Kayyum atanması yerel yönetimin reddidir!

Celalettin Can, Independent Türkçe için yazdı

Düşünelim bir... Belediye Başkanı seçimi kazanmış, mahkeme kararı olmadan iktidar görevden alıyor.

Gerçek bir hak ihlali...

Bu, yerel yönetimler meselesi değil sadece...

‘Burnunuzu sürteceğiz, kayyumu istemiyorsanız, AK Parti'li belediye başkanı ve meclis üyelerini seçin’ demek oluyor bu.

...

İngiltere'de Anayasa yok, teamüller var. Kanun yok, ama engelleme de yok, teamüller uygulanıyor.

Türkiye Cumhuriyeti Devleti, kanun devleti. Ama yasal boşluklardan yararlanıp kanunlar uygulanmıyor. Boşluk yoksa kanun uygulanmıyor.

Neden böyle davranılıyor? 

Çıkarları bunu gerektiriyor da ondan!

Neden kanun dışılığına cüret ediliyor?

Yaptıkları yanlarına kar olarak kalıyor, hesap sorulamayacağını biliyorlar da ondan!

Anayasa Mahkemesi en son merci ve kararları bağlayıcı.

Ancak bir alt mahkeme, Anayasa Mahkemesi kararlarını uygulamama hakkını kendinde görebiliyor.

Neden dersiniz?

Cevabı çok basit, yukarıda ifade edildi... Yaptığı yanında kalıyor, hesap sorulamayacağı biliniyor...

Cumhurbaşkanlığından doğru, Anayasa Mahkemesinin etkisiz kılma tutumunun bir siyasi tercih olduğunu biliniyor.

Kendilerini engelleyecek bir siyasi otorite, bir iktidar erki olmadığını, aksine teşvik edildikleri yaşanarak biliniyor. 

Gerçekten de caydırıcı bir siyasi erk, bir otorite olmadığı yaşanarak biliniyor.

Bu rahatlıkla alt mahkeme, Anayasa Mahkemesi kararı ile ilgili ‘uygulamıyorum’ diyebiliyor.

İsrail’de Gazze savaşı var. Netanyahu savaş ortamından yararlanarak Anayasa’nın işini zorlaştıran maddelerini değiştirmek istedi. Değiştiremedi. Mahkeme, hâkimlerin yetkilerinin sınırlandırılması ile ilgiliydi. Halk direndi. Netanyahu geri adım atmak zorunda kaldı.   

...

Mesela Türkiye'de Kürt meselesi var. Çözümü en iyimser bir tutumla en az bir 15 yıl sürer. Ülkenin ve toplumsal halk kesimlerinin güncel yaşamı ve geleceği bakımından son derece hayati olan bu bir meseleyi gelinen noktada objektif bir yaklaşımla çözüm usullerini özgürce tartışamıyoruz bile...

Cumhurbaşkanlığı Dairesi var. Herhangi bir kanun çıkarılacaksa talimat veriliyor, kanun tasarısı hemen hazırlanıyor.  Zaman kaybı sıfır. Cumhurbaşkanı hemen imzalıyor, meclise gönderiliyor. Muhalefet her ne derse desin, bir şeyler söylemesine denebilir ki fırsat dahi verilmeden, meclis çoğunluğuna dayanarak kanun çıkarılıyor.

Mesela çok önemli bir yasa olan İmar Yasası böyle çıktı. Mimar Mühendisler Odasına dahi sorulmadan çıkarıldı.

İktidarın elinde yerel yönetimleri kontrol altına almak için politika olarak Kayyum silahı var, onu kullanıyor.

...

Mesela Hakkâri Belediye Başkanı’nın durumu...

Yetkili kurul (YSK) “seçilebilir” demiş. Aradan aylar geçmiş, ne bir karar, ne bir engelleme girişimi olmuş.

Seçilmiş ama seçilir seçilmez yıllardır devam eden bir davadan dolayı hemen görevden alınmış. İstinaf mahkemesi, Yargıtay, Anayasa Mahkemesi... Hepsi atlanarak karar verilmiş.

Görünen mevcut haliyle Türkiye Cumhuriyeti Devleti kanun devleti bile değil...

Hakkâri Belediye Başkanı olayında, iktidar “dolanarak” bile iş bitirmiyor. Doğrudan kanunu çiğniyor.

Neden?

Denetim-denge mekanizması yok. 

Her şey bir yana, direnecek mekanizma kalmadı.

“Elinizde çekiç varsa, bütün problemler size çivi gibi görünür.”

Bu!

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

 

 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU