Filistin davasının yeni bir sembole mi ihtiyacı var?

Fotoğraf: AA

Çoğu ulusal kurtuluş deneyiminde, insanların çoğunluğunun özgürlük ve bağımsızlığa ulaşmak için etrafında toplandığı siyasi bir sembol her zaman vardı. Tıpkı Nelson Mandela'nın Filistin deneyimine en yakın deneyim olan Güney Afrika'daki ırkçı yerleşimci sömürgecilik deneyiminin sembolü olması gibi. Mandela, halkının kurtuluş ve apartheid sistemine son verme mücadelesinin cisim bulmuş haliydi. Bu durumda Filistin davası için de aynı soru sorulmalı: Yeni bir sembole ihtiyaç mı var?

Geçmişte Filistin davası, hatalarına rağmen ister silahlı ister siyasi olsun, Filistin mücadelesinin çeşitli biçimlerinin ulusal ve uluslararası alanda cisim bulmuş hali olan büyük sembolü Yaser Arafat'ı tanıdı. O, Filistin Kurtuluş Örgütü'nün (FKÖ) onlarca yıldır silahlı mücadele yolunda liderliğini yapma cesaretini taşıyan semboldü. Aynı zamanda Madrid müzakerelerine katıldığında, Oslo Anlaşmalarını imzaladığında ve İsrail'i tanıdığında ve İsrail de FKÖ’yü Filistin halkının tek meşru temsilcisi olarak tanıdığında, barışçıl bir siyasi sürece geçiş yapma cesaretini göstermişti.

Kuşkusuz, “Oslo sonrası” süreç pek çok başarısızlıkla dolu ve bunların çoğundan, yerleşim yerleri inşa ederek ve buraya yerleşimcileri yerleştirerek iki devletli çözümü ortadan kaldıran İsrail sorumlu. Öte yandan örgüt de bir otoriteye dönüştü ve Filistin arenası Fetih ile Hamas arasındaki “menfur bölünmeye” sahne oldu. Geniş bir destekçi kitlesine sahip, muhalifleri ile anlaşmazlıklarında kimseyi “dönüşü olmayan” yola sürüklememeyi bir çıta olarak belirlemiş olan Filistin’in sembolü Yaser Arafat’ın bu dünyadan ayrılarak, yurt içindeki ve dışındaki sahneden çekilmesiyle bölünme kalıcı hale geldi.

Oslo'nun başarısız olmasının ardından Filistin davası, bu Otoritenin bazı görünümlerini koruyan lakin pratikte işgalci otoritenin tahakkümünün gölgesinde Filistin topraklarını yönetemeyen yeni Başkan Mahmud Abbas'ın öne çıktığı farklı bir aşamaya girdi.

FKÖ'nün manevi ve siyasi gerilemesi, Filistin Otoritesi’nin meşruiyetinin azalması ve özerk bölgeler üzerindeki kontrolünü sağlayamaması karşısında, Gazze Hamas'ın ve Batı Şeria'nın büyük bir kısmı da yerleşimcilerin eline geçti. Hamas, Filistin halkı ve Arap- İslam kamuoyunun bir bölümünün içindeki bir akımı ifade eden semboller ve liderler üretti. İsrail'in suikast düzenlediği Şeyh Ahmed Yasin, “İslami” Filistin direnişinin sembollerinden biriydi. Rahmetli İsmail Heniyye de kendisinin suikasta uğraması, oğulları ile torunlarının birkaçının öldürülmesinden sonra bu örgütün simgelerinden biri haline geldi. Yahya el-Sinvar ve Ebu Ubeyde, Arap ve İslam kamuoyunun ciddi bir bölümünü etkiliyor. İsrail savaş makinesi karşısında cesaretin, kararlılığın ve fedakarlığın sembolleri olarak kabul ediliyorlar.

Hamas, Filistin davasına semboller ve şehitler sunsa da bunlar Filistin davasının kolektif sembolleri olamadılar. Çünkü onlar davayı doktrinsel dini boyuta indirgeyip, adil insani ve hukuki boyuttan uzaklaştılar. Dini ideolojik yapılarının Siyonist dini ideolojik yapıya karşı bir duvar oluşturmaya katkıda bulunduğu ve İsrail'de seçkinlere ve topluma hâkim olan başka bir dini proje ile mücadele ettiği doğru. Ancak bu, “İslami direniş” sembolizmini, Arafat ve FKÖ gibi kapsamlı bir ulusal sembolizm haline getiremedi. Hamas daha ziyade, kendi yönetim ve idare modeline değil, direniş ve kararlılık tarzına hayran olan dış kamuoyunun bir kısmı ile birlikte, bir örgütün ve destekçilerinin sembolü olarak kaldı.

Filistin davasına uygulanan uluslararası izolasyonu kıran FKÖ ve Arafat'ın sembolizmiydi. Bu sayede örgüt, dünyanın birçok başkentinde ofisler açtı, çeşitli ülke ve kültürlerden Filistin davasına destek veren destekçileri kendine çekti. Aynı zamanda İsrail toplumuna sızmayı başardı ve içindeki bazı hareketlerin de desteğini kazandı. O, dünyanın her yerinden sempatizanları kendine çekebilecek, muhalifleri etkisiz hale getirebilecek sivil, insani bir söylemin sahibiydi.

Geriye şu soru kalıyor; Filistin davasının yeni bir sembole ve sisteme mi ihtiyacı var? Cevap evet. Filistin davasının, tutukluluğu (22 yıl) Nelson Mandela'nın uzun yıllar süren tutukluluğunu (27 yıl) hatırlatan Mervan Barguti modeline daha yakın yeni bir sembole ihtiyacı var. Barguti, aynı zamanda tüm dünyanın etkileşim içinde olduğu liberal ve sivil bir siyasi doktrini de benimsiyor. Sömürgeci güçler başlangıçta bu doktrini reddetseler bile, doğu ve batıdaki tüm ulusal kurtuluş deneyimlerinde olduğu gibi, sonunda bunu kabul etmek zorunda kaldılar. Barguti aynı zamanda Batı Şeria'daki Fetih hareketinin eski sekreteri ve Yasama Konseyi'nin eski temsilcisi olarak FKÖ’nün ana akımı içinden gelen bir isim.

Rehine takası anlaşması başarılı olur ve Mervan Barguti özgürlüğüne kavuşur, Filistin davasının, bağımsız bir Filistin devleti inşa etmek gibi daha büyük bir amaç uğruna birçok kişisel ve ulusal acıyı tolere edebilen, bunların üstesinden gelebilen bir "Mandela"ya ihtiyacı olduğunu anlarsa, o zaman başarılı olacaktır.

Cezaevinden çıkması halinde, Barguti modeli kartı doğru bir şekilde kullanılırsa, Filistin davasına, yurt içinde ve yurt dışında uluslararası varlığını ve meşruiyetini güçlendirecek yeni bir güç faktörü katabilir. Filistin evindeki pek çok yarayı iyileştirebilir, bölünmeleri bitirebilir.

 

Şarkul Avsat

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU