İngiliz lider Churchill, ABD Başkanı Roosevelt ile kişisel bir yakınlaşma sağlamak ayrıca ona; Nazizm ve liderine karşı savaşta zafer kazanmak için Beyaz Saray'da haftalar geçirmişti.
Aslında, Amerika'nın değişen ve giderek daha tehlikeli hale gelen bir dünyada kendisini korumak için harici bir rol oynamasının önemine zaten ikna olmuş olan Amerikan başkanını ikna etmeye ve dostluğunu kazanmasına gerek yoktu. Tek engel, iç hesaplamalarıydı.
Uzlete eğilimli bir halktan korkuyordu ve sonu gelmez savaşlara uluslararası çapta dahil olma konusunda isteksizdi.
Pearl Harbor saldırısı, ona beklediği uygun bahaneyi sağladı. Churchill'in o gece uyumaya gitmeden önce, "Savaşı biz kazandık" dediği söylenir.
Çökmüş Avrupa sisteminin yıkıntılarından daha sonra Amerikan uluslararası sistemi olarak adlandırılan şey tam da buradan ortaya çıktı. ABD liberal imajının üzerine uluslararası bir düzen imajı oluşturdu.
Bunun için Almanya ve Japonya gibi düşman güçleri boyunduruk altına aldı. Sovyetler Birliği ile parçalanmasıyla sona eren uzun bir soğuk savaşa girdi. Daha sonra çöküş tarihini kutlayan çalışmalar yayınlandı.
Gerek Cumhuriyetçiler gerek Demokratlar arasından olsun, Roosevelt'ten sonraki tüm başkanlar, bu uluslararası düzenin olduğu gibi kalması için bu sistemi sürdürerek savaşlara girip, barış anlaşmaları yaptılar. Çünkü bu düzen, büyük Amerikan çıkarlarına hizmet ediyor.
Ayrıca, 70 yıldır büyük güçler çatışmadığı için dünyanın gördüğü en büyük ekonomik refah ve siyasi istikrar döneminin yaşanmasına olanak sağladı.
Bu nedenle, vizyonunu dünyaya dayatmak isteyen Başkan Kennedy'nin komünizmle mücadele etmek için Vietnam Savaşı'na girdiğini gördük.
Nixon'un, Çin'i kapitalizm aracılığıyla aynı sisteme getirmek için Çin ile büyük bir barış anlaşması yaptığına tanık olduk.
Onlardan önce, Eisenhower'ın Amerikan Batı kampını genişletmeyi ve daha fazla müttefik kazanmayı amaçlayan hatta bu nedenle 56. Savaşı engelleyen ve Başkan Nasır'ı bu kampa çekmeyi amaçlayan 'Eisenhower Doktrini'ni duyurduğunu gördük.
Bir televizyon röportajında, o zamanki yardımcısı Nixon, Eisenhower'ın daha sonra karardan pişman olduğunu söylemişti.
George Bush, Kuveyt'in kurtarılmasına yardım ettiğinde de ilke aynıydı. Saddam Hüseyin sınırları aştı. Dersi öğrenip sistemi korumalıydı.
Bush Jr.'ın 'El Kaide'ye karşı yürüttüğü başarılı, yıkıcı savaş, bu bağlamda geliyor çünkü terör örgütlerinin dünyayı yönetme ve dini inançlarını dayatma hırsları da var.
Farklı bir bakış açısına sahip olan ve Amerika'nın başını çektiği uluslararası bir sisteme daha az hevesli olan Başkan Obama bile Tahran'la anlaşma yaptı, ancak güçleri, görevden ayrıldığı güne kadar Afganistan'da kaldığı için bundan çıkamadı.
O da, terör örgütlerinin başkanlarına karşı insansız hava araçlarıyla teröristleri zayıflatan ve sonunda terörist lider Usame bin Ladin'i öldüren başarılı bir savaş yürüttü.
Ardından, muhaliflerinin uluslararası sistemi sarstığı ve askeri kalkanı NATO'yu zayıflattığı yönündeki tüm propagandalarına rağmen Trump geldi. Ancak hakkındaki bu yargı gerçeğe aykırıydı.
Trump yönetimi, son yıllarda en kanlı teröristleri, temel amacı bölgeyi ve uluslararası sistemi istikrarsızlaştırmak olan aşırılık yanlısı milisleri yöneten Süleymani ve El- Bağdadi'yi toprağa gömdü.
Bundan daha büyük olanı, İran rejimini önemli ölçüde zayıflatması ve kendisinden 75 yıl önce başlatılan bu liberal Amerikan rejimini güçlendirmek için önemli barış anlaşmaları yapmasıydı.
Bunu, önceki başkanların yaptığı gibi parti içi tweet savaşına rağmen gerçekleştirdi. Onlar da muhaliflerle karşı karşıya geldiler ve barış anlaşmaları imzaladılar. Amaç tekti ve NATO sarsılmadı.
Bütün bunlar bizi, aynı şeyi yapacak olan Başkan seçilen Biden'a getiriyor. Kendisi de aynı şeyi tekrarladı. Gerçekçi bir politikacı ve liberal bir düzen fikrine samimiyetle inanıyor.
Başarısının dışarıdan bir noktaya bağlı olduğunu görecek: Görevinin sona erişinden sonra liberal düzeni daha güçlü bırakabilecek mi?
Davos'ta yaptığı bir konuşmada liberal düzenin savunulması çağrısında bulundu. ABD'nin İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra miras aldığı kasvetli dünyaya tarihsel bir bakış açısı sundu.
Eski savaşlar sona erdiğini ayrıca müttefikler, uluslararası kurumlar ve onları arkadaşa dönüştüren ve sonunda bu düzeni inşa etmesine ve desteklemesine yardımcı olan düşmanlar nedeniyle daha adil bir tarihi yol çizdiğini ifade etti.
Roosevelt'ten Biden'a, kadar uzanan ve ondan kopmanın inançsızlık, atalar dininden çıkma gibi olacağı düşünülen inanç budur.
Bu doktrine ve onun Amerika ve dünya tarihindeki siyasi rolüne inanan Biden, milis, aşırılık yanlısı örgütler ve bilimkurguda ileri gidenler tarafından propagandası yapılan; beklenen siyasi ve ideolojik yenilikçi (sapkın) olmayacak.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
Independent Türkçe için çeviren: Büşra Abay
© The Independentturkish