Elbette bu bir genelleme değil, çünkü her kuralın bir istisnası vardır veya mantığın bize öğrettiği gibi görelilik, nesnelliğin temel bir koşulunu temsil eder.
Ancak bir anlığına kendimize karşı dürüst olalım; ülkelerimizde siyaset meydanındaki kadın ve erkeklerin yüzleri çoğunlukla asıktır ve ağır bir yük taşımanın izlerini taşır.
Bunun nedeni, bazılarının açıklamayı sevdiği gibi, sorumluluğu ve insanları yönetmeyi onur değil, yükümlülük olarak gören bir kültüre ait olmamız bağlamında yer alabilir.
Durum bir dereceye kadar böyle olabilir. Ancak bu açıklama yine de eksik ve nedeni anlamada aydınlatılmayan oldukça geniş bir karanlık alan kalıyor.
Daha fazla açıklığa kavuşturmak için karşılaştırmayı algı ufkunu açacak bir mekanizma olarak benimseyeceğiz;
Avrupalı ve Amerikalı siyasetçilerin çoğu neden güler yüzlü, neşeli ve doğaldır?
Öyle olmayanların bile yüzlerinde geniş bir gülümseme olması gerektiğine dikkat çeken siyasal iletişim uzmanlarının baskısı altında olduklarını görürüz.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Bu noktayı gündeme getiriyoruz çünkü Avrupa ve Batı dünyasında da siyaset bir görev ve yükümlülüktür.
Hiç şüphe yok ki, Arap gerçekliği bugün ve onlarca yıldır çok zor ve krizler içinde, bu da ülkelerimizdeki siyasi aktörlerin çoğunun bu şekilde olmasının sırrını açıklıyor.
Buna ilave olarak krizleri gülümseyerek ele almayan, duygusal eğilimlerimizde üzüntü ya da üzüntü beklentisinin hâkim olduğu bir kültürün mensubuyuz.
Endişe ve derdin kendisine odaklanırsak, bunun son derece haklı olduğunu ve bir Arap ülkesinde siyasi sorumluluk üstlenen birinin neşeli olmasının zor olduğunu görürüz.
Çünkü Arap gerçekliğindeki sorumluluğun ağırlığı, Avrupa ve Batı siyasi dünyasında üstlenilen sorumluluğa kıyasla kat kat fazladır.
Arap gerçekliğinde bugün genel olarak iki yorucu süreç kesişiyor; bir yandan ülkelerimiz hâlâ imara ve kuruluşa büyük ihtiyaç duyuyor.
Öte yandan ve aynı zamanda vatandaşların günlük meselelerini ve ihtiyaçlarını yönetme endişesi hâkim.
Burada 2 yönden, 2 süreçten ve 2 stratejiyi aynı anda uygulamaktan bahsediyoruz.
Kuruluş, çok büyük fonlar gerektirir ve getirileri orta ve uzun vadelidir.
Aynı zamanda sakinlik, ağırbaşlılık, iyi planlama, yeterli zamana sahip olma ve baskının az olduğu koşullarda inşa etmeyi de gerektirir.
Başlıca temel sektörleri kurmak için istikrarın, finansal imkanlar, destek kanalları, mevzuat, uzmanlık ve vasıflık gibi gereksinimlerin önemini de unutmamalıyız.
Bu nedenle bugün Arap ülkelerinin hepsi kuruluş süreci yürütemiyor, sürdüremiyor, hatta daha önce bu süreçte elde ettiklerini koruyamıyor.
Burada Gazze Şeridi'ni, Lübnan'ı, Irak'ta yaşananları, Suriye'nin tanık olduklarını zikredebiliriz.
Her zaman güzellik ve hayatla ilişkilendirilen Lübnan örneği üzerinde dikkatle durmak, bunu anlamak için yeterlidir.
Sanki Lübnan imardan men dilmiş, yıkım ve tahribat tehdidinden uzak, mirasına ve birikimine gönül rahatlığıyla sahip çıkan Avrupa kentleri gibi.
Beyrut'un da kendini koruması yasakmış gibi yıkım ve harap olma trajedisini tekrar tekrar yaşıyor.
Ayrıca birden fazla Arap ülkesinin yapılarının İsrail saldırganlığı nedeniyle yerle bir olmasının, kuruluş ve imarın anlamını yitirmesine neden olduğunu da belirtmekte fayda var.
Çünkü tehdit, saldırganlık ve hedef alınma bağlamında imar etmek mümkün değildir.
Dolayısıyla imar, önemine ve gerekliliğine rağmen, özellikle son yıllarda günümüz gerçekliğinde bir lüks haline geldi.
Krizleri ve vatandaşların günlük ihtiyaçlarını yönetmek çabayı, enerjiyi ve her türlü kaynağı tüketti ve bunların hepsi kaçınılmaz olarak ülkelerimizin imarı pahasına oldu.
Dolayısıyla imar, bunu yapabilecek kapasiteye ve istikrara sahip bazı ülkeler dışında, Arap ülkelerinin çoğunluğunun kapasitesinin ötesindedir.
Ülkelerimizin çoğunda politikacıların endişeli olmalarının nedenlerine ilişkin açıklamaların büyük bir kısmının kaynağında vatandaşların günlük mesele ve ihtiyaçlarının yönetilmesi yatıyor.
Mevcut günlük ihtiyaçlar değiştiği için bu artık eskisi kadar kolay değil.
Devlet kurumları ekonomiden sorumlu olmaya ve idare etmeye devam ederken, özel sektör, ülkeye ve sosyal çevreye yatırım yapmaya katılmasının, yatırımın faydalı olduğu, kâr elde edildiği ve zenginlik yarattığı bir ortamın sağlanması için kamu kurumlarının çabalarını desteklemesinin gerekliliğini henüz anlamış değil.
Politikacının endişelerini artıran bir diğer faktör olan Kovid-19 krizinin ekonomiye yansımalarını, birçok küçük ve orta ölçekli işletmenin iflasını, krizi yönetmek için verilmesi gereken özel kredileri, Ukrayna'daki savaşın petrol ve buğday fiyatlarındaki artış üzerindeki etkilerini de unutmamalıyız.
Fiyatları bozan, ardından günlük ekonomik meselelerin yönetimini gerçek bir zorluğa dönüştüren, sorumlukların ağırlığını hissettiren gergin uluslararası bağlamın ışığında, günlük ihtiyaçlar, bu ihtiyaçların karşılanması ve yerine getirilmesi, siyasetçiyi her geçen gün büyüyen bir sarmalın içine sürüklüyor.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.