NEDEN MEHMET SEYFETTİN EROL?
Uluslararası İlişkiler profesörü Mehmet Seyfettin Erol, birçok düşünce kuruluşunun kuruculuğunu ve yöneticiliğini yaptı.
Üniversitelerde dersler veren Erol'un uluslararası ilişkiler, kriz ve çatışma bölgeleriyle ilgili yayınlanmış 13 kitabı bulunuyor.
2016'dan bu yana Ankara Kriz ve Siyaset Araştırmaları Merkezi'nin (ANKASAM) başkanlığını yürüten Erol, Rusya, Orta Asya ve Türki Cumhuriyetlerle ilgili düşünceleri merak edilen isimlerden biri.
Prof. Dr. Mehmet Seyfettin Erol ile Ukrayna'da tırmanan krizin "asıl nedenini" ve bu krizin bölgeye yansımalarını konuştuk
Rusya ve Ukrayna arasında olası bir çatışma Türkiye-Rusya ilişkilerini nasıl etkiler?
Böylesi bir çatışma ya da savaş, hiç kuşkusuz Türk-Rus ilişkilerini oldukça sıkıntılı bir sürece sokabilir. Zira Türkiye, Ukrayna'nın bağımsızlığından ve toprak bütünlüğünden yana olduğunu, bölgede bir savaş istemediğini çok net bir şekilde ortaya koyuyor. Rusya ile iyi, ABD'yle sıkıntılı ilişkilere rağmen NATO bağlamında Karadeniz'deki tatbikatlarda yer alması ve Türkiye-Ukrayna ilişkilerinin her geçen gün daha da derinleşme ve genişleme eğilimi bu tespitimizi teyit ediyor. Daha somut bir şekilde ifade etmek gerekirse, Ankara bu politikasıyla Moskova'ya Ukrayna krizindeki hassasiyetini ve kırmızı çizgilerini gösteriyor. Zira olası bir çatışma ve savaşın sonucunda Belarus krizi konusunda da eli kuvvetlenecek olan Rusya'nın Ukrayna üzerinden Karadeniz ve Balkanlar üzerindeki etkisini daha da arttıracağı ve sonrasında Türkiye'nin de çıkar alanlarını oluşturan iki bölgeye, önce Orta Asya akabinde de Kafkasya'ya yöneleceği, burada bir baskı oluşturmaya çalışacağı da aşikâr. Bunu bize Rus emperyal tarihi gösteriyor.
Bu husus, hiç kuşkusuz Batı kadar, Türkiye'nin de bölgedeki çıkarlarını tehdit edecektir. 1853-1856 arasındaki Birinci Kırım Savaşı'nda Türkiye'nin tutumunu şekillendiren ve onu bir karara iten durum, öyle tahmin ediyorum ki Rusya'nın tarihsel hafızasındaki yerini koruyor. O yüzden Rusya'nın Türkiye'nin ortaya koyduğu Karadeniz Ekonomik İşbirliği (KEİ) ve "16 Kasım 2001 Avrasya'da İşbirliği Eylem Planı Anlaşması"nın ruhuna uygun bir şekilde hareket etmesi, Ukrayna'nın toprak bütünlüğünü ve Karadeniz'de ortak işbirliğini esas alan bir diplomasi, Türk-Rus ilişkilerinin daha güçlü geleceği açısından önemli.
Rusya'nın gerçek niyeti ne?
Rusya'nın gerçek hedefi çok net bir şekilde öncelikle eski Sovyet alanını kontrol etmek, akabinde ise tekrar eski gücüne kavuşmak. Daha somut bir şekilde ifade etmem gerekirse, Rusya öncelikli olarak eski Sovyet alanının tartışmasız gücü olmak, oraları kontrole altına almak, akabinde de Doğu Avrupa'dan Afrika'ya kadar eski Sovyet nüfuz alanlarına yönelmek istiyor. Suriye ve Libya'daki faaliyetleri buna örnek olarak gösterilebilir. Rusya'nın emperyal bir güç olma arzusunu ve hedefini, başta Rusya Devlet Başkanı Putin olmak üzere, ilgili Rus devlet adamları, bürokratlar, siyasetçiler, aydınlar ve uzmanların açıklamalarında görüyoruz. Buna çok uzaklara gitmeden birkaç örnek verebiliriz. Putin Kasım 2016'da yaptığı bir açıklamada "Rusya'nın sınırı hiçbir yerde bitmez", 20 Mart 2021'de de "Şu an bağımsız devletler olan eski Sovyet cumhuriyetleri Rus toprağıdır" demişti. Rusya Cumhurbaşkanı Yardımcısı Vladimir Medinsky de Mart 2021'de ''Nasıl oldu ki Rus toprakları; Ukrayna, Kazakistan ve hatta Belarus'a geçti'' diyerek buraların Rus toprakları olduğunu söyledi. Çok daha öncesinde "Rusya nasıl kurtulur?" sorusuna cevap arayan Aleksander Soljenitsin'in bu bağlamda yalnız olmadığı görülüyor. Dolayısıyla biz burada bir niyet okuması yapmıyoruz.
Rusya bu yayılmacı, yeni emperyal politikasında dört temel hususu çok net bir şekilde lehine kullanıyor. Bunlardan birincisi Çin ile ABD ve Batı arasındaki güç mücadelesi; ikincisi Batı'nın kendi içindeki ihtilaflar, liderlik mücadelesi ve çıkar çatışmaları; üçüncüsü Türk-Batı ilişkilerinde yaşanan kriz ve dördüncüsü ise başta Gürcistan ya da Ukrayna gibi yakın çevresindeki, Suriye ve Libya gibi bölgesel ve Venezuela gibi diğer uluslararası krizler... Dolayısıyla Rusya, konjonktürü kendi lehine kullanmaya yönelik bir yayılmacı politika güdüyor. Mesele Donbas'ın ya da orada yaşayan halkın talepleri, çıkarları değil; çok daha ötesinde "Büyük Rusya" hedefine dayanıyor.
''Rusya Türkiye'yi kendi tarafında bir tercihe zorlayacaktır ama bunun kolay olmayacağının farkında''
Türkiye bir taraftan Rusya ile ilişki içinde ama diğer yandan hem Kırım'ın ilhakını reddediyor hem de Ukrayna ile savunma sanayii alanındaki ilişkisini sürdürüyor. Sizce olayların daha ciddi boyutlara varması durumunda Rusya'nın tavrı ne olur?
Rusya hiç kuşkusuz Türkiye'yi kendi tarafında bir tercihe zorlayacaktır. Fakat bunun bu kadar kolay olmadığının da farkındadır. O yüzden daha önceki klasik yöntemlerini bir kez daha gündeme getirebilir; Türk tarım ürünlerine kısıtlama, diğer ihracat ürünleri, Rusya'daki Türk işadamlarının faaliyetleri ve koronadan dolayı zaten işlemeyen turizm sektörünü ve nükleer santral gibi. Bunların dışında, sahada başta Suriye, Kafkasya ve özellikle de Orta Asya'da sıkıştırmaya çalışabilir. Son dönemde Orta Asya'da gerçekleştirdiği ve önümüzdeki süreçte yoğunluk kazanması beklenen askeri tatbikatlar bunun birer göstergesi olarak kabul edilebilir. Orada Türk İHA/SİHA'larına yönelik açıklamaları dikkatlerden kaçmıyor. Tatbikatlar dışında Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov'un Çin, Rusya ve Pakistan'a gerçekleştirdiği ziyaretler üzerinden Şanghay İşbirliği Örgütü'nü (ŞİO) dış politikasına alet etmeye çalışması da bu açıdan dikkat çekici. Rusya, ŞİÖ üzerinden Türkiye-Çin, Türkiye-Pakistan, Türkiye-Hindistan ve Türkiye-Orta Asya ilişkilerine darbe vurmaya çalışabilir. Dolayısıyla Rusya, Türkiye'yi başta Türk dünyası olmak üzere, Asya'dan dışlamaya ve onu hedef göstermeye yönelik bir politikayı da gündeme getirebilir.
''Moskova, Ankara'nın Ukrayna konusundaki kararlılığını anlaması gerekiyor''
ABD ve Avrupa ise Ukrayna'yı NATO'ya üye yaparak korumaya çalışıyor. Ukrayna NATO üyesi olursa Türkiye, NATO ve Rusya arasında tavrını kimden yana belirler?
Türkiye'nin bu tavrını belirlemesinde, NATO, Batılı ülkeler ve müttefiklerinden ziyade, Rusya'nın Ukrayna krizinde atacağı adım etkili olacak. Tarihsel anlamda da bu hep böyle oldu. Rusya'nın tavrı, Kırım Savaşına giden süreç ve Stalin örnekleri de göz önünde bulundurulduğunda, Türk-Batı ilişkilerinde stratejik ortaklık ve ittifaklar seviyesindeki ilişkilerinin oluşumunda belirleyici oldu. Moskova'nın yayılmacı, saldırgan politikaları, sonuçları itibarıyla Rusya'nın da çıkarlarını derinden etkileyen, kaybetmesine yol açan bir sonuca yol açtı. Bunu Rus muhataplarımız da çok iyi biliyor. Dolayısıyla Rusya saldırgan tavrını devam ettirir ve Türkiye'ye rağmen bir adım atasa, o zaman Ankara da bir tercihe zorlanır. Zira Türkiye, aynen ABD, NATO ve Avrupa gibi Ukrayna'nın toprak bütünlüğünden, egemenliğinden, bağımsızlığından yana olduğunu çok net bir şekilde ortaya koydu. Unutmamak gerekir ki, Türkiye halen bir NATO üyesi ve AB üyelik süreci de birtakım sorunlara rağmen devam ediyor.
Dolayısıyla Moskova'nın Ankara'nın Ukrayna konusundaki kararlılığını çok net anlaması, değerlendirmesi gerekiyor. Zira Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye'nin Ukrayna'yı bölgede istikrar, güvenlik, barış ve refahın temini için kilit bir ülke olarak gördüğünü çok net bir şekilde ifade etti. Sayın Erdoğan'ın "Ukrayna'nın egemenliğini, Kırım dahil toprak bütünlüğünü ve siyasi birliğini hep destekledik, destekleyeceğiz" ifadesinin ucu açık.
''İdlib'de yaşananlar not edildi''
ABD Savaş gemilerinin boğazdan geçmesine izin verilmesi Rusya'nın tepkisine yol açtı. Bunun yansımalarını Suriye ya da Libya gibi çatışma bölgelerinde görebilir miyiz?
Türkiye, öncelikle uluslararası hukuka ve anlaşmalara bağlı ve buna uygun adımlar atıyor. ABD ya da başka savaş gemilerine -buna Rus savaş gemileri de dahil- izin verilmesi de bunun bir sonucu. Bu noktada Rusya tepki verdi ya da verecek diye Türkiye'nin farklı bir tavır sergilemesi, anlaşmalara aykırı bir tutum ortaya koyması beklenemez. Zira böylesi bir adım, Türkiye'nin durumunu zora sokar ve onu taraf haline getirir. Barış ve istikrarı hedef alan, dengeye dayalı, çok boyutlu politikası ciddi anlamda darbe alır. Diğer taraftan Ankara, Rusya'nın bu tür durumlarda Türkiye'ye yönelik saha ve diplomasi masasındaki tepkilerini ve nasıl bir oyun sergilediğini çok iyi biliyor. Daha önce Suriye'de, özellikle İdlib'de yaşananlar hafızalarımızdaki yerini halen koruyor ve kuşkusuz bu durum not edilmiştir. Aynı şekilde Rusya'nın Libya'da Wagner üzerinden nasıl bir oyun sergilediği de biliniyor. Rusya Türkiye'yi tek taraflı yoruma dayanan kendi taleplerine, beklentilerine zorlayabilir. Fakat Ankara'nın bunu kabullenmesi mümkün değil. Zira böylesi bir adım, az önce de ifade ettiğim gibi her şeyden öte Türkiye'yi taraf haline sokar, en hafif boyutuyla da Ankara'nın masa ve sahadaki manevra alanını daraltır. Dolayısıyla Türkiye, Rusya'nın her türlü hamlesine karşı hazırlıklı olmak ve cevap vermek zorunda olduğunun farkında. Yakın dönem tecrübeleri de bunu gösteriyor. Rusya da muhtemelen bu hususu dikkate alan bir politika izleyecektir. Zira son altı yıl içinde Türk-Rus ilişkilerinin ne kadar kırılgan bir yapıya sahip olduğunu onlar da biliyor. Moskova'nın bunu dikkate alması, her iki ülkenin menfaatine olacaktır.
''Ukrayna'da doğrudan savaş şu an için mümkün değil, orası vekalet savaşının yeni adresi''
Bölgedeki yüksek tansiyon büyük bir savaşın kapısını aralar mı?
Doğrudan bir savaş şu an için pek mümkün değil. Zira bu nükleer savaşa kadar uzanacak bir sürecin kapısını aralar. Rusya ve ABD'nin nükleer doktrinlerinde yaptıkları değişiklik bu noktada göz ardı edilmemeli. Bunun dışında özellikle AB üyesi ülkeler de böylesi bir savaşın sadece Rusya-Ukrayna ile sınırlı kalmayacağının farkındadır. Dolayısıyla bu savaşın cephesi olmak istemezler. Aynı şekilde Rusya da kırılgan sosyo-iktisadi ve siyasi yapısından dolayı böylesi doğrudan bir savaşı kaldırabilecek bir durumda değil. Afganistan işgali, Rusya'nın hafızasında halen yerini koruyor ve şu an için ikinci bir "Afgan batağı" en son isteyeceği şey. "Donbas hamlesine" sadece Ukrayna bağlamında sınırlı bir cevap verilmeyeceğinin de farkında. O yüzden Kafkaslarda, Suriye'de ve Libya'da büyük bir deneyim kazandığı hibrit savaş yöntemini burada kullanmaya devam edecektir. Dolayısıyla Ukrayna için "vekaleten savaşların" yeni adresidir diyebiliriz. Ve burada "büyük bir savaş" yerine "kapsamlı, sınırlı bir savaş" gündemde.
''Erdoğan'ın mesajı Moskova'ya ulaşmıştır''
Bu kriz, Türkiye'nin stratejik ajansına nasıl yansır?
Türkiye dengeye dayalı, çok boyutlu bir dış politika izleme noktasında kararlı. Bu kapsamda Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan'ın şu üç ifadesi oldukça önemlidir: "Türkiye bölgede barış ve istikrarın yeniden tesis edilmesi için çaba sarf etmektedir… Türkiye dostları çoğaltma, düşmanları azaltma politikası izlemektedir… Dünya beşten büyüktür..." Dolayısıyla bu ifadeler, aynı zamanda Türk dış politikasının hedefini, çerçevesini ve yol haritasını da ortaya koyuyor. Ankara bu hususta kararlı ve asla taviz vermesi beklenemez. Bu noktada Ukrayna'nın toprak bütünlüğü, bağımsızlığı ve istikrarı Türkiye açısından büyük bir önem arz ediyor. Bunun için Ankara'nın Suriye de olduğu gibi, Ukrayna ve başka gerginlik bölgelerinde de krizlerin çözümü, barış ve istikrarın yeniden inşası noktasında her türlü işbirliğine açık olduğu biliniyor ve bu husus her fırsatta dile getiriliyor. En son 15 Mart 2021'de, Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan'ın konuşmasındaki "Bölgede barış ve istikrarın yeniden tesis edilmesinin, Batı'nın Türkiye'yi samimi ve güçlü bir şekilde desteklemesine bağlı olduğuna inanıyorum" şeklindeki mesajı kuvvetle muhtemel Suriye üzerinden Ukrayna'yı da içine alacak şekilde Moskova'ya ulaşmıştır.
© The Independentturkish