Kendimi bildim bileli sinemaya aşığım. Bu, annemin beni 1989'da, şimdilerde opera binası olarak hizmet veren Süreyya Sineması'nda, Jean-Jacques Annaud imzalı Ayı'ya (The Bear) götürdüğünde de böyleydi; cesaretimi toplayıp babamın takıldığı birahaneye telefon açarak "Hadi eve gel, Kanal 6'da King Kong başlayacak" diye onu eve çağırdığımda da...
Her iki filmde de gözyaşlarımı tutamamıştım. Film yıldızını kaçıran devasa bir goril ya da talihsiz bir anne ayı, fark etmez. Hayvanların başına bir şey gelmesine asla dayanamam.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
1995'in Ocak ayında, iple çektiğim Aslan Kral (The Lion King) vizyona girmiş, annemden beni sinemaya götürmesini istemiştim. Seve seve kabul etmiş ve yine Kadıköy'ün en güzel salonuna sahip Süreyya Sineması'nda Aslan Kral'ı izlemeye gitmiştik.
Animasyon da olsa Mufasa'nın başına gelenler beni yine gözyaşları içerisinde bırakmıştı. Ama elbette Aslan Kral'a bayılmıştım. Öyle ki annemden beni filme bir kez daha götürmesini istemiştim. Bu önerim kabul görmedi. Ve nasıl oldu bilmiyorum ama 1995'in Ocak ayında Süreyya Sineması'ndaki o günden sonra Aslan Kral'ı bir daha hiç izlemedim.
Aradan 32 yıl geçti, gözümün önünde hâlâ filmden belli belirsiz sahneler var. Ve o sahneleri bir daha hiç silinmeyecek şekilde tazelemeye hazırlanıyorum. Zira Piu Entertainment, "Movies in Concert" konseptiyle sinema ve canlı müziği harmanlayarak Aslan Kral'ı izleyiciyle buluşturmaya hazırlanıyor.
Beni heyecanlandıran elbette sadece Aslan Kral'ı yıllar sonra perdede izleyecek olmak değil. Onu, Netflix'in ödüllü dizisi Wednesday için Paint it Black'in çello düzenlemesine imza atan Grammy adayı Esin Aydıngöz'ün yöneteceği orkestra eşliğinde izlemek.
Bir Rolling Stones klasiğini yeniden düzenleyerek, Spotify'da neredeyse 38 milyondan fazla dinlenip Billboard listelerinde zirveye yerleşmek herkesin harcı değil. Haliyle merak ediyorum, Esin Aydıngöz nasıl biri, buluşmamız nasıl geçecek diye. Ne de olsa ilk kez Grammy adayı bir müzisyenle kahve içip sohbet etmek için buluşuyorum.
"Sahneye çıkınca bir güç geliyor"
Pırıl pırıl bir cuma gününde, Anadolu Yakası'ndaki bir kafede buluşuyoruz. Güneş kemiklerimizi ısıtırken gözümüzü de alıyor ama ondan bile daha parlak olan biri var artık masada: Bahsettiğim, ıslak saçları, kocaman gülümsemesi, yüksek enerjisi ve göz alıcı ışığıyla Esin Aydıngöz'ün kendisinden başkası değil.
İnsan onu görünce, bu kadar çıtı pıtı, nazik ve güler yüzlü birinin koskoca orkestrayı nasıl yöneteceğini kestiremiyor. "Oraya çıkınca bir güç geliyor" diye açıklıyor Esin.
Şeflik o kadar garip ki... En son sahnede şeflik yaptığımda 6 Kasım'dı galiba. Coco turnesinin son performansı, Utah'dayız. İki ay yapmayınca, insan 'Hatırlıyor muyum acaba nasıl yapıldığını?' diye düşünmeden edemiyor. Tamam, evde sürekli hayali bir orkestra yönetiyorum ama gerçeği bambaşka...
Aydıngöz'ün müzik hayatı, henüz 4 yaşındayken dedesinin ona hediye ettiği küçük klavyeyle başlıyor. "Her röportajımda bunu anlatıyorum, artık yeni bir şeyler bulmam lazım" diye şaka yapıyor. Oysa bu nefis kariyerin, gazete kuponlarıyla alınmış küçük bir orgla başlamış olması kadar ilham verici bir şey yok.
"Babamın ilgisiyle evrildim"
Aydıngöz ailesinde profesyonel müzisyen yok ancak Esin, "Babam inanılmaz bir dinleyici" diye anlatıyor.
Küçükken konserlere, festivallere götürmenin yanı sıra bir yolunu bulup beni provalara da götürürdü. Çünkü müzisyen olmak istemiş ama doktor olmuş. Gerçekten çok çok ilgili. Onun ilgisiyle biraz buralara evrildim bence.
Esin, çocukluğunda her zaman piyano çalışmak istemediğini ama sözkonusu çalmak istediği parçalar olduğunda meydan okumaktan çekinmediğini anlatıyor.
Mesela Bach'ın Prelüd'leri ve Füg'leri vardır. Ama Prelüd'ünü çalmak için Füg'ünü de çalmak gerekir ve Füg, teknik olarak daha zordur. Hocam diyordu ki 'Esin bunun sadece Prelüd'ünü çalamazsın, müzik yasalarına aykırı.' Hayır çalacağım. Çünkü çalmak istiyorum. Ama böyle o kadar çok 'Yapma, etme' dediler ki, biraz klasik müzikten soğudum. Çünkü ben özgür olayım, istediğimi çalayım, istediğimi yapayım istiyordum.
"Müzik aşkı ve tutkusu özgürlükle pekişti"
Bir süre böyle geçtikten sonra Esin'in kendini keşfetmesiyle dengeler değişmiş:
Beste yapabildiğimi keşfedince dengelerde bir oynama oldu ve bu sefer beni piyanonun başından kaldıramaz hale geldiler. Ya da mesela lisede dersteyim, şarkı sözü yazıyorum. Bu sefer benim içimden geliyor ve kimse bana 'Şunu yapma, bunu yapma' demiyor. Bir de o dönem besteciliğe olan ilgimi keşfedince Mete Sakpınar’dan kompozisyon dersleri almaya başladım. Ne yazık ki geçen yıl kaybettik, o kadar değerli bir insan ve o kadar muhteşem bir eğitimciydi ki! Enstrümantal eserler de yazsam, yeni bir pop şarkısı denemesi de yapsam hep yüzünde kocaman bir gülümsemeyle dinledi müziklerimi. Onun bana verdiği özgürlük ve özgüvenle içimdeki müzik aşkı ve tutkusu pekişti adeta.
"Hep kısa boyluydum" diye anlatıyor Esin. Ve ona "Yapamaz, daha çok küçük, beceremez" diyenlere nasıl meydan okuduğunu anımsıyor:
Buna üzülüp asla içerlemedim. Ama dedim ki, 'Ben size neler yapıp yapamayacağımı göstereceğim.'
"'Minik Serçe'den ilham aldım"
Bilinçaltında Sezen Aksu'dan etkilendiğini de itiraf ediyor:
Sezen Aksu'ya da 'Minik Serçe' diyorlar ya, biraz onun gibi. O da çok büyük işler yapıyor, şarkılarını bilmeyen yok, çok güçlü bir müzisyen. Bir yandan da lakabı Minik Serçe. Sanırım biraz ondan da ilham aldım.
Esin Aydıngöz her ne kadar evde kendi kendine çalışmayı sevmese de ekip arkadaşlarıyla prova yapmayı oldum olası çok sevmiş. Bilfen'deki yıllarından bahsederken okul orkestrasında olduğunu ve keman çalmaya başladığından bahsediyor. Arkadaşları okuldan sonra kalıp pratik yapmak istemezken, o tekrar tekrar çalmak istermiş.
"Daha büyük bir şeyin parçası olmak çok güzel"
"İnsanlarla yapınca başka bir enerji çıkıyor" diyor:
Evde yalnız çalışmayı sevmiyorum ama 40 kişi provadaysak, o sırada dünyada daha güzel bir yer olamaz benim için. Kendimizden daha büyük bir şeyin parçası olmak çok güzel bence. Sonuçta orkestrayla ortaya çıkan şey benim tek başıma yapamayacağım bir şey. Ortaya büyülü bir şey çıkıyor ve bu çok özel.
Esin, Berklee College of Music'ten mezun. Okulunu o kadar çok sevmiş ki maskotluk bile yapmış. Ve öğrencilik yılları muhteşem geçmiş. Abartmıyorum... Kendisi de "İnanılmaz" diye niteliyor ekliyor:
Bitsin istemedim. Berklee’de biriktireceğim anıları ve bilgileri maksimuma çıkarmak için çift anadal ve yandal yaptım.
Çok sevdiği okuluna yıllar sonra Bölüm Başkan Yardımcısı olarak geri dönüp 13 ay kalmış Esin. Mezun olmaya hazırlanan öğrencilere koçluk yapmış, onlarla birebir ilgilenmiş ve bundan büyük keyif almış. İş bulma süreçlerinde onlara yardımcı olduğunu ve bu heyecanı birlikte yaşadıklarını anlatırken yine gözleri parlıyor.
"Berklee'nin çok güvenli bir ortamı var" diyor ama elbette rekabeti de hatırlatıyor:
Ama kimseyi bir şeylerden alıkoyan ve kimseyi demoralize eden bir noktada değil. Oradan çıkıp da Los Angeles'a gidince, sadece kendi yaşıtlarınızla savaşmıyorsunuz. Sektördeki bütün insanlarla savaşıyorsunuz bir şeyi elde etmek için. Çünkü dünyanın her yerinden, müzik, film ya da dans konusundaki en tutkulu insanlar oraya geliyor. O yüzden Berklee'nin arkadaş canlısı ortamını çok özledim.
"Çello dünyası birbirine girdi"
Esin Aydıngöz'le bir araya gelmişken ona Grammy'yi sormamak olmaz. "Çok istediğim bir şeydi ama bu kadar erken aday olabileceğimi hiç düşünmedim" diyor.
İşin içinde Tim Burton olunca, proje de Wednesday Addams'la ilgili olunca biraz sansasyonel bir şey yaratmış olduk, çello dünyası birbirine girdi. 'Bu gerçekten insanca çalınabilir bir şey mi, bilgisayar ortamında mı kaydettiler, gerçek bir çellist mi çaldı?' diye merak konusu oldu.
Esin'in hayatında Grammy adaylığından sonra fazla bir şey değişmemiş. "Kariyerimde fazla bir değişiklik olmadı ama tanınırlığımı artırdı" diyor. Ödüllere pek takılmadığını da ekliyor:
"Ödül töreni sadece bir gün sürüyor, ama bir turneye veya diziye aylarınızı veriyorsunuz. O yüzden o işin kendisini yapıyor olmaktan gelen mutluluk çok daha uzun soluklu ve aslında ödülden daha değerli. Mesela Aslan Kral. Şimdi üç performans yapacağız ama benim iki ayım Aslan Kral'la geçiyor ve bu çok güzel.
"Şu sıralar en büyük meşguliyetim Aslan Kral"
Esin, şu sıralar kendini tamamen Aslan Kral'a adamış. "Her ne kadar geçen sene 8 Haziran'da Cemil Topuzlu Harbiye Açık Hava Sahnesi'nde 2019 versiyonunun müziklerini çalmış olsak da bu tamamen farklı" diyerek ekliyor:
Hem diğer versiyondan 30 dakika daha kısa hem de animasyon olduğu için müzik biraz daha naif ve bazı komedi unsurları var. Tabii ki ana temalar aynı ve müziklere çok aşinayım ama yine de şu sıralar en büyük işim ve meşguliyetim Aslan Kral.
Cemil Topuzlu performansından bahsederken "Hayatımın en güzel günüydü, hâlâ inanamadığım bir şey" diyerek ekliyor:
Çok inanılmaz bir deneyimdi. Filmi başlatan ve bitiren şarkı Circle of Life'ı full orkestrayla yönetmenin keyfini kelimelere dökemem. Bunu tekrar yapabileceğim için çok heyecanlıyım. Üstelik şimdi kesinleşmiş üç şovumuz var. Bu heyecan bir haftaya yayılacak, o yüzden çok mutluyum.
Aynı heyecanı ve mutluluğu ben de paylaşıyorum. Hem Süreyya Sineması'ndaki o güne döneceğim hem de Esin'in sahnede 80 kişilik orkestrayı yönetirken nasıl devleşeceğini göreceğim için...
Aslan Kral - Live in Concert
26 Ocak 15.30 – Volkswagen Arena İstanbul
2 Şubat – 15.30 ve 19.30 – ATO Congresium Ankara
© The Independentturkish