Boris Johnson halkı aptal yerine mi koyuyor? Son konuşması buna işaret ediyor

Başbakanın bu hafta önümüze koyduğu şey boş laflarla, klişelerle, anlamsız deyişlerle ve kaçınılmaz palavralarla doluydu

Britanya Başbakanı Johnson, Avam Kamarası’nda yaptığı konuşmayla yeni koronavirüs önlemlerini açıkladı (Reuters)

Yaser Arafat Filistinli dinleyicilerine hitap ederken kızgın ve saplantılı olduğu ya da sadece söyleyecek söz bulamadığı en sıkıntılı anlarında çoğu zaman fiilleri atlardı. Kaddafi de aynı şeyi yapardı. 1930'ların daha fazla tanımlamaya gerek olmayan Avrupalı faşist liderleri de öyle.

Hedef kitlenizi çocuklara dönüştürmek istiyorsanız, fiiller sıkıntı olabilir. Aradığınız şey anlayış değil tepkidir. Diktatörlerin ve şimdi de kendi demokrasilerimizde seçilmiş "popülist" liderlerin konuşmalarının dilbilimsel içeriğini her zaman derinlemesine analiz ederim.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Doğru, Donald Trump uğraşmaya pek değmez. Saf ve çocukça (çocuksuluk kesinlikle doğru kelime), yapılacak bir analiz söz konusu değil. Twitter da fiiller için çok uygun değil. Ne var ki Boris Johnson'ın bu hafta Britanya halkına (ya da sanırım en azından İngiliz halkına) konuşmasını dinlemek düşündürücü bir deneyimdi. Anlamsız deyimlerle ve kaçınılmaz palavralarla yarışan boş laflar, klişeler ve bıktırıcı tekrarlara ek olarak tabii ki polisler ve askerlere dair çirkin küçük bir tehdit ve alışılmadık bir ifade olarak "destek kuvvet".

Downing Street ertesi gün çıkacak manşetler üzerine elbette kafa yormuştu. Ama en azından bir hükümdar katli yaşanana ve bizim de siyaseten intihar eden başka birinin sözlerini dinlememiz gerekene kadar, gerçekten sözcüklerin üzerinden geçen, metni baştan sona okuyan ve Brexit Şefinin kafasında aslında neler olup bittiğini anlamaya çalışan biri var mıydı?

Sanırım başbakanın kendisi hakkında konuşarak başlaması kaçınılmazdı. Alıntılayacak olursak, Kovid-19 için "benim ömrümdeki en büyük kriz" dedi. Johnson'ın bir koronavirüs kurbanı olduğunu hepimiz kabul edebiliriz fakat "bizim" kelimesi daha doğru olabilirdi.

O zaman bu sözler hayatları Britanya liderinin sorumluluğunda olan ama onun gözetiminde kendisinin kurtulduğu pandemiden dolayı hayatını kaybeden 41 bin 862 (hâlâ artmakta) Birleşik Krallık (BK) vatandaşının yakınlarını da içerirdi. Johnson'ın kendi “ömrü”, şüphesiz bazı başka biyografilerin de önemli bir öznesi olsa da, üzerinde daha fazla çalışmaya değer ama bu bağlamda değil.

Söylevinin sonunun (ya da bu acınası iç dökmeler için kullanmamız gereken ifadeyle "hitap") yarısı boyunca Johnson'ın kendi hayatına ve hatta sözde etik yaşam tarzına dair çok daha korkunç atıflar söz konusuydu ve halkın yeni koyduğu "kurallara" duyduğu öfkeden kendini korumaya çalıştı. İşte tüm kötülüğüyle o konuşmadan bir bölüm:

Ve tabii ki bu uygulamalardan herhangi birini yapmak veya herhangi bir kişinin özgürlüğünü ihlal etmek konusunda derin ve manevi açıdan bir isteksizlik yaşıyorum...

Manevi mi? MANEVİ Mİ, Bay Johnson? Yayını sırasında arka planda masayı, Birleşik Krallık bayrağını ve lambayı gördüm ama herhangi bir kutsal mihrap görmedim. 10 Numara'nın ahlaki görevlerinin manevi olarak farkında olduğunu hisseden (ya da Lloyd George örneğinde manevi olarak Siyonizmden etkilenen) birçok sakini olmuştu, gerçi Churchill sevecen bir şekilde az çok kiliseyle mesafesini korumuştu.

Şu anki başbakanımızın görünürde sahip olduğu bu "manevi" unsur nedir? Doğruyu söylemek konusunda kesinlikle "manevi" davranmıyor. Ben onun "ahlaki" açıdan isteksiz (aynasızları göreve çağırma konusunda, vb.) demek istediğini sanıyorum ama bu elbette ahlakın şu anda BK'yi Brexit uçurumundan atmak üzere olan adamla ilişkilendirebileceğimiz bir şey olup olmadığı sorusunu gündeme getiriyor. Açıktır ki eğer herhangi birinin özgürlüğünü ihlal etmekte gerçekten "manevi olarak isteksizlik" duyduğunu kabul edersek, mevzu tamamen özgürlükle ve insan haklarıyla ilgili olan uluslararası hukuku ihlal etmeye geldiğinde böyle bir manevi isteksizlik taşımıyor.

Bu da bizi Johnson'ın söylevinde beş defa geçen bir kelimeye getiriyor (çok az kişinin fark ettiğini düşünsem de): Daha sert. "Daha sert önlemler", "daha sert bir paket", "daha sert yerel kısıtlamalar", "daha sert cezalar" ve yine "daha sert önlemler". Bu tekrarı yaratanın Johnson'ın konsantre olamaması veya doğuştan gelen anlatım becerisi eksikliği olduğuna kesinlikle inanabilirim (kullanabileceği tek alternatif "sağlam"dı) fakat çok daha endişe verici bir açıdan düşünüldüğünde, bu bağlamı yeniden gözden geçirmenize neden oluyor.

Elbette, "kuralları çiğnemeye devam edebilecek olan bu azınlıkla (aynen böyle)" başa çıkma konusundaki (sözde) kararlılığından bahsediyorum. Bu noktada kanunların uygulanmasıyla ilgili en rahatsız edici sözle karşılaştık: "Sokaklara daha fazla polis koyacağız ve gerekirse destek kuvvet için orduyu kullanacağız (yine aynen söylediği gibi)." Sanırım çılgın partilere çevik kuvvet ekiplerini göndermeyi planlamıyordur değil mi? Ve sanırım tek başına Barnard Kalesi'nde bireysel göz testini yaptırmaya giden bir bakanlık danışmanı bu kadar çok polisin sorumluluğunu almayacaktır, değil mi? Öyleyse, maskesi yüzünden kaymış veya başkalarıyla arasına iki metre mesafe koymayı unutmuş birine cezayı yapıştıracak yeni yasallaştırılmış bir çeşit virüs devriyesine doğru mu itiliyoruz? Evet, bu apaçık aptalca. Ama ordu?
 


Her şey "destek kuvvet" kelimesiyle ilgili, ki bu BK başbakanından daha önce duyduğumuz bir şey değil. Sanırım, başka türlü istihdam edilmiş bir polisin işini devralmak anlamına geliyor. Ya da belki de bu, Kuzey İrlanda'da Britanya ordusunun nazikçe yerine getirdiği ("sivil gücü desteklemek" amacıyla), Belfast ve Derry sokaklarında hızla askeri yönetime dönüşen görev anlamına da geliyordur. Hayır, hayır, elbette Johnson bunu kastetmedi. Tabii bilinçsizce Brexit zehrinin bölgede yavaş yavaş ilerlemesi sonrasındaki Kuzey İrlanda'yı düşünmediyse.

Bu tür endişeler karşısında son derece gerçekçi deyimler kullanan bir başbakanın lanet olası kaba saba halini düşünüp rahatlamalıyız. Bize içtenlikle "Bir mıh bir nal kurtarır, bir nal bir at kurtarır" dedi (birçok kişinin bu eski tabiri Google'da aratmak zorunda kalması BK nüfusuna pek de itibar sağlamıyor). Horozu çok olan köyün sabahı geç olur (kabinede) diye de ekleyebilir ya da Ulusal Sağlık Hizmetleri'ne (NHS) referansla (ki fark ettiğim kadarıyla Johnson'ın önemsemeden hatta isteksizce atıfta bulunduğu bir kurum) bir elin nesi var iki elin sesi var da diyebilirdi. Görünüşe göre bu son laf kalabalığında ön cephede savaşanların da rütbesi düşürüldü. Neden acaba?

Bununla birlikte, tüm bu unutulabilir kelimeler yığınındaki temel yalanı tespit etmek kolaydı: "Başarabileceğimizi biliyorum çünkü daha önce başardık." Başbakan halkını aptal yerine mi koyuyor? Söz konusu önceki başarı neydi? Bakım evlerindeki ölümler skandalı mı? Testler ve hastalık takipleri hakkındaki mi? Johnson'ın daha sonra kullandığı "yaşlıları ve durumu hassas olanları, bunun getireceği tüm ıstıraplarla birlikte basitçe tecrit etmemiz gerektiği önerisine gelince, bunun gerçekçi olmadığını söylemeliyim çünkü eğer virüsün halkın geri kalanını kasıp kavurmasına izin verirseniz virüs kaçınılmaz olarak yaşlılara da ulaşacaktır, sayılar da daha yüksek olacaktır" ifadeleriyle bu yalancılık daha da pekişmiş oldu.

O zaman bu yılın başında virüs hem halkı hem de yaşlıları “kasıp kavurduğunda” ne oldu? Başbakan bunun "gerçekçi" olmayacağını söyledi. Bir kez daha, yanlış kelime. Elbette ki yaşlıları tecrit altına almak insancıl olmaz. Peki ama böyle bir iğrençliği tam olarak kim “önermişti” (başbakanın sözü). Tabii, bunu bize söylemedi.

Bununla birlikte bunlardan biraz kurtulmaya ihtiyacınız olduysa, Johnson'ın tartışma götürmeyecek koca bir soytarılığı da vardı; sefil vatandaşlarına "geometrisel ilerlemenin demir yasalarının grafiklerden bize bağırdığını" söyledi. Bu karışık metafor o kadar berbat ki alay etmek dahi imkansız. Bunu kim yazdı? Cummings mi (ki herhangi bir demir yasadan pek de haberdar değil)? Yoksa kabinede bir matematikçi mi var? Yani, maliye bakanı dışında. Her durumda, ifade "geometrisel ilerleme", "geometrik" değil. Sanırım Johnson'ın "bilim" hakkında her zamanki sloganı tekrar etmesinin tek yolu buydu.

Aldırmayın. "Kolektif kaderimiz" bireysel davranışımıza bağlı. Tek ihtiyacımız olan "disiplin", "kararlılık" ve "birlik ruhu"; polis teşkilatının, ordunun ve başbakanın manevi kaygısının da yardımıyla. Çok şükür iş kana, zahmete, gözyaşlarına ve ter dökmeye gelmedi.

Çok daha iyi ve tabii ki çok daha gerçekçi olan, yaşlı Ed Murrow'un hayaletinden o bilindik gazetecilik nakaratıyla bu haftayı noktalamasını istemek: "İyi geceler ve iyi şanslar."

 

 

independent.co.uk/independentpremium/voices

Independent Türkçe için çeviren: Noyan Öztürk

Bu makale kaynağından aslına sadık kalınarak çevrilmiştir. İfade edilen görüşler Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independent

DAHA FAZLA HABER OKU