Andrew Wood & Martin J Turner* - The Independent
Alex'in koşuyla ilgili bir sorunu var: o bir koşu bağımlısı.
Haftada 3 kez yaptığı koşuyu 10'a çıkaran Alex, koşmasına engel çıkınca da sinirleniyor ve suçluluk duygusuyla kıvranıyor. Onun için koşu sağlıklı bir uğraşken, sağlıksız bir takıntı haline geldi.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
“Ailem bundan hoşlansın ya da hoşlanmasın, dışarı çıkıp koşmalıyım. Ben buyum” diyen Alex'in vücudu yıpranmış, zihinsel ve fiziksel olarak tükenmiş ama yine de koşmaya devam ediyor.
Koşmanın fiziksel ve zihinsel faydaları tartışılamaz. Fakat koşucular bu iyi şeyi çok fazla yapıyor olabilir. Bu özellikle antrenman yoğunluğu ve rekabetten dolayı uzun mesafe koşucuları için geçerli. Bu kişiler sağlıklı bir “koşmak istiyorum” azminden, sağlıksız ve baskı oluşturan “koşmak zorundayım” düşkünlüğüne geçiş yapma riski altında.
Peki bu nasıl oluyor?
Diyelim ki sağlıklı bir kiloda ve formda olmak için koşuya başlamak istiyorsunuz. Deneyip seviyor ve bağlanıyorsunuz. Bir ay sonra, kıyafetlerin üstünüzde daha iyi durduğunu fark ediyorsunuz. Daha sonra meslektaşlarınız ve arkadaşlarınız son zamanlarda ne kadar sağlıklı göründüğünüzü söylüyor. Koşu arkadaşlarınız, tekniğinizin ve hızınızın geliştiği hakkında yorumlar yapıyor. Performansınız artıyor. Bir şeyleri başarıyorsunuz, başkalarını yeniyorsunuz ve koşmaktan heyecan duyuyorsunuz.
Ama bu yeterli olmuyor. 5 kilometre artık size aynı heyecanı vermiyor, böylece 10 kilometreye çıkıyorsunuz. Eklenen bu süre, normalde iş arkadaşlarınızla sohbet ettiğiniz öğle yemeği molası için artık zamanınız kalmadığı anlamına geliyor. Ama kimin umurunda? Çevrenizdekiler harika göründüğünüzü, daha hızlı olduğunuzu söylüyor ve bu harika hissettiriyor. Bu kartopu etkisi devam edebilir. Neden 10 kilometreden yarım maratona çıkmıyorsunuz?
Bu durumla ilgili tehlike, kendinize biçtiğiniz değerin koşuya bağlanmasıdır. Koşmak artık kim olduğunuzun bir parçası olur. Koşmuyorsan ne işe yararsın? Koşmayı bırakmanız veya azaltmanız durumunda, yaşadığınız tüm güzel şeyler kaybolacaktır. Tanıdıklarınız koştuğunuz için size değer veriyor ve koştuğunuz için siz de kendinize değer veriyorsunuz. Bu aşamada kendinize değer vermeye devam etmek için koşmaya devam etmelisiniz. Daha çok koşmanın daha iyi hissetmenize, daha iyi bir sosyal statüye ve kendinize daha çok değer vermenize yol açacağını düşünürsünüz ve şöyle bir inanç oluşturursunuz:
"Koşmaya devam etmeliyim yoksa değersiz bir kimse olacağım."
Araştırmalar, koşucular dahil sporcu kimliğine çok önem veren kişilerin ve fiziği hakkında endişeli olanların egzersize bağımlı olma ihtimalinin daha yüksek olduğunu gösteriyor. Spor ve egzersiz psikologları olarak, sıklıkla sporcu kimlikleri altında ezilen ve spordaki başarının insan olarak değerlerini belirlediğini düşünenlerle karşılaşıyoruz. Sporcu olarak başarılıysam, değerliyim diye düşünüyorlar. Başarısız oluyorsam, değersizim. Bu iş kendime verdiğim değeri belirlediği için başarılı olmak zorundayım.
Koşucular başarıyı garanti edemezler ve bu yüzden kendilerini tehlikeye atarlar. Araştırmamıza göre, kendine verdiği değeri başarıya bağlayan kişilerde psikolojik zayıflık oranı daha fazla.
Mantıksızlık
Özellikle spor ve egzersizlerde çok kullanılan “yapmalıyım” ve “yapmazsam değersiz olurum” gibi inançlar, Akılcı Duygusal Davranışçı Terapi (ADDT) gibi bazı psikoterapi yöntemlerinde mantıksız sayılıyor. Bulgular bize, bu mantıksız inançlara sahip olanların alkol, internet ve egzersiz bağımlılığına yakalanma riskinin yüksek olduğunu gösteriyor. Bu mantıksız inançlar motive edici görünse de, duygusal ve bedensel tükenmeyi beraberinde getiriyor.
Bu inançların mantıksız olmasının 3 temel nedeni var. İlk olarak, psikolojik sağlığa yarardan çok zararı olması. 2.’si, kısa süreli ve suçluluk temelli motivasyon sağlayıp kişinin kendisi için değil suçluluktan kaçmak için koşması. 3.’sü, gerçekliğe uygun olmaması. Nefes almak, beslenmek ve uyumak zorundasınız. Ama koşmak bir zorunluluk değil.
Alex gibilere yardım etmek
Özellikle koşucu atletlerde ADDT kullanarak yaptığımız çalışmalar, kişileri hedefleri konusunda mantıklı düşünmeye teşvik etmenin, daha yüksek motivasyona ve psikolojik dayanıklılığa yol açtığını gösterdi. Ayrıca bu kişiler performanslarıyla ilgili hedeflerine ulaşabiliyor ve sosyal endişeleri azalıyor.
Bu çalışma, kişilerin mantıksız derin inançlarını anlamayı, onlarla mücadele etmeyi ve mantıklı alternatifler geliştirmelerine yardımcı olmayı içeriyor. Böylece “yapmak zorundayım” ve “yapmasaydım değersiz olurdum” gibi cümleler, “olmak istiyorum ama yapmak zorunda değilim” ve “olmasaydım hayal kırıklığına uğrardım ama değersiz olmazdım” haline geliyor.
Seçkin sporcularla yaptığımız çalışmalara göre bu mantıklı inançlar, sakatlık gibi büyük engellerle karşılaşıldığında hedefe ulaşmayı kolaylaştıran duygu ve eylemlere yol açıyor.
Koşuyla sağlıksız bir ilişki geliştiriyorsanız kendinize şunu hatırlatın: koşu yalnızca bir tercih. Hedefe ulaşamamak veya bir antrenman seansını kaçırmak kötü görünebilir, ancak dünyanın sonu değildir. Ayrıca, koşudaki başarınız sizi tanımlamaz, siz bir koşucudan daha fazlasısınız. Kendinize verdiğiniz değeri eylemlerinizden ayırın. İyi bir koşucu olmak sizi iyi bir insan yapmayacağı gibi kötü bir koşucu olmanız da sizi kötü bir insan yapmaz.
*Staffordshire Üniversitesi'nden Andrew Wood spor ve egzersiz psikolojisi alanında öğretim görevlisi, yine aynı üniversiteden Martin J Turner ise psikoloji alanında doçenttir. Bu makale ilk olarak The Conversation'da yayımlandı.
*İçerik orijinal haline bağlı kalınarak çevrilmiştir. Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
https://www.independent.co.uk/news/health
Independent Türkçe için çeviren: İsmail Aydın
© The Independent