İlhakın 7'nci yıl dönümünde Kırım: İnsan hakları ihlalleri ve mevcut durumun düşündürdükleri

Doç. Dr. Yıldız Deveci Bozkuş Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: AFP

Coğrafi olarak Doğu Avrupa'da ve Karadeniz'in kuzey kıyısında yer alan, ayrıca Karadeniz ile Azak Denizi tarafından çevrelenmiş bir yarımada pozisyonundaki Kırım, geçmişten günümüze daima tarihi ve stratejik açıdan büyük öneme sahip bir bölge olmuştur.

Kırım, bu coğrafyada Sovyet sonrası süreçte Ukrayna sınırları içerisinde yer almış olsa da tarihte Kırım Hanlığı olarak bilinmekte olup, 1475 yılında Fatih Sultan Mehmet zamanında Osmanlı İmparatorluğu'nun yönetimine geçmiştir.

Söz konusu tarihlerden önce de bu bölgede Tük kavimleri yaşamış, Hunlar İskitler, Hazarlar ve Kıpçaklar bu coğrafyada hüküm sürmüşlerdir.


Tarihsel süreçte Hazar, Peçenek ve Kuman/Kıpçak Türklerinin yoğun bir biçimde yaşadığı bu topraklardaki nüfusun dini yapısı daha sonra Altın Ordu İmparatorluğu döneminde değişmiş ve Müslümanlığa geçişler başlamıştır.

Altın Ordu İmparatorluğu'nun ardından Türk hanlıklarının kurulduğu bu bölgedeki en büyük hanlık Kırım Hanlığı olmuş ve XV. yüzyılın ortalarına kadar burada hakimiyetine devam etmiştir.

Zamanla bölgede Hanlıklar arasında yaşanan iç meseleler nedeniyle bu Hanlık Fatih Sultan Mehmet döneminde Osmanlı İmparatorluğu'nun hakimiyeti altına girmiştir.

Kırım Hanlığı 1774 Küçük Kaynarca Antlaşması'na kadar geçen süre zarfında Osmanlı Devleti'ne bağlı kalmıştır. Osmanlı egemenliğinde olduğu süre zarfında Kırım'da Türk nüfusu daima çoğunlukta olmuştur.

Bölgenin Küçük Kaynarca Antlaşması ile Rusya'nın hakimiyetine girişiyle birlikte burada ciddi bir demografik değişimin de temelleri atılmaya başlanmıştır. 


Rusya'nın bu bölgeye yönelik izlemiş olduğu işgal politikalarının temelinde 1783-84 yıllarının büyük bir önemi vardır.

Özellikle XIX. yüzyılda Rusya'nın bu bölgede izlediği politikaların bölgenin demografik yapısının şekillenmesinde ciddi etkileri olmuştur.

Bu dönemde Rusya bölgedeki Müslüman ve Türk nüfusunu sistematik olarak göç ettirerek demografik yapının değişiminin de temellerini atmıştır.   


Rusya'nın XIX. yüzyılda bölgeye yönelik politikalarına bakıldığında öncelikle buradaki Türk ve Müslümanları hedef aldığı görülmektedir.

İzlenen sistematik politikalarla bir yandan buradaki Müslüman nüfusun topraklarını terk etmeleri sağlanırken diğer yandan da bölge dışından buraya Rus nüfusun yerleşimi teşvik edilmiştir.

Tüm bu sistematik politikalar sonucunda, bölgede yaşanan nüfus kayıpları nedeniyle toprakların asıl sahibi olan insanlar kendi yaşadıkları bölgelerde azınlık konumuna düşmüşlerdir. 


1783 yılından itibaren Kırım'a yönelik işgal politikalarını sürdürmeye devam eden Rusya, böylece bölgede ciddi bir demografik değişime neden olmuştur.

Bu dönemde Kırım'ın çoğunlukta olan Türk nüfusu özellikle de Tatarlar yaşananlardan ciddi anlamda etkilenmiştir.

Çarlık Rusya döneminde ve daha sonraki süreçlerde de benzer şekilde Sovyetler Birliği döneminde de Kırım Tatar Türk nüfusu ciddi baskılarla karşı karşıya kalmış ve topraklarından devamlı göç etmeye zorlanmışlardır.

Bu göç Soğuk Savaş döneminin sona ermesiyle birlikte Sovyet coğrafyasında daha belirgin bir hal almaya başlamıştır. Sovyet sonrası dönemde yaşanan değişim ve dönüşümlere bakıldığında bölgede Rusya'nın etkinliğinin daha da arttığı gözlenmektedir.

Son dönemlerde gerek Güney Kafkasya gerekse Ukrayna ve Kırım'da yaşananlar Rusya'nın bu bölgede daha uzun yıllar etkinliğini sürdürmeye devam edeceğinin sinyallerini vermektedir.

Bu anlamda 2013 yılında dönemin Devlet Başkanı Viktor Yanukoviç'in Avrupa Birliği (AB) ile Ortaklık Anlaşması'nı imzalamayı ertelemesiyle ülkede başlayan protestolar giderek büyümüş halk Ukrayna ve Rusya yanlıları olarak ikiye bölünmüştür.

Kırım'da Rusya yanlılarının güçlenmesinde dönemin Kırım Parlamentosu Başkanı Vladimir Konstantinov'un önemli bir rolü olmuştur.

Konstantinov'un özellikle Devlet Başkanı Yanukoviç'in görevden ayrılması halinde Kırım'ın Ukrayna'dan alınabileceği fikrini gündeme getirmesi ve ardından Yanukoviç'in ülkeden ayrılması Kırım'ın ilhakına giden süreçte kilit rol oynamıştır.

Yanukoviç'ten sonra Ukrayna'da Batı yanlısı bir yönetimin göreve gelmesi bu kez Kırım Parlamentosu'nda Rusya yanlılarının daha aktif hale gelmelerine neden olmuştur.


Soğuk Savaş'ın sona ermesiyle birlikte Rusya'nın arka bahçesi olarak gördüğü coğrafyada birçok ülkede sorunlar yaşanmıştır.

Bu ülkelerden biri olan Ukrayna'daki gelişmeler ise, özellikle Rusya'nın tarihi Karadeniz'e inme politikaları nedeniyle farklı bir yöne doğru evrilmiştir.

Rusya'nın önce işgal sonra ilhak ettiği Kırım'da 2014 yılındaki hukuksuz referandumun ardından Rusya'nın etkinliği ve buradaki Rus nüfus dışında kalan başta Kırım Tatar Türkleri olmak üzere tüm farklı etnik gruplara dair asimilasyon ve ayrımcı politikalar giderek daha belirgin bir hal almıştır.

Bu açıdan bakıldığında Rusya'nın Sovyet coğrafyasına olan ilgisinin azalmadığı, aksine artarak devam ettiği ve Çarlık Rusya, Bolşevizm ve Sovyet sonrası dönemlerde de özellikle Kırım Tatar Türklerinin yarımadadaki varlıklarına yönelik sistematik bir asimilasyon politikasına dönüştüğü söylenebilir.


Rusya'nın tarihten günümüze bu bölgeye yönelik izlemiş olduğu tüm etnik temelli politikalarına rağmen Kırım'ın farklı etnik grupları halen bulunmaktadır.

Bunlar arasında özellikle Kırım Tatar Türkleri bu bölgede ulusal azınlık statüsünde varlıklarını sürdürmeye çalışsa da özellikle 2014 yılı tüm bölge için olduğu gibi Kırım Tatar Türkleri açısından da bir kırılma noktası olmuştur.

Bölgeye dair uluslararası kuruluşların hazırlamış oldukları raporlar burada yaşananların en somut delili niteliğindedir.

Bu nedenle önümüzdeki dönemlerde uluslararası kurum, kuruluş ve örgütler bağlamında hazırlanan raporların uluslararası arenada görünürlüğünün arttırılması yararlı olacaktır.

Nitekim AB, AİHM, BM, UNESCO ve NATO'nun konuyla ilgili yürüttükleri çalışmalar ve almış oldukları kararlar son derece önemlidir.

Yine AB aracılığıyla Rusya'ya yönelik birtakım yaptırımların gündeme getiriliyor olması da sorunun çözümüne katkı sunabilecek adımlar arasında değerlendirilebilir.


Kırım'da insan hakları ihlallerinin düşündürdükleri

Kırım'ın 2014 yılında ilhakından bugüne kadar geçen süre zarfında çok sayıda Kırım Türkü'nün hayatını kaybettiği bilinmektedir.

Özellikle insan hakları ihlalleri konusunda en büyük sıkıntıyı bölgenin yerli halkı olan ve bugün azınlık statüsünde olan Kırım Tatar Türkleri yaşamıştır.

Ayrıca bölgedeki bazı Hristiyan grupların özellikle de Kırım Ortodoks Hristiyanlarının da ibadethaneleriyle ilgili benzer sorunlar yaşadıkları bilinmektedir.


Bölgede yaşanan temel insan hakları ihlalleri her ne kadar AB, BM, AİHM, UNESCO gibi uluslararası kurum ve kuruluşlar tarafından dile getirilse de gelinen noktada Rusya'nın bu durumdan pek de etkilendiği söylenemez.

Bu nedenle Ukrayna, Rusya'nın Kırım'da uyguladığı insan hakları ihlalleri konusunda uluslararası arenadan daha etkin bir çözüm beklemelidir.

Nitekim Ukrayna Devlet Başkanı Vladimir Zelenskiy, Ukrayna'nın AB'den Rusya'ya yönelik birtakım yaptırım kararlarının alınmasını beklediğini açıklaması, bu konunun önümüzdeki günlerde gündeme gelme ihtimallerini güçlendirmektedir.

Zelenskiy ayrıca AB Konseyi Başkanı Charles Michel'le yaptığı bir görüşmede Kırım'ın yasa dışı ilhakını AB'nin tanımama politikasını devam ettirmesini takdir ettiklerini de dile getirmiştir.

Ayrıca BM Lahey Adalet Divan'ının 2017 yılında almış olduğu karar da önemlidir. Adalet Divan'ı Rusya'nın Kırım Tatar Türklerine ait Milli Meclis yasağını iptalini ve bu konudaki Milli Meclis organlarına erişim önündeki engellerin kaldırılması konusunda da kararlar aldığı görülmektedir.


Ne yapılmalı?

Tüm bu gelişmeler ışığında konuyla ilgili bazı somut adımların da atılmasında yarar vardır. Bu noktada Kırım'ın özgürleştirilmesi gerektiği hususu uluslararası arenada daha belirgin bir biçimde dile getirilmelidir. Konunun dünya gündemine böylece taşınmasının sürece bazı olumlu etkileri olabilir.

Bu noktada Zelenskiy'nin 23 Ağustos'ta Kırım Platformu adı altında konuyu dünya gündemine taşıyacaklarını belirtmiş olması önemlidir.

Ayrıca AB'nin insan hakları ihlali yapan kişi, kurum ve kuruluşlara yaptırım uygulanmasını sağlayacak olan yeni "küresel insan hakları yaptırım rejimini" kabul etmiş olmasının da bu süreci olumlu etkileyeceğini söylemek mümkündür.

Ukrayna'da Zelenskiy yönetiminin AB'ye Rusya'ya yaptırım uygulanması konusundaki girişimlerinin ve AB'nin Kırım Platformu'na vereceği desteğin bölgedeki gidişatın yönünü önemli oranda etkileyeceği söylenebilir.

Nitekim AB'nin bu noktada bölgede daha çok diplomatik girişimleri destekleyen bir politika izlediği de bilinmektedir. 


Kırım'ın haksız işgali ve buradaki insan hakları ihlalleri tüm platformlarda daha sık gündeme getirilerek Kırım'ın yeniden Ukrayna'ya katılması konusunda uluslararası arenada bir baskı mekanizması da oluşturulabilir.

Özellikle Türkiye, bölgeyle olan tarihi ve kültürel bağları nedeniyle bu konuya daha fazla dikkat çekmeli ve sorunun çözümü noktasında uluslararası hukukun ışığında atılacak adımlarda öncü bir rol edinmelidir.

Ayrıca bu konunun tüm dünyada olduğu gibi Türkiye'de de canlı tutulmasına da özen gösterilmelidir. Sorunun çözümünde özellikle uluslararası hukuka aykırılık konusu daha yüksek sesle dile getirilmelidir.


Görüldüğü üzere Rusya Federasyonu'nun 1992 yılından itibaren Dış Politika Doktrini ile Yakın Çevre Politikası izlemeye başlamış olması bölgede bazı dengeleri derinden etkilemiştir.

Bu politika ile Rusya aslında Sovyetler Birliği dağılmış olsa da bu bölgede ortaya çıkan 14 ülkeye olan ilgisinin ve politikalarının değişmeyeceğinin sinyallerini vermiştir.

İlk dönemlerde Rusya'nın yakın çevre politikası kapsamında Sovyet sonrası dönemde bağımsızlığını kazanan devletlere yönelik adımlarının bu coğrafyada beklenen karşılığı bulamaması, Rusya'nın bu konudaki politikalarını hayata geçirmesinin de gecikmesine neden olmuştur.

Buna karşın ABD'nin bu ülkelerle başta Hazar enerji kaynakları olmak üzere birçok alanda attığı adımlar ve kurmak istediği ilişkiler ise Rusya'nın bu konudaki dış politikasını etkilediği söylenebilir.  


Gelinen noktada AB ve NATO'nun Doğu Avrupa'ya yönelik genişleme politikası da Rusya'nın yakın çevre doktrini için adeta bir tehdit olarak algılanmış ve Rusya'yı harekete geçirmiştir.

Bu bölge ayrıca Rusya açısından günümüzde Karadeniz filosunun burada bulunması ve gaz ihracı konusunda gerekli boru hatlarının buradan geçmesi ve ayrıca bölgedeki Rus nüfus açısından büyük bir öneme sahiptir.

ABD'nin de izlediği politikalar bu bölgede Rusya'nın yakın çevre politikasını hayata geçirmesinde etkili olmuştur. Bu noktada Bağımsız Devletler Topluluğu'nun (BDT) kurulması da Rusya'nın Sovyet sonrası bu bölgeye yönelik politikalarının devam edeceği ve bölge ülkelerine ve dünyaya yönelik bir sinyal oluşturmuştur.


Vladimir Putin'in 2000 yılında Cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturması ile birlikte Yakın Çevre Politikası'nda ciddi bir canlanma başlamıştır. Bu politika kapsamında Rusya Federasyonu dışında yaşayan Rusların durumu büyük bir önem kazanmaya başlamıştır.

Bu noktada Rusya dışında kalan Rus nüfus bağlamında Ukrayna ve Kazakistan'ın öne çıktığı görülmektedir. Ukrayna'ya bağlı özerk bir Cumhuriyet olan Kırım bu noktada Rusya dışında kalan nüfus açısından büyük bir önem taşımaktaydı.

Bu nedenle 2014 yılında Cumhurbaşkanı Viktor Yanukoviç'in görevden alınması Kırım açısından bir kırılma noktası olmuştur. Rusya bu süreçte nüfusun çoğunluğu Ruslardan oluşan Kırım'ı önce işgal etmiş sonrasında ise ilhak etmiştir.

Rusya Federasyon'unun sınırları dışında yaşayan ve yaklaşık 25-30 milyonu bulan Rus nüfusun haklarını koruma konusunda izlediği politikalar Kırım'ın ilhakında kilit rol oynamıştır.

Rusya'nın federasyon dışında kalan nüfusla ilgili attığı adımların hızlanmasında ise AB ve NATO'nun Doğu Avrupa'ya yönelik genişlemesinin önemli bir payı olmuştur.

Rusya özellikle de Putin dönemiyle birlikte sınırları dışında kalan Rus nüfusun yoğunlukta bulunduğu ülkelerle ekonomik, askeri, siyasi ve etnik konulardaki  sorunların çözümüne dış politikasında ayrı bir önem vermiştir.


Sonuç olarak Rusya'nın Yakın Çevre Politikası'nın temelinde aslında Rusya dışında yaşayan Rus nüfusun hakları önemli bir yere sahip olmuştur.

Rusya'nın Sovyet sonrası süreçte Kırım'a yönelik uygulamalarını Yakın Çevre Politikası'nın hayata geçirilmiş hali olarak yorumlamak mümkündür.

Tarihsel süreçte Ukrayna ile Rusya arasında daima denge unsuru olan Kırım'ın Rusya tarafından ilhakı bu dengenin bozulmasına neden olmuştur.

Ukrayna bölgesinin aslında kendisinin de Doğu Avrupa ile Rusya arasında bir tampon bölge olduğunu belirtmekte yarar vardır. Bu haksız ilhakın 7'nci yılında bu sorun bugün halen uluslararası arenada yeterince karşılık görememektedir.

Kırım Tatar Türklerinin ve Ukraynalıların protestolarına rağmen Rusya'nın bir oldubitti ile gerçekleştirdiği işgal, ilhak ve referandumun bugün halen bölgenin en önemli sorunu olduğu görülmektedir.

Türkiye tarafından da bu referandumun herhangi bir hukuki geçerliliğinin olmayacağı ve meşru olmadığı Dışişleri Bakanlığı nezdinde dile getirmiştir. 

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU