Türk Silahlı Kuvvetleri’nin (TSK) Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) ile birlikte gerçekleştirdiği Zeytindalı Harekatı’yla YPG’den aldığı bölgelerden biri Cinderes…
Buranın 5 kilometre doğusunda aileleri ve eşyalarını taşıyan yüzlerce araç İdlib güneyi ve Halep batısından kaçıyor.
Toza bulanmış bir aracın arkasına "Beni yıka" değil, "Allah’ım, hicretimizi kabul et" yazılmış.
Biraz burada gelip geçeni izliyorum. Hemen arkamızda AFAD’ın kurduğu Mahmudiye mülteci kampı var. Kampta artık boş yer kalmadığı için araçlar hızlarını hiç kesmeden gidiyorlar.
Cinderes, Afrin, Katme, Azez veya herhangi bir yer. Sığınacakları nereyi bulurlarsa orada kalacaklar.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Binlerce sivil daha yollarda
Aslında yüzbinlerce cana mal olan ve milyonlarca mülteci doğuran bu iç savaşta evlerini kaybetmemişlerdi.
Ama şimdi savaş evlerinin önüne kadar gelince kaçmak zorunda kaldılar. Şimdi yollara düşen yüzbinler, kendilerini neyin beklediğini bilmiyor.
Sonu gelmez göç konvoyunu Deyr Ballut’ta bırakıp devam ediyoruz.
İdlib’in kapısı olan Türkiye sınırındaki Kah ve Atme’de mülteci yoğunluğu artıyor.
Yüzlerce, binlerce, yüzbinlerce mülteci yaşıyor buralarda. Daha "şanssız" olanlar, evlerini savaşın başında kaybetmiş olanlar, başka herhangi bir ülkeye sığınmayanlar.
Birkaç yol kontrolünün ardından şu anda diplomasi koridorlarının en önemli meselesi haline gelen İdlib’deyiz.
Elektriğin jeneratörlerle sağlanabildiği İdlib şehir merkezi büyük bir tedirginlikle kaderinin çizilmesini bekliyor.
2015’te muhaliflerin "Fetih Ordusu" adı altında bir araya geldiği operasyon çatısıyla Esad güçlerinin elinden alınan kentte şimdi Suriye savaşının son düğümü atılıyor.
Rusya’nın büyük bir kararlılıkla sürdürdüğü hava operasyonları, Esad güçlerinin şehir önlerine yaptığı yığınak, Libya’da yaşananlar ve TSK’nın devasa bir güçle İdlib’e yapdtığı intikali birlikte okuyunca sanki bir kıvılcım bekleniyor.
On yıllar sonra tarih kitaplarının sayfalarında okuyacağımız dev bir kapışmanın başlangıç sahneleri gibi geliyor nereden baksak. Sanki oyunda sadece eli silahlı bir "Sırp milliyetçi" bir de "Avusturya Arşidükü" eksik!
"Siviller uzun süre sonra ilk defa helikopterler düşürülünce sevindi"
Yakın tarihin zihnimde yaptığı canlandırmalardan kurtulup Suriye Televizyonu muhabiri arkadaşım Müslüm Seyyid İsa ile buluşuyorum. TSK’nın geniş çaplı intikaline kadar İdlibli sivillerin moralinin çok bozuk olduğunu anlatıyor İsa.
Son günlerde bu moral bozukluğunun yerini sevince bıraktığı iki an olmuş kentte. O da varil bombası taşıyan 2 helikopterin düşürülmesi. "Görmeliydin" diyor İsa, "İnsanların sevinci yüzlerinden okunuyordu!"
fazla oku
-
Suriye’de muhalifler bir haftada ikinci kez helikopter düşürdüNode ID: 132436
Bu sevinci, "başka bir dünyadan" çetin bir savaşın yaşandığı bir ülkeye gelen başka biri anlayabilir miydi?
İnsanların başlarına 9 yıldır bomba düştüğünü, bu bombaların en vahşisinin hedef gözetmeyen varil bombaları olduğunu, düştüğü yerde sivillere çok büyük zararlar verdiğini ve silahlı muhaliflere mesafeyle yaklaşan Suriyelilerin dahi varil bombalarından nefret ettiğini bilirsek belki, o zaman anlayabilirdik.
Karanlıktaki şehir
Rusya ve Suriye güçleri İdlib’in en büyük ilçesi olan ve stratejik açıdan çok büyük önemde bulunan Serakib’i ele geçirdiğinde kentteki evini yakarak İdlib’e gelen Mahmud büyük bir dikkatle telsizi dinliyor. Muhaliflerin uçakları gözetleyen birimi herhangi bir hava hareketini telsizlerle bildiriyor. Uçakların hareketlendiğini duyan Mahmud, karanlığa gömülen şehirde farlarını kapatıyor.
Bu sahneye daha önce de defalarca Halep’te şahit olmuştum. Muhaliflerin iç savaş boyunca en büyük kazanımı olan Halep’te de elektrikler yoktu ve şehre yönelik Rus bombardımanı başlayınca araçlar farlarını kapatıyordu. Acımasız bir kuşatmaya alınan ve günde yüzlerce bombanın düştüğü şehrin karanlığında yaşananları kimse görmüyordu.
Haritanın evrimi
Halep’in batısındaki yerleşim yerlerini kaybeden muhaliflerin elinde (TSK destekli güçlerin bulunduğu Fırat Kalkanı, Zeytindalı ve Barış Pınarı bölgelerini saymazsak) küçük bir toprak kaldı.
Burada da ideolojik olarak birbirine zıt gruplar faaliyet gösteriyor. Ama rejim kente yaklaşmışken aradaki ihtilaflar görünmez çizgiler haline gelmiş durumda.
Suriye’de iç savaşın başlamasından 2 yıl sonra, 2013’te karayoluyla Lazkiye kırsalından çıkarak onlarca saat yol gidip Deyrizor’a kadar ulaşabilen bir gazeteci olarak şimdi muhalif hatların tamamını 2 saatte kat edebiliyorum.
Bu, (her ne kadar Rusya ve İran’dan aldığı üst düzey desteğin payı da olsa) Esad’ın "zaferini" ve savaşın geldiği noktayı gösteriyor.
Suriye’de eğitim ve sosyal faaliyetler düzenleyen Assistance Coordination Unit’in (ACU) genel müdürü Muhammed Hasno, iç savaş öncesi 800 bin nüfusa sahip olan İdlib’in bugün 4 milyona yaklaştığını söylüyor.
"Özgürlüklerini isteyen siviller şimdi sadece çadır ister hale hale getirildi"
Uluslararası toplumun sorumluluğunu yerine getirmediğini, savaşı durduracak bir pozisyon almadığını belirten Hasno yaşananları "son tahlilde" şöyle özetliyor:
Avrupa’nın temel hak ve özgürlüklere saygı ya da insan hakları gibi ilkeleri var. Bizim devrimimizin de çıkış noktası buydu. Biz, gerçek Suriyelilerin ne kadar toprağa hakim olduğu önemli değil, meşru olan biziz. Çünkü özgürlükleri, insan haklarını biz savunuyoruz. 2011’de bu iş başlarken hepimizin hayalinde sivil ve insan haklarına saygılı bir devlet vardı. Bağımsız, insani bir devlet istiyorduk. Şimdi ise en büyük talebimiz sığınacak bir çadır oldu…
© The Independentturkish