Hâlâ Cumhuriyetçi parlamenterleri dinlemek gibi bir alışkanlığınız varsa; Facebook, YouTube ve Twitter'ın en komplocu binlerce takipçisiyle beraber Donald Trump'ı sonunda ağlarından men etmek için harekete geçmesinin ardından son birkaç günde kontrolsüz tüzel gücün ve sansürün yeni bir zirveye ulaştığını görmüşsünüzdür.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Protestoların kesinlikle yenilik değeri var; özellikle de 4 yıllık başkanlık döneminin ardından temel başarısı şirketler ve ultra zenginler için muazzam vergi indirimleri ve ABD demokrasisinin çöküşün eşiğine gelmesi olan Cumhuriyetçiler, artık tüzel güce dair endişeleri dile getiriyor.
Büyük teknolojinin attığı adımlar kesinlikle ürkütücü görünüyor. Özgür dünyanın liderini dünyanın en büyük sosyal ağlarından defetmek yetmezmiş gibi Trump'ın kampanyasının ödeme ve bağış almasına da son verildi ve Amazon'un platformun hizmetlerini bünyesinde barındırmaya devam etmeyi reddetmesinin ardından muhafazakar sosyal medya ağı Parler tamamen çevrimdışı oldu.
Bu giderek artan etki, sınırlar zorlanıyormuş gibi bir his vermeye başladı. Nasıl bir kitap anlaşmasını kaybetmek ifade özgürlüğü sorunu değilse, sosyal bir ağdan kovulmak da kimsenin Birinci Ek Madde haklarının ihlali anlamına gelmeyebilir; ama her yerde yasaklanmak ve bütün bir çevrimiçi platformun bir gecede alaşağı edilmesi ifade özgürlüğü için gerçek bir tehlike gibi hissedilmeye başlıyor.
Büyük teknoloji şirketleri başkanın iletişimine bu kadar çarpıcı bir şekilde son verebiliyorsa, bu elbette bu şirketlerin sahip olduğu muazzam gücü gösterir, değil mi? Mantıklı birçok kişi buna açıkça hayret ediyor. Ve görünürde bu böyle görünüyor. Ancak gerçek şu ki son birkaç gün bize, ne kadar güçlü görünseler de büyük teknoloji şirketlerinin aslında zayıf ve korkak olduğunu gösterdi.
Teknoloji şirketleri, Donald Trump'a karşı kendisi hâlâ başkanken hareket ederek son 4 yıldaki eylemsizlikleri için esas bahanelerini ölümcül şekilde baltaladı. Bahane şuydu: ABD Başkanı'nın açıklamaları açıkça kamu çıkarını ilgilendiriyordu ve bu yüzden, başka bir durumda hüküm ve koşulları ihlal etse dahi bu açıklamalar sitede kalmalı ve kayıtlara geçmesi için saklanmalıydı.
Şirketlerin her birinin, görünüşe göre bağımsız olarak eskiden bu yana var olan bu bahaneyi gözden geçirmeye karar vermesinin zamanlaması son derece manidar: Donald Trump'ın gücünü kaybetmesini beklediler.
Faaliyetlerinin yol açtığı zararların toplumsal maliyetlerini karşılamak zorunda kalmadıklarından teknoloji şirketlerinin çok yüksek değerleri (Facebook ve Google'ın durumunda astronomik kazançları) var.
Hem ülkeler genelinde hem de siyasi bölünmenin her iki tarafında sosyal ağların aşırılık yanlısı içerikleri ortadan kaldırmak için yeterince çaba göstermediğine, istismarla yeterince mücadele etmediğine, kutuplaşma veya yanlış bilgiyi yeterince engellemediğine ve hatta bağımlılık raddesine ulaşan internet kullanımından kazanç sağlıyor olabileceğine dair bir mutabakat söz konusu.
Teknoloji, özellikle de sosyal medya karşısında bir biçimde düzenleyici eyleme gidilmesinin kaçınılmaz olduğu muhakkak; ama internet devlerinin bu eylemleri yumuşatma veya erteleme çabaları şu ana kadar olağanüstü biçimde başarılı oldu. Bunun ertelendiği her yıl ağzına kadar dolup taşan, multi-milyar dolarlık kâr demek, ki etkili bir aksiyon bu kârı (ortadan kaldırmasa da) muhtemelen azaltacaktır.
Bu, büyük teknolojinin Kongre'yi umutsuzca yanında tutmak istediği anlamına geliyor ve Cumhuriyetçiler Senato'yu ellerinde tuttuğu, Trump da Beyaz Saray'da oturduğu sürece Trump'a veya Cumhuriyetçi Parti tabanından bir siyasi fanatiğe karşı herhangi bir anlamlı adım başarısız olurdu.
Ne zamanki Trump'ı ağlarında tutmanın siyasi maliyeti, onu ağlarından atmanın siyasi maliyetinin üstüne çıktı, ancak o zaman Trump'a karşı harekete geçildi. Bunun daha önce değil de Demokratların Georgia'yı, dolayısıyla da Senato'nun kontrolünü kazanmasının ardından gelmesi muhtemelen tesadüf değil.
Teknolojinin güçsüzlüğünün (veya en azından korkaklığının) bir başka göstergesi de, aralarında dolaylı bile olsa bir eşgüdüm yokmuş gibi davranma yönündeki çılgınca çabalarına rağmen şirketlerin her birinin diğerleriyle uyum içinde hareket etmesiydi. Facebook ve Youtube, Twitter'dan bir gün önce Trump'ı platformlarında kalıcı olarak yasaklayarak Twitter'ı grubun dışında bıraktı. Bunun ardından Twitter hızlıca, Biden'ın göreve başlama törenine Trump'ın katılmayacağının belirtildiği bir tweet'i sudan bir bahaneyle (söz konusu tweet ortalama bir Trump tweet'inin yanında çok ama çok hafif kalıyordu) kalıcı bir yasağın gerekçesi olarak kullandı. Bu bahanenin kimi ikna etmesi gerekiyordu, gerçekten belli değil.
Teknoloji şirketleri gerçekten kuvvetli ve buradaki güçleri konusunda iddialı olsalardı seve seve farklı zamanlarda farklı kararlar alırlardı. Bunun yerine sürü hayvanlarının bir yırtıcı tarafından tehdit edildiğinde gösterdiği alışkanlıkları taklit ediyor, bir araya toplanıyorlar ve sürüden ayrılınca kurda yem olan hayvan olmamak için çaresizce çabalıyorlar.
Teknolojinin Trump'a verdiği tepkinin çok geç kaldığını ve artık anlamsız olduğunu söylemek az bile kalır; ama bu durum parlamenterlerin bu şirketleri eyleme geçmeye zorlamakta tamamen başarısız olmasının sonucu.
Trump'la ilgili ne yapılacağı kararı, onu bir kullanıcı olarak ağlarında bulundurarak önemli ölçüde kâr elde eden ve muazzam ilgi gören, siyasi kaderleri (ve dolayısıyla kazançları) onu fazla sinirlendirmemeye dayanan teknoloji şirketlerine bırakıldı. Elbette bu kararları verenler onlar olmamalıydı. Yönetimin yıllardır devam eden hareketsizliği yüzünden bu sorunun sorumluluğu onlara kaldı.
Cumhuriyetçilerin kablodan yayın yapan büyük haber kanallarında dile getirdiği sonu gelmez itirazlara rağmen teknoloji şirketlerinin Cumhuriyetçi karşıtı bir gündemi yok. Bu şirketlerin tek isteği huzur içinde para kazanmak. Fakat mevcut hükümetlerin çevrimiçi düzenlemelerin ve çevrimiçi zararları en aza indirmenin ifade özgürlüğünü tehlikeye atmadan fiilen nasıl yapılması gerektiğine karar vermedeki başarısızlığı sayesinde, hepimiz bütün bu sorunları, onları gerçekten çözmek için ne güdüye ne de yeteneğe sahip bir avuç teknoloji şirketi yöneticisine havale ettik.
İlk bakışta büyük teknoloji her şeye kadir görünüyor: Milyarlarca kullanıcısı olan şirketleri yöneten, küresel bilgi sistemi üzerinde dizginsiz güce sahip, hesap vermeyen kurucular. Gerçekteyse bu kişiler çok sayıda avukat ve lobici ekiplerinin arkasına gizleniyor, kendilerine ve kâr-zarar hanelerine en az zararı verecek şeyi hesaplamaya çalışıyorlar.
Büyük teknolojiyi kontrol altına almamız gerekiyor. İnternetin hepimize yararlı olmasını nasıl sağlarız, buna bir çözüm bulmamız gerekiyor. Fakat söz konusu durum savunma amaçlı bir adımdan başka bir şey değilken, bunu büyük teknolojinin güç gösterisinde bulunduğu bir hafta olarak görmemeliyiz.
* James Ball, The System: Who Owns the Internet, and How it Owns Us (Sistem:İnternet Kimin Elinde ve Bize Nasıl Sahip Oluyor) kitabının yazarı ve Araştırmacı Gazetecilik Bürosu'nun küresel editörüdür
* James Ball'un makalesinin tasarımdan kaynaklanan nedenlerle kısalttığımız başlığının tamamı şöyledir: Büyük teknoloji şirketleri Trump'ı sosyal medyada yasaklayarak gücünü değil korkaklığını gösterdi
Independent Türkçe için çeviren: İrem Oral
© The Independent