Şubatın başlarıydı. Virüsün 20 Ocak’ta resmi olarak duyurulmasının üzerinden yaklaşık iki hafta geçmişti.
Vaka ve ölü sayısı hızlı bir şekilde artmış, Çin dışında ise virüs sadece birkaç ülkede ortaya çıkmıştı.
Ajanslara Çin’den çekilen bazı korkunç görüntüler düşüyordu. Özellikle Vuhan’dan hepimizin kanını donduran görüntüler izliyorduk.
11 milyon insanın yaşadığı şehirde dışarı çıkma yasağı ilan edilmişti. Bazı evlerin kapılarına kilit vuruluyor, insanlar zorla evlerinden alınarak hastanelere götürülüyordu.
Sokakta geleneksel Mahjong (Majiang) oyununu oynayan insanların masaları polisler tarafından baltalarla kırılıyor, insanlar polisler tarafından sert bir şekilde azarlanıyordu.
Birçok kişi yapılanları insan hakları ihlali olarak değerlendirmiş, Çin’i çok sert şekilde eleştirmişti. Fakat aradan geçen bir ay Çin’in bu sıkı önlemleri almadaki haklılığını hepimize gösteriyordu.
Çin aslında çok kötü bir salgınla mücadele ediyordu. Öyle bir virüs ki kendini belli bile etmiyor ve insanlar arasında hızlı bir şekilde yayılıyordu.
Böyle bir salgınla ancak sıradışı tedbirlerle mücadele edilebilirdi. Ve Çin salgının önüne geçmek için her türlü sıkı önlemi alacağını tüm dünyaya göstermişti.
Bu yazıyı yazdığım an itibariyle Çin’de sadece 25 vaka ve 11 yeni ölü ortaya çıktı. Hayatını kaybedenlerdeki son bir haftalık değişim ise şu şekilde: +30, +28, +27, +23, +17, +22, +11.
Ve yine dün (perşembe) Çin Ulusal Sağlık Komisyonu, “Koronavirüs salgınında pik noktasını geride bıraktık. Salgın kontrol altında” açıklaması yaparak zafer ilan etti.
Gerçekten kontrol altına alındı mı, açıkçası emin değilim. Bazı bölgelerde tedbirler hala çok sıkı ve bu sürdürülebilir değil.
Tedbirler gevşetilince tabloyu daha net göreceğiz. Ama şöyle bir şey var ki vaka ve ölü sayıları hızlı bir şekilde düşmeye devam ediyor.
Çin’in başarısının altında yatan nedenler
Peki, ne oldu da Çin bu duruma geldi?
Bugün siyasi bir yazı yazmak yerine, Çin’de yaşayan ve 2 aydır Çin sokaklarında bu tarihi anlara tanıklık eden biri olarak Çin’in salgınla mücadelesinde başarılı olmasını sağlayan faktörlere değinmek istiyorum.
Komünist Parti yönetimi olayın ilk zamanlarında bilgi verme konusunda ketum davranarak tedbirsiz davrandı. Öyle ki yaklaşık 20 gün süreyle kamuoyunu bilgilendirmediği ifade ediliyor.
Zaten salgının yayılması da büyük oranda bu tarihler arasında oldu. Fakat ne zaman ki 20 Ocak’ta virüs ilk kez duyuruldu o günden itibaren Çin çok sıkı tedbirler almaya başladı.
Şöyle ki;
- Özellikle sıkı karantina önlemleri ile salgının daha fazla yayılması engellendi.
- Sokağa çıkma yasakları getirilerek milyonlarca insanın sokağa çıkması kısıtlandı.
- Çin yeni yıl tatili uzatıldı. Market ve eczaneler dışındaki iş yerlerinin açılmasına izin verilmedi. Hubei eyaletinde hala birçok iş yeri kapalı vaziyette. Sadece önemli sektörler için işe dönüş çağrısı yapıldı. Birçok insana evlerinden çalışmaları çağrısı yapıldı.
- Kamuya açık birçok mekana girişlere izin verilmedi. Ülke genelindeki birçok turistik yer ziyaretçilere kapatıldı.
- Büyük ekonomik kayıplar pahasına sinemalar, oteller, alış veriş merkezleri, tiyatrolar, müzelerin açılmasına izin verilmedi.
- Olayın başlarında Vuhan’a yönelik tüm uçuşlar, tren seferleri iptal edildi.
- Çin genelinde evlerden çıkışlar sınırlandırıldı. Her eve bir kart dağıtıldı ve bu süreçte ihtiyaçların karşılanması için her evden sadece bir kişinin çıkmasına izin verildi.
- Sadece virüse enfekte olanlar değil, bunlarla temas kurma ihtimali bulunan neredeyse herkese koronavirüs testi uygulandı.
Virüse yakalanmış kişinin yaptığı bütün tren, otobüs veya uçak seyahatleri tespit ediliyordu. Bu yolculuklar sırasında hastanın yakınında bulunan insanlar tek tek belirlenip bu kişilere de koronavirüs testi uygulanıyordu.
Örneğin internete de düşen bir görüntü çok ilginçti: Çinli görevliler bir eve gidip, "Bizdeki bilgilere göre, virüs kapmış biriyle aynı uçaktaymışsınız, sizi karantinaya alacağız" diyor.
Evdekiler şaşkın, "14 gün önce geldik, oraya gidersek hasta oluruz" diyor ama görevliler dinlemiyordu.
Çok ilginç bir görüntü: Çinli görevli bir daireye gidip, bizdeki metaverilere göre, virüs kapmış biriyle aynı uçaktaymışsınız, sizi karantinaya alacağız diyor. Evdekiler şaşkın, 14 gün önce geldik, oraya gidersek hasta oluruz diyor ama görevli dinlemiyorpic.twitter.com/zZ9qHsi5lm
— Lagari (@lagaribey) February 15, 2020
Çin yönetimi teknolojiden de olabildiğince istifade etmişti. Örneğin:
- Google Maps'in Çin’deki muadili olan Baidu Maps'te virüse enfekte olmuş her hastanın konumu virüs simgesi ile işaretleniyordu. Böylelikle enfekte olunan bölgelere gitmeyeceğimizi biliyorduk.
- Alipay'de her vatandaş için bir QR kod verilmişti. Bu kodların 3 rengi vardı. Yeşil, sarı ve kırmızı. Yeşil sağlıklı, sarı şüpheli, kırmızı ise virüslü demek. Bazı yerlere sadece bu QR kodla girebiliyorduk.
- Şehrin birçok bölgesinde termal kameralar ile halkın ateşi ölçülüyordu. Bunun dışında tüm kapalı alanlara girişlerde görevliler ateş ölçümü yapıyordu.
- Telekominikasyon şirketleri virüsün en şiddetli görüldüğü yer olan Hubei eyaletine son 14 gün içinde giden kişileri belirliyor ve bunların her hareketleri sürekli izleniyordu.
Bunların dışında devlet halkı bilinçlendirmek için tüm iletişim araçlarını kullandı. İnternet üzerinden, televizyonlardan virüsten nasıl korunacakları ile ilgili sürekli bilgi akışını sağladı.
Sokaklarda ekranlardan, billboardlardan neler yapmamız gerektiğini öğretti.
Fakat iş sadece Çin yönetiminde bitmiyordu. Aktarılanların halk tarafından da uygulanmaya konması gerekiyordu.
Halk da bunu gerçekten özverili şekilde yerine getirdi. Ve bugün geldiğimiz noktada Çin salgını ciddi oranda azaltmışa benziyor.
Çin’deki salgın günlerinden gördüğüm bazı olaylar beni etkilemiş ve düşünmemi sağlamıştı.
Devletin aldığı kararların halk tarafından hızlı ve arzulu bir şekilde yerine getirildiğini görmek, toplumun istediğinde zorlukların üstesinden nasıl gelebildiğini göstermişti.
Örneğin, telefonumuza bir mesaj geliyordu. "Bundan sonra tüm şehirde şu şu kararlar uygulanacak" diye.
İki saat sonra dışarı çıktığımda bu kararların hızlı ve özverili bir şekilde halkın tüm kesimleri tarafından uygulanmaya başladığını görüyordum.
Çin halkı bize şu dersi veriyordu: Bu tür salgınlarla baş edebilmenin tek yolu sistemli ve örgütlü hareket etmektir.
Evet, bugün Çin Ulusal Sağlık Komisyonu "Salgın kontrol altına alındı" açıklaması yaptı.
Dünya Sağlık Örgütü durmadan Çin’i övüyor ve başka ülkelerin Çin’in tecrübelerinden istifade etmesi gerektiğini söylüyor.
Çin, İtalya’ya ve İran’a ekipler göndererek salgınla mücadelelerinde bu ülkelere tecrübelerini aktarıyor.
Bazı soru işaretleri olmakla birlikte Çin’in şu an itibariyle salgını kontrol altına aldığı görülüyor.
Peki, bizim bundan çıkarmamız gereken dersler neler?
Yukarda saydığım tüm uygulamalar örnek alınabilir; fakat burada en önemli olan şey şu:
Bu süreçte en önemli faktör devlet ve bireyler arasındaki koordinasyonun sağlanmasıdır.
Ne tek başına devlet önlem alarak başarılı olabilir, ne de tek başına halkın aldığı önlemler yeterli olur.
Önemli olan şey iki tarafın da koordineli bir şekilde hareket etmesidir. Eğer yetkililer ve halk koordineli bir şekilde hareket ederse bu salgından çok küçük sıyrıklarla kurtulabiliriz.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish