İslam'da, yöneticiye (halifeye) muhalefet (itiraz) ve icraatlarını sorgulama hakkı açık ve net olarak vardır.
Dört Halife döneminde hem muhalefete hem de denetime örnek olarak gösterilebilecek çok sayıda olay yaşanmıştır.
Muhalefete ilk ve en önemli örnek Hz. Fatıma'nın Hz. Ebubekir'e muhalefetidir. Hz. Fatıma yaşadığı müddetçe, ölene kadar Hz. Ebubekir'in hilafetini meşru görmemiş ve biat etmeden ölmüştür.
Hz. Fatıma ile birlikte; Sa'd bin Ubade, Hz. Ali, Hz. Zubeyr bin Avvam, Hz. Talha, Hz. Ammar bin Yasir, Hz. Selmanı Farisi'nin de aralarında olduğu birçok sahabe de uzunca bir süre biat etmemişlerdir.
Hz. Sa'd bin Ubade'nin muhalefeti Hz. Ömer döneminde de devam etmiş ve o da Hz. Fatıma gibi ölene kadar her iki halifeye de biat etmemiştir.
Hz. Fatıma'nın bir diğer muhalefeti de Hz. Peygamber'e ait olan Fedek arazilerinin Hz. Ebubekir tarafından 'Peygamberlerin mirası olmaz' gerekçesi ile mirasçılarına verilmemesi kararına olmuş; Hz. Fatıma bunun aksini iddia etmiştir.
Hz. Ali, Hz. Ömer'in şehadetinden sonra Hz. Ömer'in oğlu Ubeydullah'ın, katili azmettirdikleri ithamıyla öldürdüğü İranlı kumandan Hürmuzan meselesinde Hz. Osman'ın Ubeydullah'ı affetmesine karşı çıkarak, Ubeydullah'ın kısas yoluyla öldürülmesi gerektiğini ileri sürmüştür.
Yine Hz. Ali, Hz. Osman'ın valiliklere yakın akrabalarını atamasını ve Hz. Peygamber'in sürgün ettiği Hakem bin As ve oğlu Mervan'ı, Hz. Osman'ın affederek geri getirmesini doğru bulmayarak muhalefet etmiş ve yönetimi lüks ve israftan dolayı eleştiren Hz. Ebu Zeri Ğıfari'nin Medine'den sürgün edilmesine de karşı çıkmıştır.
Bu açık muhalefet örneklerinin yanında denetim ve hesap sorma ile ilgili de çok sayıda örnek vardır. Bu örneklerin bazıları şunlardır:
Hz. Ömer mescitte konuşurken bazı kaynaklarda Hz. Selmanı Farisi olduğu belirtilen bir kişi ayağa kalkar ve Hz. Ömer'e, bir müddet önce sahabelere dağıtılan kumaştan yapılmış olan gömleğinin hesabını sorarak şöyle der:
Dağıtılan kumaştan bize elbise çıkmadı, sen bunu nereden buldun? Hesabını vermeden konuşamazsın.
Hz. Ömer, bu soru üzerine sakin bir şekilde oğlu Abdullah'a seslenerek; "Kalk ve durumu anlat" deyince, oğlu ayağa kalkarak "Benim ve babamın hisselerini birleştirerek babama gömlek diktirdik" diyerek durumu açıklar.
Bir başka sorgulama ve muhalefet örneği de kadınların mehri ile ilgilidir.
Hz. Ömer, kadınların nikâhta aldıkları mehri Hz. Fatıma'nın mehrinden daha fazla olamayacağı yorumu ile 400 dirhemle sınırlama kararı verdi.
İçtihadına göre hiçbir Müslüman kadın Hz. Fatıma'dan daha üstün değildi. Bu sınırlamadan sonra Kureyşli bir kadın Hz. Ömer'e gelerek "Bu, senin görüşün mü; yoksa Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'den mi duydun?" diyerek, böyle bir karar verip vermediğini sordu.
Hz. Ömer verdiğini söyleyince kadın;
"Allah'ın, Kur'an'da indirdiği ayeti duymadın mı?" diyerek; "Eğer bir kadını boşayıp yerine başka bir kadını almak istiyorsanız, ilkine kantar yükü altın vermiş de olsanız hiçbir parçasını geri almayın" 1 ayetini okudu.
Hz. Ömer, "Herkes Ömer'den daha anlayışlı; evlerindeki kadınlar bile…" diyerek mescide gitti ve minbere çıkarak şunları söyledi:
Ey insanlar! Kadınlara dört yüz dirhemden fazla mehir vermekten sizi sakındırmıştım. Şimdi bu görüşümü geri alıyorum. Kim malından mehir olarak gönül hoşnutluğuyla daha fazlasını vermek isterse versin. 2
Hz. Ömer bir gece Medine sokaklarında sahabeden İbni Mesud ile dolaşırken bir evden şarkı sesleri duydu.
Evin damına çıkarak içeriye bakınca yaşlı bir kişi ile bir kadının (bazı kaynaklarda eşi, bazı kaynaklarda ise şarkıcı bir kadın olarak belirtiliyor) içki içtiklerini, kadının da şarkı söylediğini gördü.
Hz. Ömer içeri girerek, "Ben, ecelini beklemekte olan bu ihtiyarınkinden çirkin bir manzara görmedim" dedi.
İhtiyar adam şöyle dedi:
Ey Mü'minlerin Emiri! Senin yaptığın benimkinden daha çirkindir. Ben bir günah işledim sen ise üç!
Allah 'Ey iman edenler! (Birbiriniz hakkında kötü) zandan şiddetle kaçının! Unutmayın ki zannın bir kısmı ağır bir vebaldir! Birbirinizin gizli saklısını da asla araştırmayın 3, demesine rağmen sen evimin damını çıkarak gözetledin ve benim gizli hallerimi araştırdın.
Allah, 'Evlere arkasından girmeniz de erdemlilik değildir, gerçek erdem, sorumluluk bilinciyle hareket eden kimsenin erdemidir. O hâlde evlere kapılarından girin' 4 demesine rağmen sen kapıdan değil, damdan girdin.
Allah, 'Ey iman edenler! Kendi evlerinizden başka evlere, izin almadan ve hane halkına selâm vermeden girmeyin. Bu sizin için daha hayırlıdır—umulur ki güzelce düşünürsünüz' 5 demesine rağmen sen evime izinsiz girdin.
Bu cevaplar karşısında Ömer, irkildi ve ağlayarak dışarı çıktı; bir müddet sonra geri dönerek ihtiyara; "Seni affedersem, ne gibi iyilikte bulunursun?" diye sordu.
İhtiyar, "Beni bağışlarsan, bir daha bu işe dönmem" diye cevap verince; "O halde anlaştık" diyerek çıktı.
Hz. Ömer, halife olduktan sonra minbere çıktığında cemaate şöyle sordu:
Ey Müslümanlar! Eğer ben haktan sapar, benden önce sizi yöneten Ebûbekir'in ve Resulullah'ın yolundan ayrılırsam bana ne yaparsınız?
Mescitte bulunanlardan biri ayağa kalkarak;
"Eğer yoldan saparsan ey Ömer! Seni eğri kılıçlarımızla doğrulturuz" diye cevap verdi.
Hz. Ömer, böyle bir cemaate sahip olduğu için Allah'a hamd ederek şunları söyledi:
Yoldan saparsam beni düzeltmeseniz sizde; beni düzeltmek istediğinizde ise ben bunu yapmasam bende bir hayır yoktur.
Halifelerin muhaliflere karşı tavırları da her zaman aynı olgunluk ve anlayışta olmamıştır.
Hz. Osman, halifeliğinin son yıllarında artan muhalefete karşı önceleri duyarsız kalmış, önerilerini başta Hz. Ali ve Hz. Aişe'ninkiler olmak üzere dikkate almamış ancak olaylar artarak isyan seviyesine çıktığında ise isyancılara karşı yaptığı bir konuşmada Hz. Ali'yi dinleyerek onları yatıştırmak için kendisinin de bazı eksikleri ve yanlışlıkları olduğunu kabul ederek, bu eksiklikler ve yanlışlıkları düzelteceğini söylemiştir.
İbni Kesir'in; Hz. Ömer ile ilgili olarak aktardığı, "Kim bende bir hata görürse ikaz etsin" rivayetine karşılık, Emevilerden Abdülmelik bin Mervan'ın halife olduğunda, okuduğu Kur'an'ı elinden bırakarak "Bu seninle son görüşmemiz" demesi oldukça ilginçtir. 6
Teorik olarak ümmetin denetim ve muhalefet yapma hakkı olması açık ve nettir. Ancak muhalefet edilen kişinin, Hz. Osman örneğinde görüldüğü gibi eleştirilerin gereğini yapmaması halinde durumun ne olacağı belirsizdir.
Halifeyi şikayet edecek bir üst merci bulunmamaktadır. Bu durumlarda sahabenin Hz. Ömer'e, "Yanlış yaparsan seni eğri kılıçlarımızla düzeltiriz" demesinden başka bir yol olmaması halinde; isyan, başkaldırı ve çatışma gündeme gelmektedir ki bu da, sorunları çözmekten ziyade ortamın daha da karmaşık bir hale gelmesinden başka bir işe yaramamaktadır.
Onun içindir ki sonraki yıllarda Ehli Sünnet hukukçularının büyük bir kısmı, fitneyi daha da artırmamak için; zalim bir idareciye karşı silahlı isyanı doğru bulmamış, bu içtihatları ise başka bir tartışmanın fitilini ateşlemiştir.
Bu doğrultudaki "Sünni iktidar anlayışı" yüz yıllarca zulme ve zalimlere karşı boyun eğmeyi meşrulaştırmakla itham edilmiştir.
Soru açık ve nettir: Eksiklikler, yanlışlıklar, zulüm ve haksızlıklara karşı çıkmak (muhalefet) nasıl ve hangi yöntemlerle olmalıdır?
Muhalefet ve denetimi halifenin iyi niyetli olması ile sınırlamadan, onu da hesap verecek bir durumda tutacak kurum ve kuruluşlara ihtiyaç vardır.
Dört Halife'de halifelik süresi ve azil
Dört Halife döneminde, özellikle de Hz. Osman döneminde yaşanan isyan olaylarından itibaren halifeliğin süresi, halifenin nasıl denetleneceği ve hangi şartlarda görevine son verilerek azil edileceği tartışılmaya başlanmıştır.
Hz. Aişe'nin de aralarında olduğu birçok kişi, Hz. Osman'a görevi bırakmasını, istifa etmesini tavsiye etmiş, ancak Hz. Osman; "Bu gömleği bana Allah giydirdi, ancak Allah çıkartır" diyerek önerilerini reddetmiştir.
Bu sözleri ile Hz. Osman halifeliğin Allah tarafından yapılan (takdir edilen, rıza gösterilen) bir görevlendirme ve kaydı hayat şartı ile (ömür boyunca) olduğunu iddia etmiştir.
Hz. Ebubekir, Hz. Ömer ve Hz. Osman ölene kadar görevde kalmışlardır.
Halifeliğin denetlenme, hesap verme şartları yanında kaydı hayat şartı ile olduğu iddiası da tartışılmalıdır. Bu konuda herhangi bir ayet ve hadis bulunmamaktadır.
Nitekim Hz. Osman'dan sonra halife olan Hz. Ali, ünlü Hakem Olayı'nda görevden alınmasını ve halife seçiminin yeniden yapılmasını kabul etmiştir.
Hz. Ali'nin şehit edilmesinden sonra halife seçilen İmam Hz. Hasan da yaklaşık 6 ay görev yaptıktan sonra, Muaviye ile anlaşarak halifeliği bırakmıştır.
Onun içindir ki günümüzde de birçok Müslüman liderin kendini biat alan ve hayat boyu lider olarak gören yaklaşımları yanlıştır.
Bu durumda halifenin belli aralıklarla halktan onay alması (ibra edilmesi) ve güven tazelemesi gerekliliği ortaya çıkmaktadır.
İslam siyaset bilimcileri ve hukukçuları teorik olarak halifenin belli şartlarda azil edilebileceğini kabul etmektedirler. Bu şartlar şunlardır:
- Halifenin aklını yitirmesi
- Görevini yapamayacak kadar kalıcı bir bir şekilde hastalanması (Körlük, sağırlık, yürüyememe...)
- Kendi isteği ile istifa etmesi
- Dinden çıkması (Mürted olması)
- Düşmana esir düşmesi
- Aşırı günah işlemesi (İçki, kumar, zina...)
- Adaletten ayrılması (Rüşvet, iltimas, kayırmacılık...)
Tüm bu şartlar teorik olarak kabul edilmesine rağmen halifenin azledilmesini gerektirecek böylesi durumlarda karar verecek bir merci ve kuruluş bulunmamaktadır.
Örneğin halifenin aşırı günah işlediğinin veya adaletten ayrıldığının tespitini kim ve nasıl yapacaktır?
Dolayısı ile halifenin azli teorik olarak mümkün ancak fiilen ise mümkün değildir.
Denetim, hesap sorabilme, yaptırım, azil ve görev süresi ile ilgili ciddi çalışmalar ve kararlara (İçtihatlara) ihtiyaç vardır.
Özellikle de 'yaptırım' çok önemlidir. Sonuca ulaşmayan ve bağlayıcı olmayan denetim ve muhalefetin hiç bir önemi yoktur. Günümüz İslam hukukçularının bu konu ile ilgili de ciddi çalışmalar yapmaları gerekmektedir.
Toplu muhalefet, karşı hizip olabilir mi?
Bugünkü anlamıyla halifeye (iktidara) muhalif bir hizip (parti, grup…) olup, olamayacağı ile ilgili ayet ve hadislerde açık ve kesin bir hüküm bulunmamaktadır.
Ancak Hz. Ebubekir'in halife seçilmesinden itibaren sahabeler arasında gruplaşmalar meydana gelmiş ve Hz. Ebubekir'e muhalif olanlar Hz. Fatıma ve Hz. Ali'nin evinde toplantılar yapmaya başlamışlardır.
Bu konudaki tartışma bunun meşru bir hak olup olmayacağı ile ilgilidir.
Nitekim Hz. Ömer'in Hz. Fatıma'nın evine giderek onunla tartıştığı ve "Dünyada en çok Resûlullah'ı, sonra da onun kızını sevdiğini, ancak bu sevginin 'hilâfet konusunu karıştırıp duran' kimselerin onun evinde toplanması halinde bu evi (Hz. Fatıma'nın evi); onlar içeride iken yakmasına engel olmayacağını" söylediği ile ilgili hem Sünni hem de Şii kaynaklarda rivayetler vardır.
Bu rivayetlerden de açıkça anlaşıldığı gibi Hz. Ömer halifeye muhalefeti doğru görmediği gibi, meşru bir hak olarak da görmemiş ve toplu muhalefeti yasaklamıştır.
Yine Hz. Ömer, vefatından önce yaralı iken kendinden sonra halife adayları olarak 6 kişiyi seçmiş, seçimden sonra muhalefet eden ve seçimi kabul etmeyen adayların öldürülmesini vasiyet etmiştir.
Selefi düşüncenin en önemli temsilcilerinden İbn-i Teymiyye (1263- 1328), Es-Siyasetü'ş-Şer'iye adlı eserinde yöneticilik için ehliyet ve emanet (güvenlik) kavramlarının üzerinde durmakta ve zalim de olsa yöneticiye itaat edilmesi gerektiğini, anarşinin zalim bir idareden daha büyük bir tehlikeyi barındırdığını ileri sürmektedir.
Ancak İbn-i Teymiyye, isyan etmeye anarşiye sebep olacağı gerekçesiyle karşı çıkarken, isyan etmeden muhalefet etme ile ilgili açık ve net bir muhalefet etme şekli ortaya koymamıştır.
Kendisi ise başta ilimi, akidevi konular başta olmak üzere birçok konuda, dönemin hâkim anlayışına muhalefet ederek karşıt fikirler öne sürmüş ve 65 yaşında zindanda vefat etmiştir.
İslami bir rejimde muhalefet meselesi önemli bir sorundur. Teorik olarak halkın (seçmenlerin) denetleme, hesap sorma ve muhalefet hakları varken, bunu bireysel tavırlar dışında topluca nasıl yapabilecekleri ile ilgili bir usul ve yöntem bulunmamaktadır.
İslam tarihindeki ilk ve en büyük muhalefet hizbi 'partisi' Hz. Ali etrafında toplanan Şia'dır.
Dolayısıyla yaptırımı olmayan veya iktidarı etkilemeyen bir sorgulama da havada kalmakta ve sonuç vermemektedir. Bu konuya da ciddi bir şekilde kafa yorulması gerekmektedir.
Aynı anda birden fazla halife olabilir mi?
Aynı anda birden fazla halife olmasına da cevaz (olabilirlik) verilmemiştir. Nitekim Hz. Peygamber'in vefatından hemen sonra aynı gün içinde, halife seçimi için toplanan Ensar'ın, halife seçtikleri Hz. Sa'd bin Ubade'nin; Hz. Ebubekir, Hz. Ömer ve Hz. Ubeyde bin Cerrah tarafından kabul edilmemesi üzerine Ensar'ın; biri Ensar'dan biri de Muhacirlerden olmak üzere iki halife seçilmesi teklifi yine aynı kişiler tarafından kabul edilmemiştir.
Hz. Ömer'in, kendisinden sonrası için belirlediği 6 halife adayı için "Halife seçim sonucunu kabul etmeyen adayları öldürün" talimatı da açık ve nettir.
İslam tarihinin sonraki dönemlerinde siyasi birliktelik dağılmış ve ümmet hiçbir zaman tek bir yönetici (halife, sultan, emir) tarafından yönetilmemiştir.
Aslında bu durum Hz. Osman'ın şehit edilmesinden sonra böyledir denilebilir. Emeviler kendilerince bir siyasi otorite sağlamalarına rağmen yine de hiçbir zaman Hariciler üzerinde bir hâkimiyet ve otorite kuramamışlardır.
Emevi iktidarı dönemince Harici isyanları devam etmiş, Abdullah bin Zubeyr ise uzun yıllar Mekke ve Medine'de Emevilere karşı egemen olmuştur.
İslam dünyasında bir ara Bağdat'ta Abbasi Halifesi, Mısır'da Şii Fatimi Halifesi, Endülüs'te ise Emevi Halifesi olmak üzere 3 ayrı halifelik merkezi olmuştur.
Devam edeceğiz...
1. 4/Nisâ, 20
2. İbn Hacer, el-Metalibü’I-aliye, ll, 4-5; eş-Şevkânî, Neylü’l-Evtâr, VI, 168; Heysemî, Mecmau’z-Zevâid, Mısır, t.y. IV, 283 vd.
3. 49/Hucurat, 12
4. 2/Bakara, 189
5. 24/Nur, 27
6. İbrahim Halil Er, Siyasal İslam Düşüncesinin Doğuşu ve Devlet, S.14; İbni Kesir, El Bidaye Ve’n-Nihaye, Çağrı Yay. 9/105-117
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish