Protestolar başladığı gibi tepkiyle karşılaştı. Gelecek yıl Körfez'de yapılacak Dünya Kupası finalleri öncesinde Katar'daki insan hakları ihlallerini vurgulamak için cesur bir adım atan ve eleme maçlarına protesto tişörtleri giyerek çıkan milli futbol takımları, hemen ikiyüzlü ya da daha kötü bir şey olarak anılarak ciddiye alınmadı.
Almanya'nın kalecisi Manuel Neuer, Katar Havayolları'nın sponsorluğundaki işvereni Bayern Münih'in Doha Havalimanı'nda bir hediyelik eşya mağazası varken ve takım kış antrenman kamplarını düzenli olarak Katar'da yaparken, İzlanda'ya karşı oynadıkları maçtan önce milli takımının "İnsan Hakları" yazan tişört giyme kararına nasıl katılabildi?
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Neuer gibi İlkay Gündoğan da Manchester City futbolcusu olarak düzenli işinde bilfiil Birleşik Arap Emirlikleri tarafından istihdam ediliyor ve Abu Dabi'deki birçok suiistimal konusunda sessiz kalmıştı ancak Katar'da, birkaç yüz kilometre uzakta olanlara sessiz kalmadı.
Ve bir de Katar'daki süpermarketlere, bankalara ve su şirketlerine yatırım yapan ancak milli takım oyuncuları geçen ay Türkiye ve Cebelitarık'la oynamadan önce sahaya “sahada ve saha dışında insan hakları” çağrısında bulunarak çıkan, muazzam devlet fonuna sahip Norveç vardı.
Katar'da, gelecek yılki Dünya Kupası finallerinde kullanılacak stadyumlardan birinin hemen yanındaki bir spor hekimliği hastanesinde tedavi gördükten sadece birkaç hafta sonra bu tişörtü giyen Norveçli geleceğin süperstarı Erling Haaland, epey dikkat ve öfke çekti.
Futbolcuların neden Katar'daki insan hakları ihlalleriyle yakından ilgilendiği ama başka hiçbir yerdekilerle ilgilenmediği tartışıldı. Filistinlilerin içinde bulunduğu kötü durum gibi konulara neden ilgi gösterilmedi?
Bu, futbolcuları 2017'deki Dünya Kupası elemeleri için protesto tişörtleriyle sahaya çıktıklarında sadece bir şeyden, komşu ülkelerin agresif eylemlerinden şikayet eden başka bir milli takıma yöneltilebilecek eleştirinin aynısı. O takım Katar'dı.
Bu hafta konuşan futbolcular çifte standarttan suçlu olabilir ve protestolar Katar'ın yumuşak bir hedef olduğunu doğruluyor. Başlamasına daha bir buçuk yıldan fazla zaman olan futbolun Dünya Kupası'ndaki koşullar hakkında, Pekin'deki Kış Olimpiyatları gelecek şubatta başlamasına rağmen, spor dünyasının Çin'in Uygurlara yönelik utanç verici muamelesine dair endişelerinden daha çok şey duyuyoruz.
Ama, nihayetinde, ne olmuş yani? Mevcut protestoların seçici doğası hakkındaki tartışmaların hiçbiri, bu protestoların meydana gelme nedenini baltalamıyor. Futbolcuların eylemlerine yönelik eleştiriler, önemli bir başlığı, aslında en merkezi başlığı, ele almıyor: Katar'daki işçilere yönelik muameleye dair süregelen insan hakları endişeleri.
Doha'daki Dünya Kupası organizatörleri çarşamba günü turnuvanın başlamasına sadece 600 gün kaldığını gururla duyurdu. Bu, Körfez monarşisine Dünya Kupası'na ev sahipliği yapma hakkı verilmesinin üzerinden 3 bin 770 günden fazla zaman geçtiği anlamına geliyor.
O dönemde, büyük bir uluslararası baskı altında, Katar tarafından bazı reformlar yapılmıştı: Asgari ücret uygulamasının başlatılması, ülkeye çalışmaya gelenlerin maaşlarının ellerine ulaşmasını güvence altına alan Ücret Koruma Sistemi'nin yürürlüğe girmesi ve işçilerin iş değiştirmek ve hatta ülkeyi terk etmek için patronlarından izin alma gerekliliği gibi korkunç ve istismar edici uygulamaları sonlandırma girişimleri.
Ancak Katar'da Dünya Kupası için fiziksel değişimin hızı olağanüstü olsa da (ülkenin görüntüsü 2022'ye tamamen hazır hale geldi) iş reformunun hızı ona denk olmadı.
Güncel olaylar, elde edilen kazanımların kırılgan kaldığını ve güçlü ulusal ticaret sınıfının reform tasarılarını bastırdığını gösteriyor. Katar'da LGBT+ haklarına ve kadınlara yönelik muameleye (her ikisi de kendi başlarına köşe yazısı olmaya layık) dair süregelen ve gelecek yıldan önce giderek daha fazla ön plana çıkacak endişeler de var.
Sporda Colin Kaepernick'ten Siyahilerin Hayatı Önemlidir'e uzanan yeni bir protesto çağının parçası olarak fikrini söyleyen, ulusal politikacılardan ve FIFA'dan liderlik bakımından çok az katkı almış futbolcuları alkışlamalıyız.
Katar'daki Dünya Kupası hazırlıklarında ölen işçilerin sayısına dair mevcut öfkeyi de bu karışıma eklerseniz, hâlâ protesto edilecek çok şey olduğu açık. Yakın tarihli bir haber, Sepp Blatter'ın 2010 yılında ülkenin adını açıklamak için zarfı açtığı o belirleyici önemdeki günden beri Katar'da 6 bin 500 göçmen işçinin öldüğünü ortaya çıkardı. Haber, bu işçilerin Dünya Kupası projelerinde çalışırken öldüğünü söylemese de bazıları buna inanmayı seçti. Bu sayıya itiraz eden Katar, Dünya Kupası stadyumlarıyla bağlantılı 37 ölüm olduğunu ve bunların büyük çoğunluğunun işle bağlantılı olmadığını söylüyor.
Ancak Britanyalı Zac Cox'un, Ocak 2017'de, bir Dünya Kupası sahası olan ve Liverpool'un 2019'da FIFA Kulüpler Dünya Kupası'nı kazandığı Uluslararası Halife Stadyumu'ndaki bir iş kazasında öldüğünü kesin olarak biliyoruz. Ve Nepal'den Anil Pasman'ın Kasım 2016'da, 2022'de kullanılacak 8 stadyumun en güneyde olanı Al-Canub'da çalışan bir su tankeri tarafından ezildiğini de biliyoruz.
Gerçek ölüm sayısı ne olursa olsun, Dünya Kupası için inşa edilen bu stadyumlar ve geniş tesisler, tam da Neuer ve Haaland gibiler tarafından kullanılacak olanlardır. Öyleyse bu futbolcular, insanların son nefeslerini vermiş olabilecekleri yerlerde topa vuracak olmalarını neden protesto etmesin?
David Harding'in makalesinin tasarımdan kaynaklanan nedenlerle kısalttığımız başlığının tamamı şöyledir: Futbolcuları Katar'daki insan hakları ihlallerini protesto ettikleri için ikiyüzlülükle suçlamak asıl noktayı gözden kaçırıyor
https://www.independent.co.uk/voices
Independent Türkçe için çeviren: Onur Bayrakçeken
© The Independent