Ufacık bir çizgiyi çekemedi futbol yönetimi. Dünyanın en büyük derbilerinden biri olduğu söylenen Fenerbahçe-Galatasaray derbisi, bir ofsayt çizgisine mahkûm kaldı.
Âmâ futbol yönetimi ve sistemi, bu çizgiyi ne futboldaki adaletsizliğe ne hakemlerin hatalarına ne yanlış kurul karalarına ne de oluşan kaosa çekebilmişti daha önceden.
Bu tartışılan ofsayt çizgisi, Alman sanayici Robert Bosch'un o meşhur özdeyişinin, ne kadar gerçek olduğunu da göstermiş oldu;
İnsanların güvenini kaybetmektense, para kaybetmeyi tercih ederim.
Fakat arada tek bir farkla, hem güven hem de para kaybediyor Türk futbolu.
Bununla beraber maçın ardından, güzel bir futbol tadından çok sönük futbolun küfür dumanları kaldı bir de.
Küfürün bir kulüpten çok, bu futbol camiasının bir sorunu olduğu bu sistemde, zamanında "Onu çekme bunu çek" diyen Fatih Terim'in küfürden şikâyet etmesi, ya da küfürden şikâyet ettikten 2 saat sonra kaptanının yüzyıllık koca bir kulübe küfür etmesi de bu futbol kültüründe olabiliyor.
Sürekli birbirleri ile didişen kulüpler ve yöneticiler, taraftarlara futbol sunamadıkça, futbol dışına çıkma kolaylığına başvuruyorlar.
Rakibi sahada değil, masa başında zayıflatmaya çalışan strateji ile psikolojik baskı yaratma çabaları, hiç değişmiyor.
Beşiktaş Başkanı'nın ortada bir şey yokken, Fenerbahçe-Beşiktaş maçının hakemini maç öncesinde Fenerbahçeli ilan etmesi de hep bu psikolojik üstünlük kaygısından.
Ya da istediğimiz her oyuncuyu alırız diyerek 3 yılda 48 transfer ile rakiplerinin önünde transfer yapmayı zafer sayan, saha içinden ve plandan çok transfer sayıları övünen Fenerbahçe yönetimimin, estirdiği rüzgâr da bu kaygıdan.
Ya da her maçta takımların biz daha fazla mağduruz diye algı peşinde koşması da bu psikolojik baskı ihtiyacından.
Avrupa futbolunda değişimler başlıyor
Türkiye'de bunlar konuşulurken, Avrupa futbolu şimdi başka şeyler konuşuyor. Gelirlerini artırmak isteyen Avrupa'nın büyük kulüpleri, Şampiyonlar Ligi'ne alternatif olarak Avrupa Süper Ligi'ni kurmak için çalışıyorlar.
11 kurucu takımın olduğu ligde, 5'i misafir takım olmak üzere, 16 takımlı bir lig düşünülüyor. Eurolig benzeri bir şirket gibi yönetilmesi düşünülen ligde, Avrupa spor medyasına düşen haberlere göre, bir Türk takımı görünmüyor, görünmesi de zor.
Bununla beraber UEFA, Süper Lig'in kâğıt üzerinde kalması için 2024 yılında Şampiyonlar Ligi'nde, grup aşamalarını kaldırarak lig usulüne göre oynanmasını planlıyor.
Bu şekilde kulüplere daha fazla maç ve daha fazla gelir vadediyor.
Avrupa'da bunlar konuşulurken, Türk kulüpleri bu planların neresinde ve nasıl yer alacak, maalesef konuşulmuyor.
Yerel rekabetin kulüpleri daha da aşağıya çektiği, sürekli taraftarların rakiplerine karşı mobilize edildiği ve sadece transferler ile çözüm aranan Süper Lig'in, Avrupa futboluna katılımcı olarak değil, izleyici olarak kalması pek de uzak görünmüyor.
Avrupa futbolunda değişim sinyalleri gelirken, Türkiye Futbol Federasyonu'nun, bu değişimlere ve geleceğe dair bir plan ve proje sunduğunu, ya da futbolun korunması için bir çalışma yaptığı görünmüyor.
Tarla olmuş sahalarda 23 maçta 20 teknik adam değişti
Sürekli kuralların esnediği ve duruma göre kararlar alınan futbol sisteminde, en önemli ürün olan Fenerbahçe-Galatasaray maçının hem oyun olarak hem de pazarlama açısından bir değer yaratmadığı geçen hafta ortaya çıktı.
Halbuki dünyanın en büyük derbilerinden bir olduğu gururla söylenen Fenerbahçe-Galatasaray maçını yayımlayan başka bir ülke olmadı.
Bu yüzden ortada futbol ve oyun kalmayınca saha içinden vazgeçen futbolun paydaşları, ratingi saha dışında arıyorlar.
500 milyon dolarlık yayın ihalesi yapan Süper Lig'in tarlaya dönen sahaları, 23 maçta 20 teknik adam değiştiren kulüpleri, sürekli transfer isteyen ve ortaya oyun koymayan teknik adamları, her geçen gün Avrupa futbolundan uzaklaşıyor.
Ve bu uzaklık, para kaybına sebep olacak.
Avrupa'da futbolun aratacak gelirlerinden pay alınamadığı takdirde aradaki mesafeler daha da artacak.
Artık çözümlere ve futbol konuşmaya ihtiyaç var. Bunun için de önce güvene ve iyi bir futbol yönetimine ihtiyaç var.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish