15 yıl önce bu hafta, Avrupa Birliği bir gecede 15 üyeden 25'e çıkarak en büyük ve iddialı genişlemesini gerçekleştirdi. Aralarından 8'i eski Sovyet ülkesi olan yeni üyeler, havai fişek gösterileriyle aydınlanırken, mavi ve altın renkli bayraklar coşkuyla sallanıyor, Beethovern'ın "Neşeye Övgü"sü tekrar tekrar çalıyordu. Daha büyük ve daha geniş AB'nin coşkulu destekçileri arasında yer alanlardan biri de İngilitere'ydi.
Mevcut AB ülkeleri, özellikle de doğuya doğru genişlemeyi, bir dizi nedenden dolayı arzu ediyordu. Bu, 15 yıl önce dahi çok az kişinin ulaşılabileceğine inandığı bir rüyanın gerçekleşmesiydi: Avrupa'nın "tam ve özgür" olarak restorasyonu. Bu; Demir Perde'nin arkasında çok uzun yıllar bitap düşen Avrupalıların hepsine bir tür tazminat sunarak, birçok Batı Avrupalı'nın vicdanını rahatlatmıştı. Ayrıca, paylaşılan (Aydınlanma) değerler “yıldız takımını” pekiştirmişti.
Ancak, Thatcher ve halefleri için başka bir sebep daha vardı. Daha geniş bir Avrupa'yla, Fransa ve Almanya'nın "daha yakın bir birlik" emelinin gerçekleşmesinin zorlaşacağını umuyordu. Daha geniş, en azından ilkin daha çeşitli bir Avrupa Birliği, sadece derin bir AB hedefine ulaşmayı geciktirmekle kalmayacak, aynı zamanda “derin birliği” kati biçimde sabote edebilecekti.
Bundan 3 yıl sonra Bulgaristan ve Romanya’nın, 6 yıl sonra da Hırvatistan’nın katılımıyla pekiştirilen doğuya doğru genişlemenin, daha yakın bir birlik emelinden çok daha fazlasını sabote ettiği söylenebilir.
Birincisi, "eski" ve "yeni" Avrupa'nın -Orta ve Doğu Avrupalıların nefret ettiği terimler- ne kadar başarılı biçimde gerçek bir "örgü" oluşturduğu sorgulanabilir. Ekonomik açıdan, başlangıçta büyümedeki etkileyici hamleler, eski ve yeni arasında kalıcı bir tesir bırakamadı ve büyük ölçüde sürdürülebilir olmadı. "Yeni" Avrupalılar arasında, "eski" Avrupa'ya ucuz işgücü kaynağı oldukları ve hatta standart-altı ürünler için birer pazar muamelesi gördükleri yönünde düşünceler var. Ancak bu öfke karşılıklı. Bu hafta üst düzey bir AB yetkilisi, Polonya'yı, AB'ye nakit sağacak inek gibi davranmaktan vazgeçmesi yönünde uyardı.
Ancak en büyük sorun, hem Polonya hem de Macaristan'ın demokrasilerinde ve yargı sistemlerinde görülen kusurlar nedeniyle cezai yaptırımlar almasına neden olan "ortak değerler" problemi. Gerçekten de, söz konusu ülkelerde daha milliyetçi ve AB'ye kuşkuyla bakan hükümetlerin seçilmesiyle bu "değer" uçurumu daha da açılmış gibi görünüyor.
"Yeni" Avrupa'nın, 2015-2016 yıllarında AB sınırlarına varan birçok göçmen konusunda üzerine düşeni yapmaktaki isteksizliği özel bir çatışma sebebi oldu. Kar amacı gütmeyen Koerber Stiftung kuruluşu tarafından yapılan bir araştırmada, bugün Almanların neredeyse yarısının (yüzde 46-47) genişlemeyi bir hata olarak görmesinin altında yatan sebeplerden birinin bu olduğu sanılıyor. Oysa Almanlar daha önce en büyük destekçilerdendi.
Şimdi, bu gerilemede, eski Sovyet Bloğu ülkelerinin çoğunun bir suçu olmadığı doğru. Aynı zamanda Batı’daki idealizmin, başlangıçta gösterilen tutumda büyük bir farkı gizlemiş olabileceği de doğru. "Eski" Avrupa devletleri, AB'ye evrilen birliği yeni bir savaşı engelleyecek bir egemenlik paylaşımı tasarımı olarak gördü. Eski Sovyet Bloğu ülkeleri ise birliği, restore edilen veya yeniden kazanılan egemenlikleri için bir sığınak olarak görme eğilimindeydi ve bu egemenliği paylaşmaya niyetleri yoktu.
Bu durum bizi 2. faktöre götürüyor: Güvenlik ve Rusya. Yakın geçmişlerinden kaynaklanan, tamamen anlaşılabilir nedenlerle, Orta ve Doğu Avrupalılar, Rusya’ya besledikleri korkuyu da beraberinde AB'ye getirdiler. İngiltere'nin soğuk savaş döneminden süregelen savaşçı zihniyetinin de etkisiyle bu durum, önceleri kuzey doğu ve güney arasında daha dengeli olan AB’nin dış politika ve güvenlik önceliklerini çarpıttı.
Önceleri AB ve Rusya arasındaki pragmatik ilişkiler, 2004'ten sonra yeni soğuk savaş olarak adlandırılan bir evreye vararak kötüleşti. Bu daha çok NATO'nun Rusya'nın Batı sınırına kadar genişlemesinin sonucuydu. Ancak, AB'nin Ukrayna'yla yürüttüğü -en ateşli destekçileri "yeni" Avrupalılar olan- serbest ticaret anlaşması müzakerelerini kötü idare etmesi işleri daha da zorlaştırdı.
Bir zamanlar Rusya; NATO ve AB arasında açık bir ayrım yapıyor ve bu durum Avrupa Birliği’nin daha üretken bir rol oynamasına imkan tanıyordu. Ancak, AB'nin taslak anlaşmasındaki güvenlik unsurları Rusya'yı alarma geçirdi. Ve bugün NATO ve Rus güçleri, Avrupa'nın yeni bölünme hattında birbirlerine yakın mesafede konuşlanmış durumda.
Bu noktada, “Avrupa Birliği ve NATO doğuya genişlemeseydi ve Ukrayna'daki çatışma engellenebilseydi, bugün AB-Rusya ilişkileri nasıl olurdu?” diye sorulabilir. "Yeni" Avrupa daha güvensiz mi hissederdi? Yoksa aslında Rusya kendisini daha güvende hissedeceği için Avrupa da daha güvende mi olurdu? Ne yazık ki, cevabı asla bilemeyeceğiz.
Bunun yanında elbette, büyük bir mesele var: Brexit. Kampanyanın gerçekleri ve rakamları çarpıttığı doğru. Ancak Blair hükümetinin, 2004'ten sonra, İngiltere'ye serbest seyahatten ne kadar "yeni" Avrupalının yararlanacağına ilişkin yanlış hesabı olmasaydı, Brexit kazanabilir miydi? Bana öyle geliyor ki, AB serbest dolaşımı ile -hükümetin yeterli gücü olmasına rağmen kontrol etmekte başarısızlığa uğradığı- AB dışı göç arasındaki çizgide skandal düzeyde bir belirsizlik vardı. Göç referandumda sorun oldu ve AB üyeliği, İngiltere hükümetinin fark edilen kontrol kaybı sebebiyle geniş çapta suçlandı.
15 yıl sonra, AB'nin bu genişleme kararı açıkça karışık görünüyor. Akla, istenmeyen sonuçlarla dolu, aceleci ve aşırı hırslı sözler geliyor. Görünen o ki, bir zamanlar gayet idealist ve doğru görünen bu proje için Avrupa Birliği yüksek bir bedel ödedi. Peki bu yargı değişebilir mi?
İyi tarafından bakıldığında, "yeni" ve "eski" Avrupa'nın, bu kadar uzun süre ayrı kaldıktan ve 15 yıl boyunca bu tür çeşitli sorunlar tecrübe edildikten sonra başarılı şekilde uyum sağlamasını ummak, muhtemelen gerçekçi değildi. "Yeni" Avrupa devletlerinin egemenlikle ilgili meşguliyetlerinden kurtulması, yalnızca zaman meselesi olabilir. Gerçek ekonomik yakınsama ise beklediğimizden veya umduğumuzdan çok daha uzun sürebilir.
Rusya’yla ilişkiler konusunda da durum benzer. Halihazırda, Vladimir Putin'in asıl gücüne ve Rusya'nın hakiki niyetine dair daha gerçekçi bir değerlendirme, AB'de yaygın olarak kabul görüyor. Ve AB'nin güney kanadına dair yeni kaygıların dış politikadaki eski dengeyi kısmen geri getireceğine dair işaretler var. ABD'nin, bugün veya gelecekte, Avrupa'ya sadakati konusunda şüpheler de bulunuyor. Bu şüpheler, Rusya’ya yeni bir yaklaşımı teşvik edebilir. Ukrayna'daki seçimler, hem Doğu hem de Batı için fırsat sunuyor.
Son olarak, Brexit... Birçok kişi, başkaların da Brexit'i takip edeceğini ve AB'nin parçalanmasını hızlandıracağını öngörüyordu. Bu şimdilik doğru görünmüyor. Aksine uyum arttı. Üstelik mesafeli ve tuhaf üye İngiltere'nin ayrılmasıyla (ayrılacağı varsayıldığında) daha da artabilir. Böylece en sonunda, genişlemenin sonuçlarının, kayıplar kadar fayda sağladığını görmek mümkün olabilir. Ancak bunun için bir 15 yıl daha beklemek gerekebilir.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
https://www.independent.co.uk/voices
Independent Türkçe için çeviren: Kerim Çelik
© The Independent