Yeşilçam'ın 'Altın Çağ'ı 1960'lar, ardında devasa bir malzeme bıraktı. Ne var ki hikâyede büyük boşluklar mevcut.
Türk sineması sanki bir lanetin pençeleri arasında kalmış gibi. Örneğin bugüne dek yedi bini aşkın Türk filmi çevrildi ama yüzlercesi, belki daha fazlası kayıp.
Bu filmlerin önemli bir bölümü 1960'larda ve öncesinde çekildi. Kimi oyuncuların ise Yeşilçam'dan sonraki akıbetleri meçhul.
Aslında ortada bir lanet filan yok. Düpedüz vefasızlık, umursamazlık, değerlere sahip çık(a)mama gibi tavırlardan ötürü, kayıplar ve bilinmezlikler de ayrı bir yığın oluşturuyor.
Bugün elimizde son derece değerli, zaman zaman da tehlikeli ve güvenilmez bir başvuru aracı var: İnternet.
Bir anda hayatımızın orta yerine düşmese, şu an sahip olduğumuz birçok bilgiye de ulaşamayacaktık.
Kimi oyuncuların bir aile kurup sinemaya veda ettiğini öğrendik. Kimisinin vefatı gazetelerin dar sütunlarında kendine yer bulabildi.
Bir bölümünün akıbetini komşuları, tanıdıkları, sinemaya gönül verenler farklı mecralarda paylaştı.
Başrol oynama şansı bulamayıp yan rollerde görünebilen oyuncuların izini kaybetmek, bir noktaya kadar anlaşılabilir.
İsimleri büyük ölçüde unutulduğundan, maalesef meraklısı da fazla çıkmıyor. Bu kadim oyuncuların kaç film çektikleri sinema tarihi açısından önemli bir veridir.
Bir kısmı birbirine benzeyen ve inandırıcılıktan yoksun kusurlu senaryolarına rağmen bu filmlerin unutulmaz oluşları, zor koşullarda çalışan film ekiplerinin topyekûn ortaya koydukları çabanın, masalın içindeki sahiciliğin sonucudur.
Sinemada jönler her dönemde mevcut, endüstri başka türlü ayakta kalamıyor. Ama karakter oyuncuları, figüranlar da çok önemli.
Türk sinema tarihinde 1960'lı ve 70'li yılların karakter oyuncuları kadar iz bırakan başka bir kadroyu bugüne kadar görebilmiş değiliz.
Mualla Kaynak, anladığım kadarıyla kendi seçimiyle izini kaybettirmiş bir oyuncu. Büyüklerimiz muammalı durumlara esrarengiz derdi, ortada gerçekten bir gizem hâlesi var.
Önce kuşbakışı Mualla Kaynak kimdi, neler yaptı bir göz atalım, sonra nasıl kaybolduğuna geleceğim.
1931 doğumlu aktristin birden fazla yeteneği olduğu söylenebilir. İyi bir dansçıymış, bu sayede Ses ve Karaca Tiyatroları'nda hem dansçı hem de oyuncu olarak çalışmış.
Kısa bir süre ses sanatçılığı yaptığına dair bir iki bilgi var, an itibarıyla bunu doğrulatamıyorum. Kitaplara da düşkün, geniş bir kütüphanesi varmış.
Farklı kaynaklara baktım, topladım çıkardım, yanılgı payım bir tarafa, yirmi dokuz filmde rol almış görünüyor.
Oynadığı filmlerin birçoğunda başrol oyuncusuydu. Kesinlik taşımayan biyografisine göre 1953-1961 tarihleri arasında oyunculuk yapmış, sonrasında konuk oyuncu katıldığı bir filmi var, geleceğim oraya.
Bu kısa sürede Ayhan Işık, Göksel Arsoy, Kenan Pars, Sadri Alışık, Orhan Günşiray gibi önemli oyuncularla birlikte oynadı.
Oyunculuk yaptığı dönemden ötürü, bu filmlerin bazıları kayıp. Piyasada bulunan filmleri bir elin parmakları kadar.
Türk sinemasında iz bıraktığı filmlerin başında Kırık Çanaklar geliyor. Yeşilçam'ın yüz akı filmleri arasında yer alan Memduh Ün'ün yönettiği filmle (1960) ertesi yıl Türk Filmleri Yarışması En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu Ödülü'nü aldı.
Lale Oraloğlu gibi usta bir tiyatro sanatçısının karşısında başa baş bir oyun sergilemiş. Dağıtımda olan ve bilinen bir diğer filmi Osman F. Seden'in çektiği (1956) Ayhan Işık ve Kenan Pars ile birlikte rol aldığı İntikam Alevi.
Senaryosuna Attilâ İlhan'ın da Ali Kaptanoğlu müstearıyla katkı verdiği, Atıf Yılmaz'ın cüretkâr filmi Ölüm Perdesi'nde (1960) de önemli bir rolü var. Ne yazık ki film kayıp.
Siyah beyaz Yeşilçam'ın bir tutkunu olarak daha ilk gördüğüm anda ilgimi çeken bir oyuncu olmuştu.
Nedenini sonradan çözebildim. Yeşilçam'da pek örneği olmayan bir özelliğe sahipti Mualla Kaynak.
Hem masum aile kızlarını oynayabiliyordu, hem de vamp kadın rollerinde aynı başarıyı gösteriyordu.
Bu yüzden yapımcılar da kararsız kalmış olmalı ki, bir filmde esas kızı canlandırırken, bir sonraki filmde rol icabı etrafına kötülük saçıp felaket getirebiliyordu.
Bu çifte sarmalın bizde fazla örneği yok. Neriman Köksal da zaman zaman vamp kadın rollerine çıkmıştır, yine de 'asıl kadın'ı oynadığı filmler sayıca çok daha fazladır.
Peri Han da bir dönem başrol oyuncusuyken sonradan sadece vamp ve kötücül kadınları oynadı. İkisini aynı dönemde bir potada eritebilen bir oyuncuydu M. Kaynak.
Bir açıdan aynı başarıyı gösteren Leyla Sayar'ın öncülü denilebilir. Onun sinemayı bıraktığı dönem, (1961) tam da dört yapraklı yonca diye anılan ve uzun süre Yeşilçam'ın zirvesinde kalan 4 kadın oyuncunun 'sazı ellerine almalarının' öncesine denk düşüyor.
Filiz Akın ve Hülya Koçyiğit henüz piyasada yoktu. Fatma Girik birkaç yıldır film çevirmesine rağmen henüz çıkışa geçmişti.
Türkân Şoray ise kariyerinin başındaydı ve YouTube'da izleyebileceğiniz Melekler Şahidimdir (1961) filminde bir aile kızını oynamıştı.
Aynı filmde Mualla Kaynak, Göksel Arsoy'un başına çoraplar ören tekinsiz bir kadını canlandırıyordu ve doğrusunu isterseniz oyunculuğu tecrübesiz T. Şoray'a kıyasla göz kamaştırıcıdır.
Peki, ne oldu da Mualla Kaynak bu kadar popülerken sinemaya veda etti?
Çeşitli kaynaklarda evlenip sinemayı bıraktığı söyleniyor. Bilgiyi bir süre önce doğrulayabildim, Artist mecmuasının Temmuz 1962 sayısında konuya dair bol fotoğraflı dört sayfalık bir haber var.
Sanatçı, genç bir sigortacı olarak takdim edilen Osman Yümnü Yelkenci ile evlenmiş. Evlenmeden önce futbolumuzun taçsız kralı Metin Oktay ile bir gönül ilişkisi yaşadığı o dönemde sıkça yazılmış.
Mualla Kaynak sahiden de arkasında boşluklar bırakmayı 'başarabilen' bir oyuncu. Bazı kaynaklara göre ilk filmi olarak 1954'te çekilen Ahiretten Gelen Adam.
Yabancı bir sitede 1953'te çekilen Yıldırım Beyazıt Ve Timurlenk'te oynadığı yazılı. Zeki Müren'in sinemada da yıldızını parlatan Beklenen Şarkı'da (1953) revü kızı rolünde göründüğü de bir başka siteden gelen bilgi.
Eğer sahiden oynadıysa filmde figüran olarak yer alan oyuncu, aradan altı yıl geçtikten sonra Gurbet'te Zeki Müren ile bu kez başrolü paylaştı. Gerçek bir başarı hikâyesi.
Öte yandan son filmiyle ilgili bir sis perdesi de mevcut. Kaynaklarda son filmi olarak Mukadderat anılır. Bir sinema sitesinde gösterim tarihi 5 Ekim 1963 olarak gösterilmiş.
İşte internetin işe yararken bir yandan da insana yolunu şaşırtabilmesine bir örnek. Oysa film 5 Ekim 1960'da gösterime girmiştir.
Son filmini tesadüfen fark ettim. 1961'de sinemaya veda etmiş ama 9 Nisan1963'de gösterime giren Zoraki Milyoner'de birçok oyuncu ve yönetmenle birlikte konuk oyuncu olarak rol alıyor.
Filmde diyaloğu yok, üç beş saniye görülüyor, sahne bir gala gecesinde çekilmiş. Sonrasına gelince, Suat Derviş'in bir roman başlığını ödünç alayım, Ne Bir Ses Ne Bir Nefes.
Türk sinema tarihinde izini bu kadar ustalıkla kaybettirmiş veya birilerince kaybettirilmiş başka bir oyuncu varsa da bilmiyorum.
Şimdi dedikodu kabilinden bir şeyler anlatacağım. Uzun zaman önce bir yayınevinde karşılaştığım bir yazarla konuşurken söz dönüp dolaşıp eski oyunculara geldi.
Kendisine Mualla Kaynak'ı sordum, "Bilmiyor musun, psikolojik bir buhran geçirmiş uzun zaman önce Adalar'da bir kliniğe yatırıldı" demişti.
Aynı yazar o dönemde gözlerden uzakta bir başka yıldız oyuncumuz Serpil Gül'den söz açılınca "Çok kilo aldığı söyleniyor, Türkân Şoray'la halen görüşüyorlarmış" dedi.
Bu konuşmayı 2000 yahut 2001'de yaptık, bir süre sonra Serpil Gül'ün 1990'da vefat ettiğini öğrendim.
Dolayısıyla yazarın Mualla Hanım'a dair söylediklerine (doğruluk payı mümkünse de) ister istemez kuşkuyla yaklaşıyorum.
1963'deki son görüntüsünden sonra aradan geçen elli sekiz yıl tam bir muamma. Açıkçası yaşadığından emin değilim.
Her türlü kaynakta yirmi küsur yıldır aynı bilgi mevcut. 1 Nisan 1931 Trabzon doğumlu olduğu.
Öte yandan Artist mecmuasnda doğum tarihi 1934 olarak geçiyor. Yaşıyorsa, Allah ömür versin, kaynakların ezici çoğunluğuna göre bugün 90 yaşında.
Vefat ettiyse, kimselerin haberi yok. Aklıma ister istemez Paul Auster'ın romanı Yanılsamalar Kitabı geliyor.
Romanın anlatıcısı, sessiz sinema döneminin yıldız oyuncsu, kayıplara karışmış Hector Mann'i arar. Uzun süre sonra ona ulaşmayı başarır.
Edebiyat bana daima hayattan daha sürprizli gelmiştir. Kurmacada her şey mümkündür. Ama bazen hayat da edebiyattan rol çalabiliyor.
Gelecekte Mualla Kaynak ile ilgili bir bilgiye ulaşabilir miyiz, bu küçük yazı, derin bir kuyuya atılmış taş misali bir ses verir mi kestiremiyorum.
Ama içimden bir ses, Mualla Kaynak hayatta olsa da olmasa da, 1931 ile başlayan parantezin yıllara meydan okumayı sürdüreceğini ve yıldızlara yaraşır bir ölümsüzlük metaforu misali, kolay kolay kapanmayacağını söylüyor.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish