İmamoğlu, yurttaşların "Ceketini çıkart" sloganları atması üzerine ceketini çıkarttı ve kollarını sıvadı. İmamoğlu, "Size söz iktidar olana kadar bu ceket giyilmeyecek, bu kollar hep sıvalı kalacak. Hiç endişeniz olmasın." diyerek sözlerine başladı.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
İmamoğlu, burada yaptığı konuşmada şunları söyledi:
Ramazan Ayı'nızı kutluyorum. Hayırlı, bereketle, güzellikle geçsin. Ramazan hepimize sevgiyi, merhameti hatırlatır. Bereketi paylaşıp çoğaltmak için uğraşırız ama aklında kötülük olanların, hak hukuk tanımayanların derdi başka olur. Onlar Ramazan Ayı dinlemez. Hiçbir şekilde insanların hak ve hukukuna bakmaz. Onlar zulümlerinin zalimliğinin, büyütmenin derdinde olurlar. Çünkü kurdukları israf ve istibdat düzeni ancak zalimlerle ayakta kalabilir. Zalimlerin, zulümlerin en büyüğünü bugünkü ekonomik şartlar nedeniyle vatandaşlarımızın yaşadığını unuturlar. İşçinin, çiftçinin, esnafın, emeklinin eline geçen para, ekonomiyi yönetemeyen iktidarın vatandaşa net olarak zulmüdür.
İktidarın birilerini zengin edip bunun yükünü milyonlarca dar gelirli vatandaşın üstüne bindirmesi zulmün daniskasıdır. Zulmedenler millet elindekiyle yetinsin isterler. Çünkü millet hakkını talep etmeye başlarsa isyan ederse ne olur? Zulmedenler koltuklarında oturamazlar. Buradan söylüyorum: O devir kapandı, o devir bitti. Milletimiz hakkını almaya geliyor. Zulmedenlerin koltukları sallanıyor. Hem de zangır zangır sallanıyor.
Milletimiz Cumhuriyet Halk Partili belediyelerin nasıl çalıştığını gördü. İcraatçılık neymiş gördü? Halkçılık neymiş milletimiz gördü, tanıdı, sevdi. Tüm Cumhuriyet Halk Partili belediye başkanlarımızla gurur duyuyorum. Bizler israfa, ranta, partizanlığa geçit vermeyen, bütün engellemelere rağmen rekor düşeyde icraat ve yatırım yapmayı başaran, kendisini belediyelerde kanıtlamış bir yönetim anlayışını güçlü bir şekilde iktidara taşımak için yola çıktık. Bu yolculuğun tek bir hedefi var: Bu israf ve istibdat düzenini yıkmak. Hep birlikte başaracağız. Milletin hakkını millete vereceğiz. Cumhuriyet Halk Partisi kayıtsız şartsız millete güvenmenin partisidir. Millete sırtını dönen değil, millete yüzünü dönen, milletini dinleyen, milletin hakkını koruyan partidir. Büyük önderimiz Mustafa Kemal Atatürk'ün hayata geçirdiği egemenlik kayıtsız şartsız milletindir ilkesi, bizim siyasetimizin temelidir.
'Ön seçimle birlikte Türkiye'de tek adamlığın, masa başı siyasetçilerin devrini kapatacaksınız'
Ön seçimle birlikte Türkiye'de tek adamlığın, masa başı siyasetçilerin devrini kapatacaksınız. 23 Mart'ta tek adam rejimine karşı mücadele kararlılığımızı eksiksiz göstereceğiz. Ön seçimde ortaya koyacağınız irade seçim kazanma yolundaki kararlılığımızın ifadesi olacak. Kararlıyız, iktidar olacağız. Biz ülkeyi tek başımıza yönetmenin hayalini kurmuyoruz. Bizim hayalimiz, bu bir daha asla tek adamlığın, tek partinin ülkenin kurumlarını ve kuruluşlarını partizanlığa esir etmişliğin, tek fikrin altına hakimiyeti altına girmemesi yolculuğudur. Biz çoğulcu, özgürlükçü, parlamenter, demokrasiye yürekten inanıyoruz. Bu inancı paylaştığımız bütün siyasi partilerle tüm toplum kesimleriyle tüm muhalif çevre ile sonuna kadar demokrasi adına bu ülkenin çağdaş geleceği adına birlikte yürümeye kararlıyız. Ama geçmişte yapılan bir kısım yanlışlardan da uzak duracağız. Bu son şansı heba etmeyeceğiz.
'Sarayın salonlarında keyif çatanlar gidecek, bizler geleceğiz'
Şimdi yenileşme, gençleşme ve değişme vaktidir. Sarayın salonlarında keyif çatanlar, milleti unutanlar gider. Sokaklara, çarşılara, pazarlara çıkamayanlar gider. Kim gelir? Bizler geliriz. Biz kimiz? Coşkuyla bir araya gelen cesur insanlar, kadınlar, erkekler, milletin evlatları, gençler siz geliyorsunuz. 23 Mart'tan çok korkuyorlar. Zangır zangır titriyorlar. Eminim her gece rüyasına giriyorum. Ben bundan eminim. Rüyasında kendine ait zannettiği koltuğu millet altından çekince gece uykusundan uyanıyor. Buradan onu hissedebiliyorum. Ama ne diyeceğiz? Korksunlar. Korksunlar çünkü o sandık senin değil. Milletin o koltuğu almaya geliyor sandıkta seni evine gönderecek.
Onların partisine üye olmuş vatandaşların kendilerine hesap sormasından da korkuyorlar. Daha kongre yapmadan il ve ilçe başkanlarını atadıklarını gördünüz değil mi? Orada üye olmanın hiç kıymeti yok. Bir kişi, sevgili dostlarım, bir kişi ne derse o olur. Böyle bir ülke, hayırlı bir yolculuk yürüyebilir mi? Asla! Allah bu memleketi, 'her şeyi ben bilirim' diyen akıldan korusun. Allah bu memleketi 'ben ne dersem o olur' diyen kişilerden tarihler boyu korusun. En çok işte bu anlayışın sonucu korkuyorlar ki üyelerimiz CHP'deki demokrasiyi örnek alır da 'biz de isteriz' derse diye korkuyorlar. En çok neden korkuyor biliyor musunuz? Bizim en çok sevdiğimiz şey adı ne demokrasi. Biz demokrasi aşığıyız. O demokrasiden korkuyor. Yönettiği hiçbir alanda demokrasinin D'sini bile görmek istemeyenlerin tahammül edemediği işte bu.
'Verdiği talimatlarla tuzak hazırlıyor, bana çelme takmaya çalışıyor'
İmamoğlu ismini duyunca tedirginlikle sağına soluna bakıyor. Çok korkuyor. O kadar korkuyor ki bu korku açıkçası her daim onu tedirgin ediyor. Benimle çağrılarıma rağmen Türk milletinin huzuruna çıkıp mertçe yarışacak cesareti de yok. Onun için verdiği talimatlarla tuzak hazırlıyor. Bana çelme takmaya çalışıyor. Savcılık bugün alelacele bir kez daha İstanbul Üniversitesi'ne yazı yollayarak diplomamla ilgili baskı yapma sürecine, üniversiteyi baskılama sürecine devam etmiş. Buraya gelirken öğrendim. Çok aceleleri var.
Ben bazen özel kalemimizdeki arkadaşlara bile 'şunu arayın' dediğimde ya da 'şunu söyleyin' dediğimde orada kaygı duydukları bir şeyi bile 'biraz geç yapalım, bazı hususları düzeltelim' diye benim adıma inisiyatif alıp süreci kendileri yönetiyor ve düzenliyorlar. Bundan da mutlu oluyorum. Yahu savcıya talimat verme hakkı olmamasına rağmen verdiği talimat üzerine, 'bunu hemen yapın. Bir yazı daha, yazarak okulu zorlayın' diyerek acelelerini ortaya koyuyorlar. Muhtemelen 'bu işi 23 Mart'tan önce halledin' demişlerdir. Haksız, hukuksuz bir biçimde hiç ilgisi olmayan, alakası olmayan bir biçimde savcılık devreye giriyor.
Bu süreci çok kısa anlatacağım. Bu süreçte daha önce 2020 yılında diplomamı sorgulayan Cumhurbaşkanlığı İletişim Merkezi'ne fakültem tarafından, 'İmamoğlu'nun yatay geçişi her yönüyle uygundur.' Raporu verilmiştir. Bu raporu biz bile yeni öğrendik, bilmiyorduk. 2020'de sormuş, fakülte cevap vermiş. Altında dekan olan, profesörün de imzası var. 2020'de bu raporu veren dekan Profesör Doktor Kamil Ahmet Köse'ye öyle baskı yaptılar, öyle canından bezdirdiler ki yahu yılların bilim insanı bugün istifa etmek zorunda kaldı. Dertleri ne Ekrem'in diplomasını iptal ettirecekler. Ya bunlar bakın bu kötülük, bu kötü akıl, bu cumhurbaşkanının ürettiği korku iklimi düzgün, namuslu insanlara yüklediği yükün karşılığıdır. Yılların bilim insanına bile bunu yaptırdılar. Allah sizi ıslah etsin.
'İmamoğlu aleyhine karar vermeyen herkes yok etme sürecini yaşatıyorlar bu ülkeye'
Nasıl bir hainlikle nasıl bir kötülükle milletine düşman nasıl bir akılla karşı karşıya olduğumuzu iyi anlayacağız. Yani İmamoğlu aleyhine karar vermeyen herkes yok etme sürecini yaşatıyorlar bu ülkeye. Doğruları yazdı diye bir bilim insanını hem de beş yıl önce yazdığı yazı üzerinden oradan uzaklaştırmak istifa ettirmek için ellerinden geleni yaptılar. Şimdi dekan Bey gitti. Buradan sormam gerekiyor: Orada üniversitende bir fakültenin dekanı böylesi bir baskıyla istifa ettirilirken sayın İstanbul Üniversitesi Rektörü 572 yıllık kadim üniversitenin sayın Rektörü, 7 Ekim 2024'te bir rapor imzalayıp gönderdin. Bakın rapor burada Rektörlüğün raporu, bu raporu dört ay önce hazırladın. Bu raporda Ekrem İmamoğlu için '1990 yılındaki geçiş şartlarını karşılamıştır' dedin. Hatta şöyle diyor: '1990 yılında KKTC'de bulunan Girne Amerikan Üniversitesi'nden İstanbul Üniversitesi'ne geçiş yapan Ekrem İmamoğlu'nu ilgilendiren hiçbir yönü bulunmamaktadır' diyor. Hatta 'varsa bir sorun bu sorun YÖK'ü ilgilendirir' diyor.
'Senden bu raporu kim istedi?'
Yahu böyle bir şey olmaz. Bakın böyle bir zulümü hiçbir daim bu ülke görmedi. Dört ay önce bu raporu hazırladın. Bu raporda az önce okuduğum şekliyle 17'nci maddede 'o şartları İmamoğlu yerine getirmiştir' dedin. Şimdi imzanla yazdığın bu raporu hep takip edeceğim. Saat saat takip edeceğim. Arkadaşlarımla üniversitede, fakültede bu süreci takip ettireceğim. 572 yıllık bir üniversitenin rektörü, bir profesör, bir bilim insanı olarak yazdığın bu raporu bakalım inkar mı edeceksin? Bu raporu bu arada yazmışlar ama kime gönderdikleri de belli değil. Kime gönderdikleri bile gizli. Senden bu raporu kim istedi? Bunu mutlaka açıklamalısın. Bakın bunlara biz hep dolaylı ulaşıyoruz bu arada. Kim istedi ki bu raporu yazdın? Bu notu kime gönderdiğini söyleyeceksin. Söylemediğin zaman değerli rektör, sayın rektör, biz onu tahmin edebiliriz ama etmeyeceğim. Sizden açıklamanızı bekleyeceğim. Bu rapora, rağmen bile isteye bakalım kul hakkına girerek yasaları ihlal ederek yani suç işleyerek benim anamın ak sütü gibi helal diplomamı bakalım iptal ettirecek misin?
'Ben Ekrem İmamoğlu. Namus ve şeref sözü veriyorum ki, ben bu savaşı kazanacağım'
572 yıllık İstanbul Üniversitesi Rektörü, buradan sesleniyorum. Şimdi elinin vicdanına koy. Erdoğan, İBB Başkanıyken sen onun daire başkanıydın. Aynı ekiptensin biliyorum. Bol bol fotoğrafları var arşivde. Tamam iktidara geldi seni YÖK üyesi yaptı. 2023'te de rektör oldun. Bunu da biliyorum. Ona karşı vefa duyabilirsin. Ona da saygı duyuyorum. Elini hiç bırakmamış, ona da saygı duyuyorum. Ama ben esas insanın kendisine saygı duyarım. Bunun anlamı nedir biliyor musunuz? 572 yıllık üniversitenin rektörü, bir tıp doktorusunuz. Yemin ederek göreve başlıyorsunuz ve o yeminde bir ifade var. 'Bütün kasıtlı kötülük ve suistimallerden kaçınacağım' diyor yeminin. And içip, namus sözü veriyorsun. Şimdi bizzat imzanla hazırladığın bu raporda dahi beni haklı gördüğün ortada. Peki bana karşı apaçık kötülük ve suistimal yapılırken, fakültende dekan istifa etmek zorunda kalırken buna sessiz mi kalacaksın? Rektör olarak kalmak için, bir koltuk uğruna yeminini mi çiğneyeceksin? Konuşmayarak bu vebalden kurtulamazsın. Ben Ekrem İmamoğlu. Şerefi ve nasumusu için yaşayan, bu ülkenin milletine hizmet etmek için and içmiş olan ben Ekrem İmamoğlu. Namus ve şeref sözü veriyorum ki, ben bu savaşı kazanacağım."
Güzel Kastamonu'nun camisinden Nasrullah Camisi'nin kürsüsünden okunan ve hayatımıza dahil olan, yüreğimizi kıpır kıpır eden, sesini duyduğumuzda ayağa kalkıp Atamızla ve silah arkadaşlarıyla bir olup, Şerife bacıların yanımızdan geçtiğini hissettiğimiz İstiklal Marşı'mızın kabulünün 104'üncü yıl dönümü bugün. Mehmet Akif Ersoy'un ruhu şad olsun. Bu mübarek Ramazan ayında bir kez daha Allah rahmet eylesin diyorum. Ne diyor İstiklal Marşı, korkma diyor. Ama sen kork. Bu milletten kork. Bu millet millet sizin düştüğünüz bu acizliğe bu basit kumpaslarınıza hani seçimden sonra dedin ya 'şantaj montaj' şantajlarınıza montajlığınıza korkaklığınıza gülüyoruz. Bunların zerresinden korkmayın. Bunlardan asla korkmayın. İstiklal Marşı'nın size emanetini, onun dediğini yapın. Korkma dediği gibi hareket edin. Hiç merak etmeyin, gidecekler.
"Ben milletin karşısında hakkımın ne olduğunu da haddimi de biliyorum. Aramızdaki fark bu"
Kastamonu İnebolu'dan, Ankara'ya uzanan İstiklal yolunun ilk durağıdır. Biz Kurtuluş Savaşımızı, İnebolu sahillerinden Ankara'ya, oradan cephelere, kağnılarla taşınan cephaneler sayesinde kazandık. O kağnıların başındaki cefakar kadınlar, erkekler bu memleketin istiklali ve ikbali için birdiler, bütündüler. O birlik ve kardeşlik duygusu sayesinde bugün özgürüz. Bu ülkede yaşayabiliyoruz. Sizin bu güzel Kastamonu'nun çok güzel bir sözü var. Diyorsunuz ki 'pazar kurulur, oyun bozulur.' Pazarı kurduk, oyunu da bozacağız. Şart olsun bozacağız. Bakın kazandığım bütün seçimlerde herkes bana dedi ki rakibini biliyor musun? Biliyorum dedim. Açın televizyonları bakın. Rakibiniz şu bu İstanbul seçimleri falan. Yok dedim ben rakibimi biliyorum. Onlar rakip değil. Sonra beni haklı çıkardılar. Hem 2019'un iki seçiminde hem 2024'ün seçiminde hepiniz bir ben tek dedim gelin dedim. Geldiler. Gördüler. Millet onlara bir demokrasi tokadı daha vurdu ve gittiler. Karşımdaki rakibin Recep Tayyip Erdoğan olduğunu biliyordum. Peki Recep Tayyip Erdoğan kim biliyor musunuz? 26 Şubat 1954 İstanbul doğumlu bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıdır. 86 milyon insanımız, bakın bunu iyi dinleyin, insanları insan olarak değerlendirin. Gözünüzde kendisini konumlandırıp sizin onu bir büyütmenizi istiyor olabilir. Böyle değil o. Toplu iğnenin müdahalesi gibi. 1954 doğumlu 86 milyon vatandaşımızdan bir tanesidir. İşte bu devletin, şurada bulunan her vatandaşımız ne kadar sahibiyse Erdoğan da o kadar sahibi. Bunu unutmayın. Ne oturduğu koltuk kendisinindir ne halkını unutarak içinde yaşadığı o saray kendisinindir. Hepsi milletin. Elinde ne imkan ne yetki varsa milletindir. Ben de 3 Haziran 1971 Trabzon doğumluyum. Bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıyım. Erdoğan unutmuş ama ben çok iyi biliyorum. Bu ülkede kimin ne kadar hakkı varsa benim de o kadar hakkım var. Ben milletin karşısında hakkımın ne olduğunu da biliyorum. Haddimi de biliyorum. Çünkü fark ne biliyor musunuz? Ben Cumhuriyetçiyim. Ben demokratım, ben Atatürk sevdalısı ben CHPliyim. Aramızdaki fark bu.
"Beş dava değil, 25 dava açsınlar. O sandık kurulacak"
Ait olduğunu çok iyi biliyoruz. Atatürk'ten bu yana biliyoruz. Atatürk tebaayı bitirdi. Birey olmamızı bize öğretti. Cumhuriyet bize eşit hak ve özgürlükleri verdi. Biz Atatürk'ten bu yana biliriz. İsmet İnönü'den bu yana biliriz. Bu bu ülkede herkes umudunu yitirebilir ama biz yitirmeyiz. Çünkü CHP'nin harcında, mayasında bitmeyen bir umut vardır. Bunu unutmayın. Onun için tek bir fire bile vermeden sandığa gideceğiz. Cumhuriyete ve demokrasiye sevgili gençler, sevgili hanımefendiler, sahip çıkma bilinciyle sandığa gideceğiz. 23 Mart'ta kullanacağınız her oy bu iktidarın ömrünü biraz daha kısaltacak. Önce biz hep birlikte dayanışma içinde olduğumuzu göstereceğiz. Onlar bizi sindirmek istiyor. Biz sinmeyeceğiz. Az önce İstiklal Marşı'nı ve Mehmet Akif Ersoy'u andık. İki kıtasıyla marşımızı söyleriz. Üçüncü kıtası biraz ihmal edilir. On kıtanın üçüncüsü benim ruhumda çok özeldir. Birinci mısrası ne der? Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım. Hangi çılgın bana zincir vuracakmış şaşarım. Kükremiş sel gibiyim, bendimi çiğner açarım, yırtarım dağları, enginlere sığmam, taşarım. Onun için bunlar bu duyguları yüreğinizde taşıyın, işinizi sıkı tutun. O sandık ne yaparlarsa yapsınlar, savcıları koşsun, yazıları başlarına alsınlar kendileri götürsünler. Orayı sıkıştırsınlar, burayı sıkıştırsınlar. Beş dava değil, 25 dava açsınlar. O sandık kurulacak. O sandıkta her üye oy kullanacak. CHP başaracak, Türkiye kazanacak. Kurtuluş yok tek başına. Haydi, herkes görev başına. 23 Mart'ta sandık başına.
ANKA