Bütün yönetimler kötü mü?

Celalettin Can, Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: Reuters

Bütün yönetimler kötüdür.

Demokrasi de bir yönetim biçimi olarak kötüdür.

Neden dersiniz?

Neden olarak, halka rağmen kararcılıkta ısrar, statünün cazibesine kapılma, kirli denebilecek ekonomik, sosyal, siyasal yönlendirmeler, güç ve iktidarcı siyasetin bir şekilde bütün yönetimlere bulaşık olmasını ve diğerlerini sıralayabiliriz.   

Bu musibetler demokrasilere de bulaşıktır.

Ancak “kötülerin en iyisine” şimdilik demokrasi deniyor.

...

Peki, meselenin esası nedir?  

Demokratikleşmenin bir süreç olduğunun benimsenmesidir.

Toplumun, halkın ve yurttaşların demokratik sürecin aktif öznesi, dinamiği ve katılımcısı olmasıdır.

Bu olmadığı, hatta eksik olduğu takdirde, demokratik değerler çerçevesinde rejimin adı demokrasi de olsa, o rejimin demokrasi olmadığına dair toplumsal süreç içinde artan ölçüde itiraz edilecektir.

Bu itiraz meşrudur.

...

İşte Batı Avrupa...

En gelişmiş demokrasinin merkezi olarak kabul edilen Batı Avrupa'da onca yaşanmışlığa, deneyime, olanağa karşın, sağ, üstelik faşizan sağ yükselişe geçiyor.

Seçimlere katılım oranı artan ölçüde düşüyor.

Yine soralım, neden dersiniz?

Yurttaşlar kendilerini siyasi sistemin öznesi olarak görmeyince, daha ileri gidelim, hatta kendilerini siyasi sistemin vazgeçilmez bir öznesi olarak görmeyince, bu ruh hali içinde kendilerine gereken önem verilmediğini hissettikçe, rejime bağlılıkları bir yana, önem verilme ihtiyaçları başka bir yana düşüyor.

Bu yönlü ayrışma büyüdüğü oranda, bir nokta geliyor yurttaşların nezdinde seçimlerin kimin kazanacağının pek bir değeri de kalmıyor.

...

Demokrasi doğru bir yönetimin, dolayısıyla doğru kararların garantisi değildir.

Doğru bir yönetimin ve doğru kararların temel unsurları, doğru bilgilerdir, toplum ve halk katılımına ve yurttaşlık haklarına verilen önemdir.

İnsan önemsenmek ister.

Halk hakları üzerinde söz ve karar sahibi olarak önemsenmek ister.

Önemsemeyen önemsenmez.

Gerisi siyaset demogoglarının yanıltıcı söylemleri, tek kelimeyle yalanlarıdır.  

Bu İstanbul’da da böyledir, Dersim'de de, dünyanın en şaşalı kent merkezlerinde de...

Sonuç olarak diyebiliriz ki bütün demokrasilerin ana kritik noktası, bireyden topluma “Biz de bu sürecin hakları olan, haklarına sahip çıkma yeteneğine sahip aktif öznesiyiz” düşüncesinde olması, bu düşüncenin toplum, halk ve yurttaşlarda içselleşmesi, sürekliliğinin soğumamasıdır.

İçsellik bozulur ve sürekliliği soğursa, hiç şüphemiz olmasın, her şey zaman meselesi, o sistem kaçınılmaz olarak çöker.

...

Amerika'da Trump’ın kaybedişi sonrasını hatırlayalım.

Trump “hile yapıldı, oyları çaldılar” dedi, bir belge, bir kanıt göstermedi.

Trump’a inandılar, taraftarları Senato’yu işgal ettiler.

Evet... Kritik olan Trump'ın “hile var, bundan kaybettim” demesiydi.

Kimse kanıt vs. aramadı. Trump delil göstermiyor, halk hile yapıldığına inanmak istiyor.

Demek ki bir sorun var.

Rejim inanılırlığını kaybetmiş.

Eskiden sorulurdu: Delilin ne?

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

 

 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU