Türkiye'nin de içinde bulunduğu ve hareketliliğin arttığı Ortadoğu, Doğu Akdeniz, Adalar Denizi, Balkanlar, Karadeniz, Güney Kafkasya bölgesinde neler oluyor?
Bölgedeki fokurdama neye işaret ediyor? Bölgemizi ve Türkiye'yi neler bekliyor?
Üstüne üstlük bir de pandemi belası ve onunla iyice ağırlaşan bir ekonomik kriz söz konusu. Bunun ülke içinde olası etkileri neler olabilir?
Bütün bunları genel bir bakış açısı ile incelemek istedim. Tabi zaman zaman bazı konulara daha yakından mercek tutacağız.
Tabii ki bu konuları tartışırken ve analiz ederken küresel ve bölgesel güçleri, Türkiye'nin içinde bulunduğu ittifakları, bunların Türkiye'nin hareket tarzlarına etkilerini, sınırlamaları, Türkiye'nin limitlerini de göz önünde bulunduracağız.
Açık ve net olarak belli oldu ki ABD, Biden yönetimi ile birlikte tekrar sahaya döndü ve dünyaya nizam verme misyonunu yeniden devreye soktu.
Küresel mücadeleye dört yıllık aradan sonra, kaldığı yerden devam etmek istiyor. Tabi ne yapacak, göreceğiz.
ABD'nin hedeflerinde bir değişiklik var mı?
Bana göre yok, ancak Biden yönetiminin yöntemleri farklı. En azından kurumsallaşmaya önem atfediyor.
Mümkün olduğunca sıcak çatışmaya girmek istemiyor. Dış politikasını yeniden dizayn ediyor, sorunları müttefikleri ile birlikte çözmek istiyor.
NATO'ya ve Avrupalı müttefiklerine değer veriyor, Transatlantik bağın güçlendirilmesini istiyor. Rusya ve Çin'i tehdit olarak görüyor.
Uygulayacağı politikayı aşağıdaki başlıklar halinde tanımlayabiliriz:
- Yumuşak gücün kullanılması; insan hakları, özgürlük, demokrasi, hukukun üstünlüğü, çevre ve iklim değişikliği vb. değerler.
- Müttefiklerle çalışma, ittifakları güçlendirme, yeni ittifaklar, NATO stratejisinin yeni dünya düzeni ile uyumlu hale getirilmesi.
- Diplomasi ve kurumsallaşmayı kullanma.
- Örtülü operasyonlar; siyasi faaliyetler, suikastlar, darbeler.
Böylesi bir ufuk turu attıktan sonra bölgemize gelelim ve "neler oluyor"un cevaplarını arayalım.
Önce güneyimize, Suriye ve Irak'a bakalım. Irak'ta hala bir devlet tesis edilememiş, hem merkezi Irak Hükümeti, hem de Irak Bölgesel Kürt Yönetimi bölgelerine hakim olacak güce ulaşamamışlar ve egemenliklerini tesis edememişlerdir.
Bu husus en PKK, DEAŞ vb. terörist örgütlerle ABD ve İran'ın işine yaramaktadır.
PKK bölgede özellikle DAEŞ'ten alınan bölgelerde (Kerkük, Musul, Telafer vb. Türkmen ve Sünni Arapların topraklarında) veya bunların yakınlarında üs bölgeleri tesis etmiş ve otoritesini güçlendirmektedir.
Derinlikte Kandil, Gara, Sincar, Mahmur vb. bölgelerdeki üsleriyle Irak Merkezi Hükümeti'nin ve Bölgesel Kürt Yönetimi'nin kontrol edemediği hatta onların bulunduğu bölgelerde hükümranlık tesis etmektedir.
Özellikle KYB'nin bulunduğu Süleymaniye bölgesinde önemli bir alanı kontrol etmektedir.
Türkiye, Irak'taki PKK terör örgütünü kontrol altına almak ve sınırlardan geçişini engellemek üzere Irak sınırında 30-35 kilometre derinliğinde bir tampon bölge meydana getirme mücadelesini sonlandırmak üzeredir.
Irak'ta yapmak istediği üç husus daha bulunmaktadır.
Bunlardan birincisi, Ovaköy Sınır Kapısı'nın açılması ve böylece Türkmen ve Sünni Arap bölgelerine giden bir ticaret yolunun oluşturulmasıdır.
Bu yol aynı zamanda hem Feys Habur geçişinin (Dicle üzerinde, Irak'tan Suriye'ye geçiş kapısıdır ve M4 otoyoluna bağlantılıdır.
ABD, Türkiye'nin Türkmenlere ve Sünni Arap bölgesine ulaşma, doğrudan ticaret yapma ve bölgeyi kontrol etme (Kerkük, Musul, Telafer vb.) imkanı verdiği için bu kapının açılmasını önlemektedir.
Söz konusu kapı aynı zamanda PKK terör örgütü ile mücadele konusunda da yararlı olacaktır.
İkinci konu, Sincar bölgesidir. Bu dağlık alan hem Suriye'deki PKK/PYD arasında irtibatı sağlayan, üs bölgesi olarak kullanılma imkanına sahip, Suriye-Irak arasındaki Rabia hudut kapısının olduğu bölgedir.
PKK için önemli bir gelir kaynağıdır. Türkiye Suriye- Irak arasındaki PKK terörist geçişlerini engellemek, güneye çekilen PKK/PYD'yi çevrelemek için bu bölgeyi kontrol etmek ya da bu bölgenin Irak Merkezi Hükümeti ve IKBY tarafından kontrolünü istemekte ve bu konuda yardım da önermektedir.
Hatta buradaki teröristlerin çıkarılması için Merkezi Hükümet ve IKBY arasında anlaşma da imzalanmıştır.
Ancak böyle bir operasyonu İran ve ABD kabul etmemektedir. Son gönlerde İran'a bağlı paramiliter grupların temsilcileri Sincar'da bir toplantı yapmış ve işbirliklerini teyit etmişlerdir.
Toplantıya katılan temsilcilerin bağlı olduğu örgütler şunlardır;
- IRGC
- Kataib Hezbullah
- Nujaba Hezbullah
- PKK
- PMF
Üçüncü kritik konu ise, bölgede bulunan ve PKK'nın insan kaynağı olan Mahmur Kampı'dır.
Bu kampın da kapatılması gerekmektedir. Ancak bu kamp uluslararası bir sorun haline gelmiştir. Adeta bir büyük ilçe halini almıştır.
Suriye'ye baktığımızda daha karışık ve çetrefilli bir durumla karşılaşıyoruz.
Türkiye'nin buradaki politikası da Irak'ta olduğu gibi huduttan itibaren 30-35 kilometre derinliğinde bir tampon bölge oluşturarak terörist geçişlerini ve terör faaliyetlerini engellemek, Akdeniz'e doğru uzanan bir terör koridoruna mani olmak ve bölgede bir terör devletçiği kurulmasını engellemektir.
Şimdiye kadar yapılan operasyonlarla 300 kilometrelik bir bölüm hariç tampon bölgeyi tamamlamış, terör koridorunu önlemiş, terör devletçiğini ABD'nin yardımı ile kurmaya çalışan PYD/PKK teröristlerini sınırdan 30-35 kilometre güneye inmelerini sağlamıştır.
Ancak ABD, hala "kara gücüm" dediği PYD/PKK'yı desteklemektedir.
Diğer kritik bölge olan İdlib'de ise bölge HTŞ ve El Nusra ve El Kaide bağlantılı silahlı grupların kontrolundadır.
Ayrıca Türkiye'nin desteklediği Suriye Milli Ordusu bulunmaktadır.
M5 yolu rejimin, bölgedeki M4 yolu ise Rusya ve Türkiye tarafından kontrol edilmektedir.
İdlib bölgesinde bulunan silahlı grupların büyük kısmı istihbarat örgütleriyle bağlantılıdır.
ABD'nin terör örgütü olarak tanıdığı HTŞ, ABD tarafından ılımlı bir örgüt olarak lanse edilmektedir.
Türkiye'nin en büyük korkusu bir sıcak çatışma çıktığı takdirde bu bölgede bulunan dört milyondan fazla nüfusun büyük kısmının Türkiye'ye geçmesidir.
Zaten dört milyon civarındaki geçici sığınmacının bulunduğu Türkiye için çok büyük bir oluşturacaktır.
Sanırım Şubat 2021'de yapılan Astana kapsamındaki Soçi toplantısında Türkiye ile Rusya arasında farklı çözüm süreçleri konuşulmuştur.
Bunlardan en önemlisi rejim güçlerinin Rusya tarafından desteklenen bir taarruz yapmaması, HTŞ ve diğer terör örgütlerinin Türkiye tarafından temizlenmesi seçeneğidir.
İran ve ABD bu konuda nasıl bir engel çıkaracaklar göreceğiz.
Fırat'ın doğusunda ise ABD bölgede bir terör devletçiği kurma hedefini sürdürmektedir.
Haske ve daha güneye çektiği PKK/PYD unsurlarını eğitmekte, teçhiz etmektedir.
Türkiye'nin engellemesine rağmen Akdeniz'e ulaşan terör koridorunu canlı tutmaya devam etmektedir.
Erbil hava üssüne getirdiği silah, teçhizat ve mühimmatı Irak'tan Feyz Habur, Rabia kapılarından Suriye'ye geçirmektedir.
Suriye'deki petrol bölgelerini kontrol ederek PKK/PYD'ye gelir sağlamaktadır.
Haseke ve Rakka'daki üslerini genişletmektedir. Son günlerde Kamışlı/Ayn Divar'da üs kurduğu iddiaları vardır.
Buradaki üs hem FeyzHabur kapısını kontrol eder hem de Türkiye'nin derinlikte yapacağı bir harekatı caydırır.
ABD'yi bu destekten ya da projeden nasıl vazgeçirebiliriz bununla ilgili hareket tarzları üzerinde çalışmamız gerekiyor.
Biden yönetiminin iş başına gelmesinden sonra ülkeler buna göre mevzi aldılar.
Türkiye de yönünün batı olduğunu, NATO'ya ve onun gerektirdiği koşulları yerine getirmekte olduğunu açıkladı.
Tabi ABD'nin Libya, Kıbrıs, Doğu Akdeniz, Karadeniz ve Adalar Denizi ile ilgili Türkiye'nin politikalarıyla ters düştüğünü biliyoruz.
Biden'ın Türkiye ile ilişkilerde sert bir başlangıç yapacağını da görmekteyiz.
Türkiye bu konularda hazır olmak ve öncelik almak durumundadır. ABD'nin bu konularda Türkiye'yi sıkıştıracağı açıktır.
Özellikle son dönemde Yunanistan ana karası ve Girit'teki üsleri, Yunanistan'la yaptığı ve yapacağı tatbikatlar Rusya'yı olduğu kadar Türkiye'yi de çevirme amaçlıdır.
Yine son dönemde ABD ve Avrupa ülkelerinin Yunanistan'a sattığı silahlar, Yunan Hava Kuvvetlerinin etkinliğinin artırılması Türkiye açısından kritik hamlelerdir.
ABD'nin Dedeağaç, Larissa ve Girit'teki üsleri ve buraya konuşlandırdığı birlik ve silahlar Türkiye'nin Yunanistan'a yönelik bir harekatını caydırma amacını da taşımaktadır.
ABD'nin tatbikat için bölgeye getirdiği 110 adet Skorsky, 25 adet Apachi, 10 adet Chinock helikopterleri ile 1580 araç ve yirmi bin personelle yapacağı tatbikatın senaryosu ve amacı önem kazanmaktadır.
Türkiye-Rusya ilişkileri nedeniyle ABD, Adalar Denizi'ndeki adaları Türk boğazlarını çıkışından itibaren Girit'e kadar baskı altına almayı deneyecektir.
Rusya'nın Romanya, Bulgaristan ve Moldova'ya yönelik bir operasyonuna ya da müdahalesine karşı bu ülkelere yardım ve desteğin nasıl sağlanacağını deneyecektir.
Karadeniz'de kontrolü sağlamak konusunda yukarıda belirtilen ülkelerin ihtiyaçlarını belirleyecektir.
Ayrıca Adalar Denizi'nde yapacağı bu tatbikatla güney Çin Denizi'ndeki adalara yönelik bir harekatın da provasını yapacaktır.
Türkiye için en önemli konu milli menfaatlerimiz konusunda bölgemizde önemli bir güç konuşlanacaktır.
NATO içinde müttefik olmamıza rağmen hem güneyden hem de batı ve kuzey batıdan ABD tarafından çevrilmiş olacağız.
Çin, İran, Rusya, Karadeniz, Ortadoğu, Afrika, Hazar Havzası ve Orta Asya ülkeleri ve Kıbrıs ile ilgili Türkiye'yi etkileyen ve Türkiye'nin bu konularda etkilendiği ve etkileneceği ülke ve ittifakları bir sonraki yazımda analiz edeceğim.
Türkiye'nin iç sorunları konusunu ayrı bir makalede irdeleyeceğim.
Ancak şunu bilmenizi isterim, Biden yönetimi ile Türkiye zor bir döneme girecek.
Oyunu kurallarına göre oynarsak bu baskıyı savuşturabiliriz.
Mevcut şartlara baktığımızda açıkça bulunduğumuz dönemde ABD'ye ihtiyacımız olduğunu görüyoruz.
Ayrıca ABD'ye yönelik taleplerimizin çok büyük kısmı Türkiye'nin varoluşsallığı ile ilgilidir.
ABD'nin Türkiye'den talepleri ise onun çıkarlarını ilgilendirmektedir. Yani varoluşsal değildir.
Talepleri yan yana yazdığımızda bizim talepleriz ABD taleplerinin belki de dört katıdır ve var oluşumuzla ilgilidir.
ABD'nin bizden talep ettiği en önemli konu ona tam biat etmektir.
Peki, ne yapacağız? Bu sıkışmışlıktan nasıl kurtulacağız?
Bunu yapmaya gücümüz var mı? Durumun ne kadar farkındayız?
İç kavgalarla uğraşırken bir şeyleri kaçırıyor muyuz? Konuştuklarımız sadece söylemde mi kalıyor?
O kadar çok soru var ki aklımda; ama cevaplar eksik ya da bölük pörçük.
Üstümüze gelen fırtınayı ya da tsunamiyi görüyoruz, fakat hipnoz olmuş gibi bir şey yapmadan bekliyoruz.
Belki de yapabilecek bir şey yok, çaresizce izliyor ve kaderimizi bekliyoruz.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish