Google'ın çatı şirketi Alphabet’in otonom sürüş teknolojisi geliştirmesi için kurduğu Waymo, söz konusu teknoloji üzerine 1990’lardan bu yana çalışan Toyota, “Intellisafe Autopilot” projesinde Uber ile birlikte çalışan İsveçli otomotiv devi Volvo ve 2003 yılında kurulup yüz yıllık şirketleri geride bırakarak elektrikli araçta piyasa lideri olan Tesla…
Bu firmalar ve daha onlarcası sayesinde sürücüsüz araç (otonom araç) modeline geçiş, son birkaç yılda oldukça hızlandı.
Otomotiv sanayinin lokomotiflerinden Almanya'da uzun yıllardır yaşayan, lisans, yüksek lisans ve doktora derecelerini Darmstadt Teknik Üniversitesi'nin Elektrik, Elektronik ve Bilişim Mühendisliği Fakültesi’nden alan yazılım uzmanı Dr. Erhan Leblebici, bu teknolojinin geleceğini ve hayatları nasıl değiştireceğini Independent Türkçe'ye anlattı.
Yapay zeka ile desteklenerek sürücüsüz araçların yakın gelecekte hayata geçirileceğini söyleyen Leblebici, “İlerleyen dönemlerde sadece arabaların akıllı olması yeterli değil, yolların, trafik ışıklarının ve hatta şehirlerin de akıllı olması gerekiyor. Trafiğe çıkma izni, trafik kuralları gibi konular başta olmak üzere sürücüsüz araçların hukuki çerçevesi de yine şu anda ucu açık olan konulardan” dedi.
Upload dizisindeki gibi yapay zekaya sahip araçların sürücüsüz ve farklı şekillerdeki tasarımının mühendislere fikir verdiğini söyleyen Leblebici, bir aracın otoban, havalimanı, üretim yerleşkeleri gibi düzenli alanlarda sürücü kontrolü olmaksızın yüzlerce kilometre yapmasının artık mümkün olduğunu ve bu alanlarla sınırlı kalmak kaydıyla sürücüsüz araç hayalinin önümüzdeki 5 yıl içerisinde ticari bir gerçek olabileceğini dile getirdi.
Sürücünün devre dışı bırakılmasının tek amaç olmadığını belirten Leblebici, sürüş keyfi ile özdeşleşen lüks markaların sürüş deneyimini daha güvenli ve zengin kılmak adına sürücü asistanları konularına eğildiğine değindi.
Model tabanlı yazılım geliştirme üzerine uzmanlaşan ve şimdilerde BMW’nin Münih’deki merkezinde bu alanda çalışmalar yürüten Erhan Leblebici, model tabanlı yazılım geliştirmeyi ya da diğer bir tanımıyla "kod yazmadan yazılım üretme metodu"yla ilgili olarak şunları söyledi:
Yazılımın kod yazmaktan daha kolay bir şekilde model oluşturarak geliştirilmesini ve kaynak kodunun modellerden otomatik olarak üretilmesini öngörür. Burada esas amaç otomotiv, havacılık, inşaat, makine ve imalat gibi bilişimden istifade eden; ancak bizzat bilişim alanına dahil olmayan sektörlerin kendi yazılım ihtiyaçlarını kod yazmadan giderebilmesi.
Son 30 yılda yazılım sektörünün çağ atlamasına karşın, günümüzün teknoloji ihtiyaçlarının karşılanılması için tekrar çağ atlanmasına ve yazılım geliştirmenin kolaylaşmasına ihtiyaç olduğunu vurguyan Leblebici, "Yazılım alanı dışında uzmanlığı olan bir kişiyi en baştan klasik programlama bilgisiyle donatmaktansa ihtiyacı olan programı otomatik olarak oluşturabileceği araç gereçlerle donatmak hedef olmalı" diye konuştu.
"Sistematik metotlara ve doğru araç gereçlere ihtiyacınız var; yazılım geliştirmek de bir mühendislik"
Doktorası sırasında proje yürüten ve üniversitesi tarafından yılın en iyi doktora tezi ödülüne layık görülen Leblebici, yazılım mühendisliği teriminin, 1960’li yıllarda o dönemki 'yazılım krizi' ile mücadele etmek için düzenlenen bir NATO konferansı ile hayatımıza girdiğini anlattı. "Bu konferans ile bir bilinç gelişti" diyen Leblebici, sözlerini şöyle sürdürdü:
Bilgisayarları istediğiniz işlemi yaptıracak şekilde programlamak için, tıpkı diğer mühendislik dallarında olduğu gibi, sistematik metotlara ve doğru araç gereçlere ihtiyacınız vardır. O yüzden yazılım geliştirmek de bir mühendislik.
Yazılım mühendisliği günlük hayatta en çok kod yazmak ile bağdaştırılsa da bunun yanında gereksinim analizi, dizayn, modelleme, test, dokümantasyon, yeniden düzenleme, operasyon gibi birçok farklı aktiviteyi içinde barındırıyor.
"Gerçek araba modelini üretmeden test edebileceğiniz bir yazılım altyapınızın olması gerekir"
Otomotiv mühendisliğinde yazılımın önemli yeri olduğunu kaydeden Leblebici, bunların otomobilin içindeki yazılım ve otomotiv mühendislerinin kendi bilgisayarlarında kullandığı mühendislik yazılımları, yani araç gereçler olduğunu söyledi.
Bir otomobilin içinde sayısı yüzü bulabilen ufak bilgisayarlardan oluşan bir ağ olduğunu anlatan Leblebici, camlar, silecek, bagaj kapağı gibi basit şeylerden; motor, sürüş dinamiği gibi daha kritik konulara kadar her şeyin bu ufak bilgisayar üniteleri tarafından yönetildiğini aktardı.
Son zamanlarda bir de otonom sürüş vizyonu çerçevesinde sürücü asistanlarınında işin içine girdiğini sözlerine ekleyen Leblebici, "Otomotiv firmaları mesaisinin büyük bir bölümünü otomobil içerisindeki bu bilgisayar ünitelerine yazılım geliştirmek için harcar" dedi.
Leblebici, daha az bilinen fakat oldukça kritik bir konu olan, otomotiv mühendislerinin kendi bilgisayarlarında kullandığı mühendislik yazılımları, yani araç gereçler hakkında ise şunları söyledi:
Otomotiv firmaları özellikle kullanılan araç gereçler konusunda birbirlerinden çok ayrılıyorlar. Ortak olan nokta ise, her bir otomobil projesinin bir dijital ikizi olduğu gerçeği. 'Dijital ikiz' diye adlandırdığımız kavram, otomobil gibi fiziksel bir ürünün mekanik, aerodinamik, elektronik gibi teknik davranışlarının dijital ortamda modellenmesi.
Leblebici, "Şerit takip etme asistanına sahip bir otomobil geliştirmek için; şerit çizgilerini gözlemleyen bir kamera, bu kameradan gelen bilgilere göre direksiyon hakimiyetini devralan bir kontrol ünitesi, direksiyon titreşimi ve ekran aracılığıyla sürücüye geri bildirim verme mekanizması gibi elemanlar bir dijital ikiz içerisinde modellenir. Bu tarz bir dijital ikizi geliştirip düzenleyebileceğiniz, bundan otomatik olarak kod üretebileceğiniz ve hatta gerçek araba modelini üretmeden dijital ikiz üzerinden test edebileceğiniz bir yazılım altyapınızın olması gerekir" ifadelerini kullandı.
"Otonom aracın tek odak noktası sadece sürücüsüzlük değil, bunun yanında 'sürüş deneyimi' dediğimiz konu"
Sürücüsüz araçların beş aşamadan oluşan bir vizyon olduğunu belirten Leblebici, son kademenin, sürücünün devre dışı kaldığı, sadece isterse keyfî olarak kontrolü ele alabileceği beşinci aşama olduğunu söyledi.
Şimdilerde otonom araç sürecinin ikinci aşamasında olduğumuzu söyleyen Leblebici, "Bu aşamada kısmi otomasyon söz konusu. Yani otomobiliniz hızlanma, direksiyon, takip mesafesi, park etme gibi konularda asistanlara sahip; sizin de sürücü olarak çevreyi gözetleyip gerektiğinde kontrolü hemen ele alabilmeniz gerekiyor" şeklinde konuştu.
"Asistan sistemleri geliştikçe bu beş aşama içerisinde otomotiv sektörü yol katedecek" diyen Leblebici, sözlerine şunları ekledi:
Ancak sadece arabaların akıllı olması yeterli değil; yolların, trafik ışıklarının ve hatta şehirlerin de akıllı olması gerekiyor. Trafiğe çıkma izni, trafik kuralları gibi konular başta olmak üzere sürücüsüz araçların hukuki çerçevesi de yine şu anda ucu açık olan konulardan.
Otoban, havalimanı, üretim yerleşkeleri gibi düzenli alanlarda bir otomobilin sürücü kontrolü olmaksızın yüzlerce kilometre yol yapabilmesi artık mümkün ve önümüzdeki 5 yıl içerisinde bunun hayatımıza ticari anlamda girebileceğine inanıyorum.
Şehir içi gibi daha dağınık alanlarda ise durumun farklı olduğuna dikkat çeken Leblebici, "Ayrıca otonom araç konusundaki gelişmelerin şu anki tek odak noktası sürücüsüzlük değil, bunun yanında 'sürüş deneyimi' dediğimiz konu da var. Unutmayın ki, özellikle lüks markalarla müşterileri arasında sürüş deneyimi üzerinden bir duygusal bağ var. Örneğin otomobilin direksiyonuna hiç dokunmayacak olsanız sürüş keyfi vadeden en iyi markalardan otomobil alır mıydınız? Fikrimce, binek otomobillerde trend önümüzdeki 10-15 yıl boyunca sürücü asistanlarının geliştirilmesi, bu sayede sürüş deneyiminin daha güvenli ve keyifli bir hale getirilmesi olacak" dedi.
Leblebici, "Lojistik, toplu taşıma, mal taşıma gibi alanlarda ise durum farklı. Burada sürücüsüz araç fikrinin daha çabuk realiteye döneceğine inanıyorum. Mesela, birbirlerini belirli bir alanda otonom bir şekilde takip eden tırlar, kamyonlar, otobüsler, minibüsler gibi olacak" diye konuştu.
"Geleceğe Dönüş filmindeki gibi bir aracın uçuşuna şahitlik edeceğimize inanıyorum, bu konuda ciddi testler var"
2000 yılında Geleceğe Dönüş filminde de uçan arabaların olduğu sahnelerle ilgili ise Leblebici, şu yorumda bulundu:
Uçan otomobil fikrini aslında kara trafiğine katılabilen uçak olarak ele almak gerekiyor. İhtiyaç olması halinde bu konuda havacılık ve hatta savunma sanayii öncülük edecek. Otomotiv sektörü ise şu anda elektrikli araç ve otonom sürüş konuları ile yeteri kadar yük altında. Bizim jenerasyonun 'Geleceğe Dönüş' filmindeki gibi bir aracın uçuşuna şahitlik edeceğine inanıyorum, bu konuda ciddi testler var.
'Jetgiller' çizgi-dizisindeki gibi uçan otomobillerin havadaki bir trafik akışından bahseden Leblebici, "Bundan şimdilik uzağız. Ayrıca uçmak uzun bir eğitim gerektiren ve herkesin yapmaması gereken bir iş. Uçan otomobil konusunda benim aklıma ilk gelen sivil kullanım alanı, yolcu olarak tadını çıkarabileceğiniz lüks bir taksi deneyimi" diyerek sözlerini sonlandırdı.
© The Independentturkish