Biden itiraf etti: Suudi Arabistan haklıydı

Fotoğraf: AP

ABD Başkanı Joe Biden yönetimi, Suudi Arabistan'a yıllardır uygulanan saldırı amaçlı silah satışı yasağının kaldırılması adımını, ABD'nin Yemen'deki Husilere yönelik askeri operasyonlarını durdurma yönündeki baskısına yanıt vermesinin ardından Riyad’ın ödüllendirilmesi olarak izah etti.

Biden yönetiminin 2021 başında aldığı yasak kararı, Suudi Arabistan'ın Yemen'de yürüttüğü ve Washington'un "büyük bir insani felakete yol açtığını" düşündüğü ortak askeri harekata karşı sert bir duruştu. Karar aynı zamanda Amerikan dış politikasında insan hakları ilkelerine öncelik veren büyük bir stratejik değişim yaratmayı amaçlayan yeni seçilen Demokrat Başkan tarafından alınan ilk kararlar arasında yer almıştı. Ancak bugün askeri harekatı durdurduğu için Riyad'ı kutlamanın eşlik ettiği yasağı kaldırma kararının, ABD'nin giderek Husilerle neredeyse açık bir çatışmaya girdiği bir zamana denk gelmesi ilginç!!

Bu paradoks sanki, Arap ülkelerinin -özellikle de Suudi Arabistan ve BAE'nin- Husilerle mücadelelerinde başından beri haklı olduklarının ve Husilere karşı acil sert tavır alma yönündeki ısrarlı çağrılarının doğru olduğunun geç bir itirafını içeriyor. Bu bağlam, satış yasağının kaldırılması kararını Suudi Arabistan açısından bir kazanç haline getirmekle kalmıyor, aynı zamanda Washington'un Yemen ve Husilere yönelik stratejisinin Amerikan caydırıcılığının zayıflamasına ve bölgedeki prestijinin gerilemesine de yol açan başarısızlığına dair örtülü bir itiraf da sunuyor.

Kritik seçim haftaları döneminde Washington'da bu kararı Biden yönetiminin dış politikası açısından bir zafer ve Suudi Arabistan üzerindeki baskısının başarısı olarak gösterme arzusu var. Yönetim belki de yaptığının hesaplı bir siyasi propaganda hamlesi olduğuna bahse giriyor olabilir. Böylece yakın gelecekte Riyad ile anlaşmalar yapmak zorunda kalmadan ve bunun seçim kampanyalarında kendisine karşı kullanılması riskine girmeden, Ortadoğu'da önemli bir müttefiki üzerindeki baskının başarısının propagandasını yapmak ile yetinecek. Zira herhangi bir silah satışının hâlâ Suudi Arabistan da dahil olmak üzere birçok ülkeyle yapılan askeri anlaşmalara ciddi bir muhalefetin olduğu Kongre’nin onayına ihtiyacı var.

Ancak anlaşma yapılmadan da olsa yasağın kaldırılmasına yönelik atılan adımın aslında ABD'nin Yemen'e yaklaşımının başarısızlığını, Ulusal Güvenlik Danışmanı Jake Sullivan'ın bize söylediğine göre bölgenin onlarca yıldır en sakin günlerini yaşamasını sağlayan ABD'nin Ortadoğu politikasının genel olarak iflasını yansıttığını göz ardı etmek zor. ABD'nin yatıştırmaya çalıştığı bir çatışmaya müdahalesini gerçeklikle hiçbir ilgisi olmayan nedenlerle genişletmesi, daha önce eleştirdiği icraatların aynısını uygulaması, dış politikadaki başarı öyküsünü bu açıdan kuşkusuz zorlaştıracaktır.

Bu bağlamda, Krallığa silah satışı yasağının kaldırılmasının, Washington'un İsrail'e 3,5 milyar dolarlık yabancı askeri finansman tahsisatını serbest bırakma kararıyla aynı zamana denk gelmesi dikkat çekici. Bu, nisan ayında bir yasa ile onaylanan ve değeri 14,1 milyar dolar olan tahsisatlar kapsamında yer alıyor.

İsrail'in bu finansmanı gelecekteki anlaşmaları ve birkaç yıldan önce teslim edilemeyecek sistemleri satın almak için kullanacağı doğru. Ancak İsrail ve Suudi Arabistan'a yönelik atılan iki adımın eşzamanlılığı, Washington'un, şiddetlenen Gazze savaşı ve bunun yol açacağı tüm ciddi stratejik etkiler ile birlikte Ortadoğu'da daha geniş bir savaşa dönüşme olasılığı ortasında, bölgedeki müttefiklerine güvence verme yönündeki çaresiz girişimini yansıtıyor.

ABD'nin bölgedeki müttefiklerine “kur yapan” bu kararları, Washington'un Suudi Arabistan'ın Ortadoğu'daki ortak stratejik önceliklere ilişkin açık ve tutarlı bir Amerikan vizyonunun varlığına duyulan güven eksikliğinin bir sonucu olarak, Çin üzerinden İran ile asgari düzeyde anlaşma yapmayı seçtiğini kaçınılmaz olarak fark etmesinden sonra geldi. Daha önce Suudi Arabistan Krallığı Washington ve diğer ortaklarıyla bu tür düzenlemeler arayışında iken, Riyad'ın Kızıldeniz bölgesinde Washington’un hızla yöneldiği son güvenlik düzenlemelerine mesafeli durması da ABD'nin gözünden kaçmadı.

Binyamin Netanyahu hükümeti ile Beyaz Saray arasında stratejik risklerin değerlendirilmesinde görülen büyük fikir ayrılığının gölgesinde, Biden yönetimi, İsrail üzerinde etkili olma gücünün iki ülke ilişki tarihinde benzeri görülmemiş bir şekilde azaldığını da kesin bir şekilde fark etti.

Dolayısıyla Biden yönetimi, her ne kadar önerilen çareler hâlâ politikalarını süsleme amaçlı olsa da, Ortadoğu politikasının kötü sonuçlarını dolaylı olarak kabul ederek iyi yapıyor. Hassas bir seçim yılında mevcut yönetimin kendisinden sonra geleceklere dersler bırakması önemli. Şimdi olduğu gibi geç ve örtülü olmasına rağmen itirafların gelmesi de Ortadoğu olarak bizim için önemli.

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

 

 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU