'Koronavirüs' ilahi ceza demek batıl inançtır

Bazı hatipler, yılbaşından sonra Endonezya’yı vuran tsunami felaketi için de söz konusu dönemde bunun yılbaşında sahilde dans eden ve içki içen yozlaşmış ve ahlaksız kişiler için ilahi bir ceza olduğunu söylemişlerdi. Bunun mantıklı olmadığını biliyoruz

Çinli öğrenciler, milyonlarca insanı tehdit eden koronavirüs nedeniyle maske takıyor / Fotoğraf: AFP

Kendilerini İslam dininin savunucuları olarak sunan kişilerin Çin’i vuran koronavirüs salgınının bir milyon Uygur Müslümanı dünyadan izole eden ve kuşatan Çin devletine Allah’ın bir cezası olduğuna dair yazdıklarını okuduktan sonra bu satırları yazmaya karar verdim.

Bahsettiğim kişiler, tanınmayan ve sıradan isimler değil, din adamı ve etkili aktivistlerdendi. Söz konusu salgının ilahi bir ceza olduğunu ve doğal sistemle bir ilgisi olmadığını kararlılıkla öne sürüyorlardı.

Bu bana 2004 yılı sonunda ülkelerimizde tanık olduğumuz oldukça sert bir tartışmayı hatırlattı. Bazı hatipler, yılbaşından sonra Endonezya’yı vuran tsunami felaketi için de söz konusu dönemde bunun yılbaşında sahilde dans eden ve içki içen yozlaşmış ve ahlaksız kişiler için ilahi bir ceza olduğunu söylemişlerdi. Bunun mantıklı olmadığını biliyoruz. Zira bu felaket, çoğu kendi işiyle meşgul yoksullardan, çocuklardan ve sahilden uzakta kırsaldaki evlerinde bulunan annelerden 230 bin kişinin ölmesine yol açmıştı.

Çin salgınına dönersek; burada akıllı kimselerin yanıtlaması gereken sorular şunlardır: Allah, hükümeti kötü şeyler yapan bir ülkenin vatandaşı olmak dışında hiçbir suçu olmayan sırada insanları nasıl hastalık ve ölümle cezalandırır? Bu adil midir? Bu Allahu Teala’nın “Kimse, kimsenin günah yükünü taşıyacak değildir” ayeti ile çelişmiyor mu?

Gelin bu tür batıl inançların mantıksızlıkta ulaşabilecekleri en uç noktaya bir örnek verelim:

19’uncu yüzyılda Fransız ordusu Kuzey Afrika’da binlerce Müslümanı öldürdü. Söz konusu batıl inancı temel alırsak bu durumda Fransız halkı Allah’ın onlara musallat edeceği ve yüz binlerce kişinin canını alacak bir felaketi hak ediyor. Diyelim ki birisi gerçekten de bunu uygulamaya karar verdi. Sözgelimi atom bombası gibi herhangi bir araçla Fransızları ortadan kaldırdı. Bahsi geçen batıl inanca göre, adaleti sağlamış ve Allah’ın isteğini yerine getirmiş sayılmaz mı? Bu durumda verdiğimiz örnek İspanya, Portekiz, İtalya, İngiltere, Almanya, Rusya, Çin, Hindistan ve bugün ya da geçmişte devletleri Müslümanlara eziyet eden her halk için geçerli olmaz mı?

Sanırım bu örnek, dinin metinlerini derinlemesine düşünmeden ve idrak etmeden nakleden saf bir düşüncenin, isyankar kulları üzerindeki Allah’ın kılıcı olduğuna inanan IŞİD gibi yapıları nasıl doğurabileceğini kesin olarak açıklamaktadır.

Hurafelere dayalı bu mantık bizleri adalet ve özellikle de ilahi adalet değerini açıklamada zorlu bir paradoks ile karşı karşıya bırakıyor. Sözgelimi 1970 yılında Pakistan’ın (günümüzde Bangladeş) doğu kıyılarını vuran Bhola Kasırgasını ele alalım. Kasırga, hepsi de yoksul Müslümanlardan yarım milyon kişinin ölümüne, milyonlarca kişinin evsiz barksız kalmasına neden olmuştu. Sadece Müslümanlardan 40 bin kişinin hayatını kaybettiği şiddetli bir savaştan sonra Pakistan’ın bölünmesi ve Bangladeş’in kurulması ile sonuçlanan büyük fitnelere yol açmıştı. Peki, burada Allah kimi cezalandırmak istedi? Bu felakette adalet kavramı nerede gerçekleşti?

Yazıyı insanlık tarihinin kaydettiği en kötü felaket ile bitireceğim. Bu felaket, 1918-1919 yılları arasında doğusu ve batısıyla tüm dünyayı etkileyen grip salgınıdır. İspanya gribi adı verilen bu salgın, 16 milyonu Hindistan ve 650 bini ABD’de olmak üzere 100 milyon kişinin, Asya ile Avrupa arasındaki deniz nakil hatları üzerindeki sahil kentleri ile onlara bağlı kırsal bölgelerde on binlerce kişinin ölmesine yol açtı. Dünyanın kıtaları arasında gemilerin tek ulaşım ve iletişim aracı olduğu bir dönemde deniz hatlarının çoğunu işlevsiz hale getirdi. Peki, burada cezayı hak eden kimdi ve sebebi neydi?

Bu türde durumları ilahi ceza ile açıklamanın akıllı kişilerin kabul edemeyeceği boş ve batıl bir yorum olduğunu kesin bir şekilde belirtmeliyiz. Bu yorum, bilime ve adalete karşıdır. Şefkatli ve merhametli yüce Rabbimize böyle bir şey isnat etmek doğru değildir.

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

Independent Türkçe için çeviren: Beyan İshakoğlu

Şarku'l Avsat

DAHA FAZLA HABER OKU