Karar yazarı Yıldıray Oğur, “Sessizlik vatanseverlik midir?” başlığıyla kaleme aldığı köşe yazısında 80 yıl önce yayımlanan bir yazıya yer verdi.
27 Aralık 1939’da Erzincan ve çevre illerde meydana gelen, resmi rakamlara göre 32 bin insanın öldüğü, 100 bin insanın yaralandığı 7.9’luk depremin ardından şehre gelen yazar Safi Dümer, Cumhuriyet gazetesinde bir makale yazdı.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Dümer makalesinde şunları kaydetmişti:
Topraklarımız bizi besleyen vatandır. Hepimiz biliyoruz ki, Anadolumuz zelzele mıntıkası dahilindedir. Bu sebepten zelzele nasıl gelirse gelsin hepsine mukavemet edecek evlerin yapılması, tespit edilecek inşaat sisteminin can damarını teşkil eyler... Ancak soba başında ve sıcak odalarda hüküm vermek doğru değildir. Eski inşa malzemesi olan ağaç, kireç, tuğla yerine çimento, demir imdada yetişti deniliyor. Erzincan’ın bugünkü enkazı aksini söyler gibi oluyor. Erzincan zelzelesinden kurtulan Avusturyalı bir mühendise Erzincan istasyonundaki beton binaların niçin yıkılmadığını (birisi tamamen yıkılmıştı) ama şehirdeki betonların niçin yıkıldığını sorduğum vakit bana “zelzele dalgalı olmuştur” diye cevap verdi...İstasyondaki yıkılmayan beton binanın 25 metre yakınında bulunan yıkılmış beton binayı mühendise elimle gösterince “Teori yok” diye bağırdı.... Kusur zeminde mi, temelde mi, çatıda mı, malzemede mi bilmiyorum. Bir katlı mı, ahşap mı, beton mu, çatısı vidalı mı yapılsın bunu da bilmiyorum. Bildiğim bir şey varsa, işi acele bitirmektir. Yerin altından önce yerin üstündeki binalarının vaziyetlerini incelemek için, Erzincan şimdi çok faydalı bir sahadır. Orada sağlam kalan evlerin yıkılmadan yerli ve ecnebi jeologlara, teknisyenlere, profesörlere, mimarlara çok çabuk tektik ettirilmesi ve alınacak neticeye göre yeni bir inşaat sisteminin kabulü ve bundan sonra yapılacak binaların aynı sistem dahilinde yapılmasının mecburi olduğunun kanuni müeyyidelerle tayini ve diğer Anadolu evlerinin buna göre tadili veya payandalandırılması zaruridir. Aksi halde gene bir çok ölümlere şahit olacağız.
“Yazının üzerinden 80 yıl geçmiş” diyen Oğur, “Ama yazıda Erzincan geçen yerlere Elazığ yazıp, dilini de bir miktar günümüz Türkçe’sine çevirirseniz, Elazığ depremi üzerine yazılmış güncel bir yazı olarak da okuyabilirsiniz” ifadesini kullanarak “Maalesef jeolog, sismolog, inşaatçı ya da mimar olmayan yazar Safi Dümer’in yazının sonundaki öngörüsü doğru çıktı, o inşaat sistemi bir türlü kurulamadı ve deprem yüzünden bir çok ölümlere şahit olduk” görüşünü paylaştı.
Elazığ’da yaşanan ve çevre illerde de hissedilen depremle ilgili olarak, “Depremde insanların öleceği gerçeğini kabullenmiş toplum, enkaz altından gelen mucize kurtuluş haberleriyle teselli buluyor, devlet de deprem sonrası kurtarma ve yardım organizasyonunun mükemmelliğiyle övünüyor” ifadesini kullanan Oğur, “Gerçekten de Türkiye’de hem devlet hem belediyeler hem de sivil toplum örgütleri, devletin günlerce ortada görünmediği, insanları enkazların altından Yunanlı, Rus, İtalyan, İsrailli kurtarma ekiplerinin kurtardığı 1999 depremine göre büyük bir mesafe aldı. Büyük bir beceri ve fedakarlıkla bu ekipler yine görev başındaydı. Göz yaşartan sahneler yaşandı. Yardımlar çığ gibi yağdı. Mensubu olduğumuz toplumun dayanışma ruhuyla tekrar gurur duyduk. Ama bütün bu ümit verici gelişmeler, şükür vesilesi mucize kurtuluş haberleri can yakan büyük gerçeği değiştirmiyor. Türkiye’de 2020 yılında hala 7’in altında bir depremde 40’a yakın insan enkazlar altında hayatını kaybedebiliyor” dedi.
“Devlet büyükleri Türkiye’de sanki ilk kez deprem olmuş gibi davranıyor”
“Devlet büyükleri”nin her seferinde Türkiye’de sanki ilk kez deprem olmuş gibi davrandığını kaydeden Oğur, “Bu can yakan büyük gerçeği değiştirmek için deprem öncesi yapılacaklar konusunun açılmasından ve bu yüzden eleştirilmekten pek memnun gözükmüyor” tespitini yaptı.
Karar