Bölgemiz “Deyr-i Zor” olmasın (!)

Deniz Büstani, Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: AA

Deyr-i Zor şehri Suriye’nin kuzeydoğusunda, Suriye’nin Irak sınırında bulunan bir şehirdir.

İsmini ne zaman aldığı tam olarak bilinmese de şehrin ismini Türklerin ya da Perslerin verdiği tahmin edilmektedir.

Deyr-i Zor isminin iki anlamı vardır; birisi ve yaygın olarak bilinen anlamı “Zorlukların evi”, diğer bir anlamı ise “İdaresi zor” anlamıdır.

Çok uzaklara gitmeden yakın tarih ve günümüzde Deyr-i Zor’daki gelişmelere baktığımızda bile ismine layık bir yer olduğunu görürüz.

2003 yılında ABD’nin Irak’ı işgali bölgede yeni dengelerin oluşmasını sağladı. Suriye’de rejim, Irak’tan sonra sıranın Suriye’ye geleceğini değerlendirerek ABD’yi Irak’ta zor duruma düşürecek silahlı grupları dolaylı olarak destekledi. Şam yönetimine göre ABD Irak içerisinde ne kadar çok sorunla karşılaşırsa Suriye’ye müdahalesi o kadar çok gecikecek ya da hiç olmayacak.

Daha sonra ABD, Irak El Kaidesi Lideri Mussab Zarkavi’ye kısmi desteğin Şam’dan geldiğini iddia etti. Söz konusu desteğin ise Suriye sınırları içerisinde, Deyr-i Zor’da ikamet eden Suriye Muhaberatına bağlı kişiler aracılığıyla verildiği iddia edildi.

2008-2010 yılları arasında ABD, Şam’a bilgi dahi vermeden Deyr-i Zor’a gizli operasyonlar düzenledi. Söz konusu örgütlere destek verdiği tespit edilen kişiler bu operasyonlarda etkisiz hale getirilirken, konuyla bağlantılı kimi kişilere de suikastler tertip edildi. Yani ABD Suriye’ye karşı operasyonları sanıldığı gibi 2011 yılı sonrasında değil, Irak işgali sonrasında başlattı.

Irak işgali sonrası Suriye’nin tutumunu göz önünde bulundurduğumuzda Suriye krizi sonrası Suriye Cumhurbaşkanı Beşar Esad’ın Şam karşıtı silahlı grupları destekleyenlere karşı söylediği “Akrebi cebinizde taşırsanız, akrep bir gün sizi de sokar” sözünün durum tespitiyle beraber geçmiş tecrübelere dayalı bir söz olduğunu da görüyoruz. Çünkü Suriye yönetimi Adana Mutabakatına kadar Türkiye’ye karşı PKK’ya lojistik destek sağlamış, Irak işgali sonrası dünya görüşleri gözardı edilerek ABD’ye karşı da Irak’ta silahlı grupları desteklemişti. Desteklenen bu “akrepler” Suriye krizi sonrasında ilk fırsatta önce Şam yönetimine zarar verdiler ve Suriye topraklarını ABD desteğiyle işgal ettiler.

Yani Irak özelinde ABD’ye karşı savaşması planlanan gruplar ABD tarafından dolaylı olarak devşirilerek Suriye’de ABD çıkarları doğrultusunda hareket etti. Bu terör örgütlerinin başında Irak El Kaidesi üyelerinden devşirilen IŞİD Terör Örgütü geliyor.

PKK terör örgütünü de ABD destekliyor ama PKK’yı bu kategoride değerlendirmiyoruz çünkü PKK, ABD güdümünde hareket ettiğini zaten saklamıyor.

ABD, Irak’ı işgal ettikten sonra Suriye’nin petrol sahaları başta olmak üzere Suriye’nin muhtelif bölgelerinin işgalini tasarlamaya başlamıştı. Şam yönetiminin Irak’ta ABD’ye karşı agresif bir strateji izlemesi ABD’nin Suriye hakkında daha rahat bilgi toplamasını sağladı ve Suriye içlerine girebileceği bahaneleri üretti.

ABD’nin Suriye’de öncelikli hedefi kendi himayesinde kurmayı planladığı ve adına “Kürdistan” dediği ama özünde İkinci İsrail olan yapının ekonomik olarak kendi kendine yeteceği bir coğrafyada kurulmasıydı. Yani ABD’nin Suriye’ye müdahalesinin 2011 öncesinde ve Deyr-i Zor’da başlaması tesadüf değil. Zira Deyr-i Zor petrol yatakları açısından Suriye’nin en zengin şehri.

Suriye’de kriz patlak verdikten sonra ABD’nin dolaylı yönlendirmesinin olduğu tahmin edilen radikal terör örgütleri petrol açısından zengin olan Deyr-i Zor, Haseke ve Kamışlı’yı işgal etti. Bu bölgelerde insanlık dışı eylemlerde bulunan bu gruplara dünyanın her yerinden tepki yağdı.

ABD söz konusu bu tepkiyi alenen destekelediği YPG (PYD/PKK) terör örgütünün lehine çevirecek şekilde senaryolar geliştirdi ve sonunda PKK’nın Suriye kolu olan bu grubu IŞİD ile karşı karşıya getirdi. Bu şekilde PKK terör örgütünün petrol sahalarının bulunduğu Suriye topraklarını işgali meşruymuş gibi lanse edildi.

ABD bununla yetinmeyip terör örgütüne Tartus yada Lazkiye şehri yakınlarına kadar alan açacaktı ki TSK, tasarlanan bu terör koridorunu 2016 yılı sonrasında Suriye’ye yaptığı operasyonlarla engelledi.

Her şey Deyr-i Zor’la başlamışken bugün de yine Deyr-i Zor’la devam ediyor.

2024 yılı ağustos ayı başında PYD/PKK’ya karşı Deyr-i Zor’da bulunan Arap aşiretler ayaklandı. PYD/PKK ayaklanmayı Suriye Muhaberatı tarafından organize edildiğini iddia etti. Şam yönetimi iddayı yalanlamadı. Söz konusu ayaklanmalarda Şam yönetimi Suriye’nin petrolünü sömüren PYD/PKK terör örgütünü zor durumda bırakarak petrol sahalarının en azından bir kısmını geri almayı hedefledi. Suriye Muhaberatı aşiretleri desteklerken İran destekli kişilerin de işin için de olduğu ve ayaklanmanın maddi boyutunu İran’ın karşıladığı anlaşıldı.

ABD askerinin olmadığı bölgelerde PYD/PKK (YPG) terör örgütü militanları düzensiz aşiret grupları karşısında pek de direnemedi ve bazı kasabaların kontrolünü kaybetti. Bu durum ABD askeri desteği gelene kadar devam etti. Rusya, terör örgütüyle Şam yönetiminin arasını bulmaya çalıştı, sonuç alamadı.

ABD ise bu durumu yine bölgesel gelişmeleri göz önünde bulundurarak bir fırsata çevirmeye çalışıyor. İran’ın aşiretlere desteğini fırsat olarak gören ABD, Filistin’de HAMAS’a, Lübnan’da Hizbullah’a karşı yaptığı gibi Suriye’de bu aşiretler ve Şam yönetimine karşı İran desteğini bahane ederek “terörist” muamelesinde bulunmayı deneyecektir. Algıyı tutturabilirlerse de İran’la ilişkili her grup terör grubu olarak tanıtacak ve Filistin’deki savaşın bütün bölgeye yayılması hedeflenecek.

Savaşla beraber bölgedeki devlet otoriteleri sarsılacak ve devletleştirilmeye çalışılan terör örgütleriyle beraber, İsrail’in işgal etmeyi hayal ettiği toprakları işgal edebilmesinin zemini oluşturulacak. Mezhep ve etnik ayrılıkların da artması hedeflenerek bölgemizin her anlamda istikrarlı bir istikrarsızlığa sürüklenmesi sağlanacak.

İşte bu kapsamda bölgemiz kelime anlamı itibariyle Deyr-i Zor’a yani idere edilmesi zor olan bir bölgeye dönüşebilir.

Burada detaylarına girmeyeceğimiz Kerkük’te Türk nüfusunun yok sayılarak, PKK’ya yakın vali atamaları da bu projenin bir parçasıdır.

Bu art niyetli senaryoyu engellemenin yolu ise Ankara-Şam ilişkilerinin normalleşmesi, merkezi hükümetlerin stratejik ortaklıklar geliştirmesidir. Temennimiz bölgenin Deyr-i Zor değil, Deyr-i Nizam yani istikrarın evi olmasıdır.

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU