, Türkiye, İngiltere, Fransa, Sovyetler Birliği, Japonya, Romanya, Bulgaristan, Yunanistan ve Yugoslavya arasında imzalandı. İtalya, Boğazlar Sözleşmesi'ne sonradan 2 Mayıs 1938 de katıldı.
Montrö Boğazlar Sözleşmesi
Montrö'de yapılan görüşmeler sonucunda, 20 Temmuz 1936'da Montrö Boğazlar Sözleşmesi imzalandı.
Bu sözleşme sonucunda;
1.Türkiye'nin Boğazlar üzerinde tam hâkimiyet kurması kabul edildi.
2.Ticaret gemilerinin Boğazlardan geçişine tam bir serbestlik sağlandı.
3.Savaş gemilerinin Boğazlardan geçmesi konusunda birtakım kısıtlamalar yapıldı. Buna göre eğer Türkiye tarafsız ve savaş dışıysa, savaşan devletin gemileri Boğazlardan geçemeyecekti. Ancak Türkiye bir savaşa girer ya da yakın bir savaş tehdidiyle karşı karşıya kalırsa, Boğazların kullanımı konusunda karar tamamen Türkiye'ye aitti.
4.İmzalandığı tarihten itibaren yirmi yıllık bir süre için geçerli olacağı karar altına alınan Montrö Boğazlar Sözleşmesi, herhangi bir imzacı devletin karşı çıkmaması nedeniyle günümüze kadar varlığını sürdürdü.
Montrö Boğazlar Sözleşmesi, İstanbul ve Çanakkale Boğazlarından serbest geçişi sağlarken, yeni Boğazlar rejiminin uygulanmasını, geçişlerin denetimini ve güvenliğini tümüyle Türkiye'ye bıraktı. Boğazların kullanımında Karadeniz'e kıyısı olan ve olmayan devlet ayrımı yaparken de kıyısı olan devletler yararına ayrıcalıkları güvence altına alan bir sözleşme oldu.
Montrö Sözleşmesi 29 madde, dört ek ve bir protokolden ibaretti.
Günümüzde de yürürlükte olan bu sözleşmenin 28'inci maddesine dayanılarak, taraflarca değiştirilmesi bilebildiğim kadarıyla henüz talep edilmiş değildir.
Montrö Boğazlar Sözleşmesi üzerine düşünmek…
Montrö Boğazlar Sözleşmesi, dünya'da ve bölgede istikrarsızlığın neredeyse tavan yaptığı tarihi bir zamanda, değişen siyasi koşullara tekabül eden elverişli bir zamanlama ve siyasi yönelimle, Türkiye'nin yarar hanesine 85 yıl süren istikrarlı kolaylıklar, stratejik olanaklar sağladı.
Evet… Montrö, Boğazların güvenliği ve bu su yollarındaki trafiği düzenleme çabalarına 85 yıl süren 'istikrarlı kolaylıklar ve stratejik olanaklar sağladı.'
Evet... Böylesine istikrarlı sözleşmeyle, Türkiye Cumhuriyeti uzun süredir özlediği bir çözüme 'değişen dünya siyasi koşullarının' etkisiyle kavuştu.
Gerçekten de Türkiye'nin Boğazlar üzerinde egemenliğini sağlayan değişen siyasi koşullara tekabül eden güçler dengesidir.
Sovyetler Birliği ile Batı dünyası arasında ölçülü bir denge arayan Türkiye, Montrö'de İngiltere ve Fransa ile Almanya ve İtalya arasında denge olanağına kavuştu.
Sonra Almanya ve İtalya ile Batı Dünyası ve Sovyetler Birliği arasındaki karşıtlığı denge oyunu üzerinden değerlendirerek İkinci Dünya Savaşına girmekten de sakındı…
Montrö Boğazlar Sözleşmesi'nde, Türkiye-İngiltere ilişkisi belki de en iyi zamanlarından birini yaşadı.
Elbette, İngiltere'nin Türkiye'ye sıcak yakınlaşmasının siyasi karşılığı İtalya'nın Doğu Akdeniz'de yarattığı tehdidi Türkiye ile dengeleme siyasetiydi. Türkiye de benzeri siyasi nedenlerle İngiltere'nin yaklaşımına itibar etmişti.
Aslında Montrö Boğazlar Sözleşmesi'yle Batı dünyası ile çok daha yakınlaşan Türkiye'nin, Sovyetler Birliği'nden uzaklaşacağının emareleri, çok uzak olmayan ufuklardan beliriyordu.
…
Son cümle Montrö'nün değerini idrak edemeyen yeni zaman yeni zamanların önemli politikacılarına...
Boğazlar Sorunu makalelerine ilişkin yararlanılan kaynaklar:
1. Baskın Oran, Türk Dış Politikası Kurtuluş Savaşından Bugüne Olgular, Belgeler, Yorumlar, 1919-1980, İletişim Yayınları, İstanbul, 2009.
2. Feridin Cemil Erkin, Türk-Sovyet İlişkileri ve Boğazlar Meselesi, Başnur Matbaası, Ankara, 1968,
3. Fahir Armaoğlu, 20. Yüzyıl Siyasi Tarihi, 1914-1980, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İkinci Baskı, Ankara, 1984.
4. Hüseyin Tosun. 'Montrö Boğazlar Sözleşmesi, Boğazlar Sorununda Son Aşama', Atatürk Yolu Dergisi, sayı 4, 1994.
5. İsmail Soysal, Tarihçeleri ve Açıklamalarıyla Türkiye'nin Siyasal Anlaşmalar Cilt 1, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara-1983.
6. İsmet İnönü, İsmet İnönü'nün Hatıraları, Büyük Zaferden Sonra Mudanya Mütarekesi ve Lozan Antlaşması, Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık A.Ş, İstanbul, 1998.
7. Kamuran Gürün, Türk Sovyet İlişkileri 1920-1953, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 2010.
8. Kemal Baydilli, İslam Ansiklopedisi, cilt 6, Boğazlar Meselesi, Türk Diyanet Vakfı, İstanbul, 1992.
9. Nigar Maharramova Cengiz, 'Rus Kaynaklarına Göre Lozan Konferansında Boğazlar Meselesi', Yakın Dönem Türkiye Araştırmaları, Sayı 36, İstanbul Üniversitesi, 2019.
10. Numan Özdalga, Türk Boğazlarının Tarih İçindeki Önemi, Deniz Basımevi, İstanbul,1965.
11. Rıza Nur, Hayatım Hatıratım 3.Cilt, Altındağ Yayınevi, İstanbul 1967.
12. Salahi Sonyel, Gizli Belgelerle Lozan Konferansının Perde Arkası, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara,2014.
13. Seha L.Meray, Lozan Barış Konferansı Tutanaklar, Belgeler, Ankara Üniversitesi Basımevi, Ankara, 1969.
13. Seha L. Meray-Osman Olcay, Montreux Boğazlar Konferansı, Tutanakları, Belgeler, A.Ü.S.B.F Yayını, Ankara,1976.
15. Sevtap Demirci, Belgelerle Lozan, Alfa Yayınları, İstanbul, 2015.
16. Stefanos Yerasimos, Kurtuluş Savaşı'nda Türk-Sovyet İlişkileri 1917 -1923, Boyut Yayıncılık, İstanbul, 2000.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish