Yaklaşık bir ay önceydi. Türkiye'de futbolun en önemli figürlerinden olan eski futbolcu ve yorumcu Rıdvan Dilmen, bir pazartesi akşamı Türkiye'deki futbol sisteminin çarpıklıkları ile ilgili az da olsa bazı açıklamalar yaptı.
Açıklamalar azdı ama buz dağının büyüklüğü hakkında bazı fikirler de veriyordu. Aynı gece, başka televizyon kanallarındaki programlarda, bu açıklamalara bağlı olarak bazı tartışmalar ile sosyal medyada bir anda gündem değişti.
Ve sabah oldu, derin bir sessizliğe büründü futbol kamuoyu. Federasyonu, medyası, kulüpleri yorumcuları ile beraber.
Sanki o sabah bu tüm yorumcular, muhabirler, ilgili taraflar ve futbol yöneticileri, kahvaltıda berabermiş gibi kocaman bir sessizlik ile başladı güne.
Yine transfer tartışmaları, hakem hataları, sadece oyuncu bazında kimin iyi oynadığını anlatan yorumlar ile devam etti haftalar ve o kadar.
Yine yaklaşık bir ay önce Gaziantep Futbol Kulübü Teknik Direktörü Marius Sumudica, bazı menajerlerden komisyon teklifi aldığını açıkladı.
Ve aynı sessizlik yine başladı. Normalde Türkiye Futbol Federasyonu'nun açması gereken soruşturma açılmadı ve ne olduğunu konusunda bir fikri olmadı kimsenin.
Bu dönemin olaylarına benzer tuhaflıklar, hep oluyor Türk futbolunda. Örneğin, şu an Hollanda 2. Ligi FC Dordrecht'te oynayan ve 2017 yılında 23 yaşında Milli Takım'a genç yetenek diye alınan Erol Erdal Alkan'ın, menajerler eli ile Milli Takım'a alındığı pek hatırlanmıyor şimdilerde.
Ya da kulüpleri batıran yöneticilerin dönemi, sümen altında kalabiliyor.
Ama bu sisteminin bagajı, başarılar yerine tuhaflıklarla dolu ve bu tuhaflıklarda hemen omerta yasası devreye girebiliyor.
Mesela futbolculunda sürekli Türkiye'deki futbol sistemi ile ilgili eleştirilerini sık sık dile getiren ve bazı şeylerin yanlış gittiğini söyleyen, şimdiki Türkiye Futbol Federasyonu yöneticisi Hamit Altıntop'un da yönetici olduktan sonra herhangi bir eleştirisi olmayabiliyor bu düzende.
Yıllardır yaşanan birçok şeye rağmen, Türk sporu kendi devrimini aramadı hiç. Aynı tartışmalar, aynı kaoslar ve artan borçlar.
Şampiyonlar Ligi'nin en yaşlı takımı Başakşehir
Sportif başarının sahalardan değil, masalardaki oyunların temizlenmesinden geçtiğini anlamakta direniyor futbol kamuoyu.
Mevcut düzenin borç ve kaos üretmekten başka bir işe yaramadığı da ortada.
Her yıl sonbaharda Avrupa'ya giden takımların, kışı görmeden geri dönmesi aslında Türk futbolunun yerelleştiğini de gösteriyor.
Uluslararası Spor Araştırmaları Merkezi CIES'e göre, Şampiyonlar Ligi'ne katılan Başakşehir takımının 30,3 yaş ortalaması ile 32 takım içindeki en yaşlı takım olması tesadüf değil.
Yine geçen yıl Avrupa kupalarının en yaşlı 5 takımından 4'ü Türk takımı.
Buna ek olarak, Şampiyonlar Ligi'nde yabancı oyuncu kullanım oranı en yüksek takımlardan biri olan Başakşehir'de bu oran, yaklaşık yüzde 74. Geçen yılın şampiyonu Bayern Münih'te bu rakam yüzde 57 idi.
Türk futbolunda menajerler zenginleşirken, kulüpler fakirleşiyor
Türk futbolunu temsil eden Başakşehir aslında, 4 büyüklerin ve kulüplerinin durumunu da resmediyor. Menajerlerin cirit attığı, futbol kültürü olmayan ve sadece tüketen bu sistem, Avrupa'da hemen kendini belli ediyor rakamlarla.
Yaşlı oyuncular, verimsiz yabancı kullanımı ve sürekli transferler ile işlemeyen bir futbol yapısı.
Bununla beraber Rıdvan Dilmen'in anlattığı çarpıklar ile bu işlemeyen sistem üzerinden oluşan büyük rantın yarattığı başarısızlık ve borç.
Ve kulüpler batarken, yöneticiler üzerinden menajerlere sağlanan kazançlar.
Futbol dünyasında, taraftar ve seyirci dışında hemen hemen herkesin bildiği ama sustuğu bir futbol düzeni oluştu.
Doğrular arandığında ve sorular arttığında kocaman bir sessizlik kaplıyor bu düzeni. Sonuçta bu kocaman sessizlikler, büyük sorunlar ve sürekli dibe giden bir futbol sistemi yaratıyor.
Ve yıllardır da arınmayı bekliyor Türk futbolu.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish