Yeni sanatçılar, gencecik müzisyenlerin kurduğu gruplar ve dumanı üstünde taptaze şarkılar keşfetmeyi çok severim. Gizli bir cevherle tanışmak, hatta bazen geç de olsa, günümü şenlendirir, en basit anlatımıyla hayatımı güzelleştirir.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Deniz Taşar'la Spotify'ın haftalık önerileri sayesinde tanıştım. Her gün saatlerce kullandığım müzik uygulaması beni gayet iyi tanımış olsa gerek, "Seni Deniz'le tanıştırayım Nazlı, kaçırmayasın" der gibi The Unfold'u sürdü önüme. Anında etkilendim. İki dakika bir saniyelik o kısacık şarkı avcuna aldı beni. Bir kere dinlemek yetmedi tabii, tekrar tekrar dinledim, dinledikçe daha çok sevdim. Eğer Deniz Taşar'ı daha önce hiç dinlemediyseniz, umarım bu yazı vesilesiyle ben de bir elçi olurum.
Eh madem elçilik görevini üstlenmeye niyetlendim, güzel haberi de vereyim: Deniz Taşar'ın yepyeni albümü OVERFLOWING, 24 Mayıs'ta dinleyiciyle buluştu. 27 dakikalık muhteşem bir yolculuk gibi albüm. Tekrar tekrar çıkmak istediğiniz bir yolculuk, yeniden yaşamak isteyeceğiniz bir deneyim gibi.
"Dinlemek isteyeceğim gibi bir albüm yaptım"
"Bu albüm son iki senenin ürünü diyebilirim net bir zaman aralığı vermem gerekirse" diyor Deniz Taşar ve ekliyor:
Tabii ki içinde çok daha eskilere dair fikir, his ve eskizler illa ki barındırıyor ama bilinçli olarak böyle bir zaman diliminde yazıldı ve son bir senede de prodüktörüm Babis'le üzerinde yoğun bir tempoyla çalıştık.
Sonra da "Dinlemek isteyeceği gibi bir albüm yaptığını" anlatıyor:
Benim dinlemeyi en çok sevdiğim işler, bir sonraki parçayı kestiremediğim, beni tamamen kendi yarattığı dünyaya çeken albümler. Bir sanatçıyı aralıksız ve kendi tasarladığı sıralama, hissiyat ve hikayede tanıyor, dinliyor, yaşıyor olmak çok büyük bir haz veriyor bana.
Deniz, "bir strateji gütmeden, trendleri takip etmeden, sadece içinden geldiği gibi" bir albüm kaydettiğini söylüyor ve "Ortaya bu çıktı" diyor:
Birçok başka yerden beslenen, birçok farklı duygu durumumu resmeden, eklektik ve umuyorum ki evrensel, bir yandan da çok kişisel bir albüm. Çoğu parçayı piyano başında veya hazırladığım demoların üzerine doğaçlayarak yazdım. İlk kez bu kadar tekil ve yetkin bir şarkı yazımı süreci yaşadım diyebilirim. Ve yine ilk kez müziğimde benden, ağaçları izleyerek oturduğum salonumdan birebir çıkarttığım sesleri dinliyorsunuz.
Deniz Taşar'ın albümü OVERFLOWING en basit tabirle akıyor. Öyle bir akıyor ki şarkıların bir an Türkçe bir an İngilizce olması sizde hiçbir duraksama, tereddüt ya da yadırgama yaratmıyor.
"Şarkının ihtiyacı olduğunu hissettiğim bir yol izliyorum"
"İki dile de yatkın hissediyorum ve ikisiyle çok farklı hisler ve sesler yakaladığımı düşünüyorum" diyor Deniz.
Dolayısıyla şimdi şu dilde yazacağım gibi kararlar yerine içimden geldiği ve o şarkının ihtiyacı olduğunu hissettiğim şekilde bir yol izliyorum. Bazen Türkçe, bazen İngilizce, bazen de bir bir aradalık şeklinde sonuçlar çıkıyor.
Albümün ilk konseri 30 Mayıs'ta Babylon'da gerçekleşti. Deniz Taşar, "Konser hayallerimin de ötesindeydi" diyor ve sahneye uzun bir ara verdiğini hatırlatarak ekliyor:
Zaten çok büyük bir özlem vardı içimde. Bu, yeni müziklerin heyecanıyla birleşince bir patlama etkisi yarattı. Albümü hazırlarken de hep sahnede ekibimle bu parçaların nasıl bir hal alacağını hayal edip sabırsızlanıyordum, tabii ki onlar da hiç hayal kırıklığına uğratmadı.
Konser günü seyirciyi albümdekinden de geniş spektrumda bir müziğin beklediğini söyleyen Talar, "Tüm projelerimden işleri de yeni albümümle harmanladığımız, her müzisyenin ustalıklarını çaldıkları sololarla doyasıya izlediğimiz, yer yer caz, yer yer pop, bazen çok sessiz bazen bağır çağır parçalarla dinamik bir anlatımda ilerleyen, dinleyiciyle çok güzel bir enerji yakaladığımıza inandığım bir konserdi" diyor.
Su gibi aktı.
Deniz Taşar müzikle dolu bir evde büyümüş. Yeteneğinin de ailesinden geldiğini söylüyor alçakgönüllülükle. "Benden önce profesyonel olarak şarkı söyleyen biri yok ama sesi güzel bir babaanne ve anneanne varmış" diyor ve "Onlarla birlikte şarkı söyleyebilmiş olmak isterdim" diye ekliyor.
Kuzenler müzisyen, annemin kulağı çok kuvvetli, babamın müzik zevki harika… Herkesten bir şeyler gelmiş bence. Ama yetenekten daha önemlisi bana bu alanı açmış olmaları diye düşünüyorum, üzerine gidilmeyince yeteneğin çok da bir anlamı yok bence.
Bu yetenekli kadının çocukluğunu merak ediyorum, elimde değil. "Bu çok farklı şekillerde ve yaklaşımlarda anlatılabilir sanki ama bakalım şu an benden neler çıkacak" diyor ve başlıyor anlatmaya:
Mutlu ve huzurlu bir ev, arkadaş gibi, çok eğlenceli ama doğru yerlerde disiplinini de çok güzel veren, birbirini çok seven bir anne babanın tek çocuğuyum.
"Müziğe ve resme ilgim hep her şeyden daha fazlaydı"
"Tüm ilgi üzerimde" diyerek devam ediyor:
Gittiğim ilk ilkokulda çok başarılı olduğum için daha iyi bir okula geçiyorum sınavla ve orada sıradan bir öğrenci olma durumuyla tanışıyorum. Hırslı, sert ve sağlam bir eğitimle, lise sınavlarına yarışa hazırlanır gibi hazırlanılan ama bir yandan da çok eğlenceli ve harika bir kampüsün içerisinde, güzel arkadaşlıklarla geçen okul hayatıma ailemle bol bol gezmek, görmek, piyano dersleri, sinema sevgisi, resim tutkusu ekleniyor erken yaşta.
Her zaman yetenekli bulunan bir çocuk olduğunu söyleyen Taşar, "O yaşlarda da müziğe ve resme ilgim hep her şeyden daha fazlaydı" diyor. Çocukluğunda hayal ettiği mesleğin önce çizgi film, hemen sonrasında da film yönetmenliği olduğunu söylüyor.
Sadece sanatın farklı kollarına değil spora karşı da ilgili. "Futbol, basketbol ve tenis oynardım. Kayak ve yüzme en sevdiğim sporlardı" diyor:
Yazlarımın neredeyse tamamını suyun altında takla atarak geçirirdim.
Hem çok korunaklı hem de epey vizyonlu bir çocukluğu olduğunu düşünen Deniz, "Kesinlikle çok şanslı olduğumu düşünüyorum" diye ekliyor:
Kalabalık ev partileri, aileyle kaliteli zaman ve bol aktivitenin yanı sıra çok da yalnız geçirirdim vaktimi. Kendi başıma kaldığım, hayaller kurup oyunlar uydurduğum çok zamanım olurdu ve bunu çok severdim.
"Çok utangaçtım"
Çocukken televizyon izlemeye düşkün olduğunu söylüyor ve o dönemde hayran olduğu sanatçıları bir bir saymaya başlıyor:
Michael Jackson VHS'leri furyamı, Spice Girls çılgınlığı ve Eminem'e duyduğum takıntılı sevgi takip etti. Şarkı söylemeyi hep çok severdim. Dans etmeyi de. Evin sahne gibi hayal ettiğim kısımlarında muhteşem olduğunu düşündüğüm şovlarım olurdu ama bunu pek insan görmezdi. Çok utangaçtım.
Deniz, şarkı söylediğini herkesten gizlemiş. "Liseye kadar şarkı söylediğimi bir sır gibi sakladım" diyor. Annesi ve babası şarkı söylediğini fark edip "Hadi bize bir şeyler söyle" dediğinde çok rahatsız olduğunu itiraf ediyor.
Bir şeyleri vakti geldiğini hissedince yaptım hep, çocukluk biter ve gençlik başlarken içimden yeni bir Deniz versiyonu çıktı. Çocukluk deyince susamadığım gibi, yüzümde beliren koca tebessümü de durduramıyorum.
Deniz Taşar, Türkiye'nin en iyi okullarından Robert Kolej mezunu. Neyse ki kendisine müziği hobi olarak yapmasını önerenler çıkmamış, "Mühendis ol, doktor ol" baskıları yapılmamış hiç ve kendi yolunu bulmasına olanak sunulmuş.
"Robert zaten öğrenciyi kendi yolunu keşfetmeye iten, bir yöne koşullandırmayan bir okul. İçimde keşfettiğim yaratıcı her alanı bana açan en önemli yerlerden biri" diyor.
Ailem de hep benden gönlümden geçeni yapmamı bekledi. Hatta müzik okumamama veya Amerika’ya gidip sanat okumak istemememe çok şaşırmıştı herkes, bunu hatırlıyorum. Bunları niye yapmadığımın net cevapları yok ama su akıp yolunu buluyor.
Deniz Taşar'ın müziği farklı türleri harmanladığı için kendi tanımını merak ediyorum. Acaba onu daha önce hiç dinlememiş birine müziğini nasıl anlatır?
"Caz armonileri ve doğaçlamalarla şekillenen, R&B, neo soul ve hip hop'tan beslenen, değişik vokal tekniklerinin bir arada kullanıldığı özgün, alternatif ve bağımsız, türler arası bir müzik" diye tanımlıyor müziğini Deniz. Ve ekliyor:
Dinlemen lazım.
© The Independentturkish