3. Dünya Savaşı tartışmaları önceleri esasen ciddi bir metafor iken, artık her an kopabilecek bir küresel felaket senaryosu olarak dünya kamuoyunda her zamankinden fazla konuşulmaya başlandı. Bunda tabii ki, Rusya-Ukrayna Savaşı’nın yol açtığı büyük gerilimin, İsrail Filistin çatışmasının bütün Ortadoğu'ya sıçrama ihtimalinin son günlerde hız kazanmaya başlamasının önemli payı var. Peki, 3. Dünya Savaşı’nın metafor olarak konuşulmaya başlamasına ilişkin geçmişten bir örnek vermek gerekirse, nereye bakabiliriz? Hiç kuşkusuz cevap; Kore Yarımadasında gerçekleşen Kore Savaşı (25 Haziran 1950-27 Temmuz 1953).
Bu savaşta ikisi doğrudan olmak üzere (ABD-Çin) üç süper güç bir yarımadanın kontrolü için kıyasıya savaştı. SSCB resmen olmasa da perde arkasında lojistik olarak Kuzey Kore'ye ciddi bir destek verdi. Çin Halk Cumhuriyeti ise Kuzey Kore'nin yanında savaşan en büyük askeri güçtü. Bu komünist askeri koalisyonun karşısında ise Güney Kore, ABD ve Birleşik Milletler Komutanlığı’ndan müteşekkil geniş bir Batılı kapitalist koalisyon yer alıyordu. Bu geniş Batı koalisyonuna Türk ordusunun sağladığı katkı ve savaşta göstermiş olduğu olağanüstü başarılar konuşuluyor. Türk ordusu yüzlerce şehit verdiği bu savaşta ödediği bedel neticesinde NATO'ya girmeyi başardı. Elbette ki zor yıllardı ve savaşın devam ettiği süre boyunca global dünya kamuoyu, yeniden bir dünya savaşı ihtimaliyle, korku dolu yıllar geçirdi. Savaşın ilk yılında özellikle Avrupa ve ABD basınında, Kore yarımadasındaki savaşın, ABD, Çin ve SSCB arasında geniş ölçekli bir dünya savaşına evrilmesine ramak kaldığı açıkça ifade ediliyordu. Hatta ABD merkezli CBS News savaş muhabiri Bill Downs, 1951 yılında, köşesinde şu cümleleri yazmıştı: “Bana göre cevap şu: Evet, Kore, III. Dünya Savaşı’nın başlangıcıdır.” Ama nihayetinde Bill Downs ve benzerlerinin umduğu olmadı ve Kore Yarımadası ikiye bölündü. Ben esasen Rusya-Ukrayna Savaşı'nın akıbetinin de Kore Savaşı’ndan çok farklı olacağını düşünmüyorum. İsrail ise kazandığını sandığı savaşta aslında her geçen gün dünya kamuoyunun ve insanlık vicdanının nezdinde kaybediyor.
Türkiye Cumhuriyeti'nin hem Rusya-Ukrayna Savaşı'nda hem de Filistin-İsrail çatışmasındaki itidalli, arabuluculuğa açık ve insani tavrı dünya kamuoyu tarafından takdirle karşılanıyor. Çünkü bizim ülke ve devlet olarak yeni bir Dünya Savaşı'nın yol açabileceği felaketin, muhtemel bir dünya geneli savaşta nükleer silahların ve bazı kitle imha silahlarının kullanılması ihtimalinden ötürü daha öncekilerden katbekat korkunç bir trajediye yol açabileceğine ilişkin ciddi farkındalığımız söz konusu. Bu farkındalığın Dünya genelinde oluşması her zamankinden fazla önem taşıyor. Özellikle de medya kuruluşlarına, tüm siyasi partilere ve toplumlara liderlik etme iddiasında bulunan politikacılara büyük görev düşüyor. Zira insanlığın önünde tabiri caizse ‘savaşın ve barışın turnusol kâğıdı’ misali duran bu süreç oldukça belirsiz ve tehlikeli bir gelecek ihtimalini de göz önünde bulundurmayı gerektiriyor. Nihayetinde olumsuz bütün gelişmelere rağmen insanlığın 3. Dünya Savaşı tehlikesini tarihe gömerek boşa çıkaracağını düşünüyorum.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish