İklim değişiklikleri, savaşlar, siyasi baskılar, doğal afetler ve ekonomik fırsatlar gibi birçok farklı etken, yüzyıllardır bireyleri ya da toplulukları yurtlarını terk etmeye zorluyor.
Daha iyi yaşam koşulları bulmak, güvende olmak ya da yeni hayatlar yaratmak için insanlar başka diyarlara göç etmek durumunda kalıyor.
Bugün, Ortadoğu ve Afrika'dan Batı'ya doğru büyük göç dalgaları yaşanırken, tarihin belirli bir döneminde bu akışın tam tersi yönde olduğu ne yazık ki pek hatırlanmaz.
Oysa 20'nci yüzyılın ortalarında, II. Dünya Savaşı sırasında, başta Polonyalılar olmak üzere çok sayıda Avrupalı için Ortadoğu ve Afrika, güvenli kaçış rotalarının başında geliyordu.
Binlerce Avrupalı, savaştan, kıtlıktan ve zulümden kaçarak Suriye, Filistin, Mısır, Etiyopya, Tanzanya veya Kongo topraklarını yeni vatanları kabul ettiler ve o toprakların insanları tarafından en iyi şekilde karşılandılar.
(Bugün ise benzer bir durumu Suriye, Filistin, Kongo ve Etiyopya halkları yaşamakta. Üstelik onlar vaktiyle zulme uğradığı için vatanını terk edenlere kucak açmış olmalarına karşın, dünya onların yaşadıkları karşısında sessiz ve tepkisiz.)
II. Dünya Savaşı'nda Polonyalıların kaçış rotası
Adolf Hitler ve Joseph Stalin, 23 Ağustos 1939'da Molotov-Ribbentrop Paktı olarak bilinen saldırmazlık anlaşmasını imzaladılar.
Bu anlaşma, Polonya'yı Alman ve Sovyet çıkar alanlarına böldü. Ardından 1 Eylül 1939'da Almanya'nın Polonya'yı işgaliyle II. Dünya Savaşı başladı.
Almanya'nın batıdan, Sovyetler Birliği'nin ise doğudan saldırmasıyla Polonya, kısa sürede parçalandı ve işgal altına alındı.
Polonyalılar için yaşam şartları hızla dayanılmaz hale geldi ve ülke savaşın en ağır darbelerini alan yerlerden biri oldu.
Yüz binlerce Polonyalı ya toplama kamplarına gönderildi ya da Sovyetler Birliği tarafından sürgün edildi.
Savaştan zarar görmüş Polonya'ya dönemeyen, Sovyetler Birliği'nde yaşayan binlerce Polonyalı, Anglo-Sovyet ittifakı tarafından işgal edilen İran'a tahliye edildi.
Ancak İran, kaynaklarının yetersizliği nedeniyle bu kadar çok sayıda mülteciye bakamadı ve bu durum İngiliz hükümetinin Polonyalı sivilleri diğer İngiliz kolonilerine göndermesine neden oldu.
Bu süreçte binlerce Polonyalı mülteci, İngiliz yönetimi altında bulunan Afrika ülkelerindeki güvenli kamplara sığındı.
O dönemde, Avrupa tam anlamıyla savaş alanına dönüşmüşken, Afrika, Polonyalılar için güvenli bir sığınak haline gelmişti.
1942'den 1950'ye kadar İngiltere'nin Afrika kolonilerine yayılmış 20 mülteci kampında yaklaşık 20 bin Polonyalı bulunuyordu.
Polonyalı mültecilerin çoğu Uganda ve Tanzanya'da (o zamanki adıyla Tanganyika), önemli bir kısmı Zambiya'da (o zamanki adıyla Kuzey Rodezya) ve Zimbabve'de (o zamanki adıyla Güney Rodezya) ve bir kısmı da Kenya ve Güney Afrika'da yaşamaya başladı.
Polonyalı mültecilere ev sahipliği yapan ilk Afrika ülkesi Zambiya oldu. 350 mülteciden oluşan ilk grup, 21 Temmuz 1941'de Kıbrıs'tan gemiyle Filistin'e doğru yola çıktı ve nihayet Zambiya'ya ulaştı.
İkinci ve çok daha büyük bir grup ise Sovyetler Birliği'ne sürgün edilen ve 1942 ortalarından itibaren küçük gruplar halinde İran'dan gelen Polonyalılardı.
1943'ün sonunda Zambiya'da yaklaşık 3.500 Polonyalı bulunuyordu.
Zambiya kamplarındaki Polonyalıların yaşam biçimleri çoğunluktaki yerel Afrika nüfusunun yaşam biçiminden farklı değildi.
Zamanla kamplar daha iyi hale getirildi. Mülteciler, sömürge yönetiminden yeterli erzak, harçlık, sağlık hizmeti ve konaklama aldı.
Kamplarda eksiksiz bir Polonya okul sistemi kuruldu. Ayrıca, mülteciler Kızıl Haç, Katolik Kilisesi ve Polonya diasporası örgütlerinden bağış aldı.
Uganda'da iki ve Tanzanya'da dört mülteci kampı on binden fazla Avrupalı mülteciye ev sahipliği yaptı. Her iki mülteciden biri Polonyalıydı.
Bu ülkelerde bulunan kamplardaki durum da Zambiya'da bulunan kamplardaki durum ile hemen hemen aynıydı.
Göç dinamiklerinin tersine dönüşü
Savaş 1945'te sona erdiğinde az bir kısmı (kimi kaynaklara göre yüzde 20'si) hariç Afrika'daki Polonyalı mülteciler iktidarı ele geçiren yeni Komünist rejime geri dönmek istemedi.
Terhis edilen Polonyalı askerlerin Britanya'ya yerleşmelerine ve 1948'de diğer Polonyalıların yaklaşık 3'te 2'sinin onlara katılmasına izin verildi.
Bazıları Avustralya'ya yerleştirildi. Sadece yaklaşık bin Polonyalıya Afrika'ya yerleşme izni verildi.
Sömürge hükümetleri ve diğer Avrupalı yerleşimciler bu "sorunlu grubun" kalıcı olarak kalmasına sıcak bakmadı.
Zambiya özelinde, yerel İngiliz nüfusu daha fazla Polonyalının kalmasına izin verilirse iş piyasasının değer kaybedeceğinden korkuyordu.
Daha açık söylemek gerekirse aralarındaki bazı komünist aktivistlerin varlığı nedeniyle Polonyalı mülteciler İngiliz hakimiyetine tehdit olarak algılandılar.
Başka bir deyişle Rodezya'daki yönetim, İngiliz etnisitesinin seyrelmesini ve komünist fikirlerin yayılmasını istemedi.
Sonuç
O dönemde Avrupa, toplu göçlerin kaynak noktası iken Afrika hedef noktasıydı.
Bugün durumun tam tersi şeklinde seyrediyor olması, göç dinamiklerinin zaman içinde nasıl evrilebileceğini ve tarih boyunca güvenlik ve refah algısının nasıl da değişken olduğunu açıkça gösteriyor.
Zambiyalı akademisyen Alfred Tembo'nun çarpıcı tespitleri mültecilik kavramını özetler nitelikte:
Afrika'daki Polonyalı (ve diğer Avrupalı) mültecilerin tarihi, bize uçuş yönlerinin değiştiğini gösteriyor. Bugünün güvenli limanları dünün savaş alanları. Ayrıca,'mülteci'nin asla evrensel bir kategori olmadığını da hatırlatıyor. Farklı yerlerde ve farklı zamanlarda, mülteciler farklı muamele gördü ve görüyor. Avrupa'daki günümüz Afrikalı mültecileriyle karşılaştırıldığında, sömürge Afrika'sındaki Avrupalı savaş mültecileri kendilerini ayrıcalıklı bir konumda buldular.
Kaynaklar:
https://www.jstor.org/stable/42001301
https://africasacountry.com/2021/01/from-war-torn-europe-to-peaceful-africa
https://www.gov.pl/web/tanzania-en/polish-exiles-during-world-war-ii
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish