Ülkemizde şiddet tırmanışa geçmiş durumda ve önlenemiyor.
İnsanların birbirine olan sabır ve tahammüllerinin son derece azaldığı gözlemleniyor.
En küçük bahanelerle başlayan yumruk yumruğa, sonu ölümle biten kavgalar...
Her gün darp edilen kiracılar, dövülen doktorlar, hastanelik olan öğretmenler, birbirini sokak ortasında kurşunlayan insanlar, öldürülen kadınlar, hayvanlara şiddet uygulayanlara dair haberler var.
Peki, toplumdaki saldırganlık ve şiddet artışının nedenleri neler?
İnsanlar artık neden daha fazla şiddete yöneliyor?
Independent Türkçe için psikoterapist Dr. Timur Harzadın ile konuştuk.
Türkiye'de toplumun her kesimine sirayet eden bir şiddet söz konusu. Türkiye'de şiddet neden normalleşiyor?
Şiddetin normalleşmesi, birçok sosyokültürel, ekonomik ve psikolojik faktöre bağlıdır. Türkiye'de şiddet yaygınlaşıyor dersek sanki Türkiye'de yaygınlaşıyor ama başka yerlerde az gibi bir subliminal mesaja sebep olabiliriz.
Şiddetin tüm dünyada yaygınlaşmasının başlıca nedenleri arasında şunları sayabilirim: Medyanın rolüyle başlamak isterim.
Şiddeti istemeyen ve şiddete karşı olan medya, bir taraftan da şiddeti teşvik eden veya şiddeti olağan gösteren içerikleriyle bunun kabul edilebilir bir davranış olarak algılanmasına yol açabiliyor.
Şiddetin sürekli olarak gündemde olması, medyanın ve sosyal medyanın buna çanak tutması bazı bireylerin ve ülkelerin bu davranışları model almasına neden olabiliyor.
Medyada yer alan şiddet görüntüleri ve söylemler, bu davranışların normalleşmesine katkıda bulunabiliyor ve küresel olarak şiddetin yayılmasına sebep olabiliyor.
Ekonomik ve sosyal stres de şiddete etki edebiliyor. Yoksulluk, işsizlik ve ekonomik belirsizlikler, bireylerde stres ve öfkeye neden oluyor ve baş edilemeyen bu duygular şiddete yol açıyor.
Yasal sistemdeki eksiklikler ve cezaların caydırıcı olmaması, eğitim eksikliği gibi unsurlar şiddetin yayılmasında etkili oluyor.
Şiddetin psikolojik nedenlerinin karmaşık ve çok yönlü olduğunu da belirtmek isterim. Ego, madde kullanımı, çocukluk travmaları, stres ve kaygı, kontrol ve güç arzusu, empati eksikliği gibi nedenlerle de şiddet görülüyor diyebilirim.
Günümüzde yaşanan savaş tabloları da bazı psikolojik ve toplumsal dinamikleri tetikleyebiliyor. Çünkü savaş eylemlerine karşı duyulan üzüntü ve öfke, toplumsal düşmanlık ve nefret duygularını artırabiliyor. Bu duygular, bireylerde ve topluluklarda şiddet eğilimlerini besleyebiliyor.
Şiddeti teşvik etmeyen anlayışa dayalı bir söylem geliştirmek, toplumsal barışı ve dayanışmayı destekler.
Bunu sadece politika yapıcılara bırakmamalı ve kendimizi dışarda tutarak psikolojik anlamda bir savunma mekanizması geliştirmemeliyiz.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Hepimizin içinde bir parça şiddet duygusu olduğunu söylemek mümkün mü?
Evet, hepimizin içinde bir parça şiddet duygusu olduğunu söylemek mümkün.
Bu, insan doğasının ve evrimsel geçmişimizin bir parçasıdır. İnsanlar, hayatta kalma ve kendini koruma içgüdüleriyle doğar.
Bu içgüdüler, tehditlere karşı savunma ve saldırganlık davranışlarını içerebilir.
Geçmişte, kaynaklar için rekabet ve savunma, şiddetin bir parçası olarak evrimleşmiştir. Bu davranışlar, günümüzde daha farklı şekillerde ortaya çıkabilir.
Her insan zaman zaman öfke ve hayal kırıklığı yaşar. Bu duygular, kontrol edilmediğinde şiddetli tepkilere dönüşebilir.
Özellikle hayati tehdit altında hissedildiğinde, bireyler kendilerini korumak için saldırgan davranışlar sergileyebilirler.
İnsanların bilinçdışı dürtülerinde saldırganlık ve şiddet eğilimleri sıklıkla bulunur. Bu dürtüler çeşitli sebeplerle tetiklendiğinde ortaya çıkabilir.
Özellikle içsel çatışmalar ve stres, bireylerin agresif davranışlar sergilemesine neden olabilir. Beyindeki bazı kimyasal dengesizlikler, saldırganlık ve şiddet eğilimlerini artırabilir.
Örneğin, düşük serotonin seviyeleri agresif davranışlarla ilişkilendirilmiştir. Örneğin; seri katillerin genellikle serotonin düzeyleri düşüktür.
Şiddet duygusu, insanın doğal ve evrimsel bir parçasıdır. Ancak, bu duygu her zaman fiziksel şiddet olarak ortaya çıkmaz.
Çoğu insan, toplumsal normlar, ahlaki değerler ve kişisel kontrol mekanizmaları sayesinde bu duyguyu baskılar ve kontrol eder.
Bu nedenle, şiddet eğilimlerini fark etmek ve bu eğilimleri yönetmek için eğitim, farkındalık ve destek mekanizmaları geliştirilmelidir.
Bireyler öfke kontrolünü nasıl sağlayabilir?
Bireylerin öfke kontrolünü sağlamak için kullanabilecekleri çeşitli stratejiler ve teknikler var.
Bu tekniklerden bazılarını şu şekilde sıralayabilirim.:
Farkındalık ve kendini tanıma: Hangi durumların veya insanların öfkenizi tetiklediğini belirleyin. Bu farkındalık, öfkeyi önceden tanıyıp kontrol altına almanıza yardımcı olabilir. Duygularınızı kabul edin ve duyguların ismini etiketleyin. Öfkelendiğinizi fark ettiğinizde, bu duyguyu kabul edin ve nedenini anlamaya çalışın. Bu, duygularınızı yönetmek için ilk adımdır.
Nefes alma ve gevşeme teknikleri: Derin nefes alıp vermek, vücudunuzun gevşemesine yardımcı olabilir ve öfkenizin yatışmasına katkı sağlar. Burundan derin nefes alıp ağızdan yavaşça vermeyi deneyin. Kaslarınızı sırayla gevşetmek gibi teknikler kullanarak vücudunuzdaki gerginliği azaltabilirsiniz.
Bilişsel yeniden yapılandırma: Öfkeli anlarda, düşüncelerinizi daha mantıklı ve dengeli bir şekilde yeniden değerlendirin. Örneğin, "Bu durum her zaman böyle olacak" yerine "Bu anlık ve belki de geçici bir durum" gibi. Kendinize pozitif ve sakinleştirici cümleler söyleyin, örneğin "Sakin olmalıyım" veya daha iyisi "Sakin olmayı tercih ediyorum ve seçiyorum" veya "Bu durumla başa çıkabilirim" gibi… Problem çözme becerileri: Öncelikle sorunu nokta atışı bir şekilde belirleyin. Öfkenizi tetikleyen sorunu net bir şekilde tanımlayın ve çözümler üretin. Sorunu çözmek için çeşitli alternatifler düşünün ve en uygun olanı uygulamaya çalışın.
İletişim becerileri: Burada en önemlisi aktif dinlemedir. Öncelikle karşı tarafı anlamaya çalışarak aktif bir şekilde dinleyin. Bu, yanlış anlamaları azaltabilir ve çatışmayı önleyebilir. Duygularınızı ifade ederken "sen" yerine "ben" dili kullanın. Örneğin, "Beni üzdün" yerine "Bu durum beni üzdü" demeniz, karşı tarafın savunmaya geçmesini engelleyebilir.
Fiziksel aktivite: Düzenli fiziksel aktivite, stres ve öfke seviyenizi düşürebilir. Yürüyüş, koşu, yoga veya spor yapmak, enerjinizi olumlu bir şekilde kullanmanıza yardımcı olabilir.
Zaman yönetimi: Programlı çalışma beyindeki açık sekmeleri azaltabilir. Zamanınızı iyi yönetmek, stres ve öfke düzeyinizi azaltabilir. Planlı ve programlı çalışmak, öfkeye yol açabilecek acelecilik ve karmaşayı önler.
Profesyonel destek: Bireysel terapi veya grup terapisi, öfke kontrolünde etkili olabilir. Bir psikolog veya terapist, öfkenizi anlamanıza ve yönetmenize yardımcı olabilir. Benzer sorunları yaşayan insanların bulunduğu destek gruplarına katılmak, öfke kontrolünde yardımcı olabilir.
Hobiler ve ilgi alanları: Yaratıcı aktiviteler öfke ve şiddeti azaltır. Resim yapmak, müzik dinlemek, yazı yazmak gibi yaratıcı aktiviteler, duygusal ifadenin sağlıklı yollarıdır. Meditasyon, doğa yürüyüşleri, kitap okuma gibi aktiviteler, zihinsel ve duygusal gevşeme sağlayabilir.
Empati geliştirme: Kendinizi karşı tarafın yerine koyun. Durumu karşı tarafın gözünden görmeye çalışın. Empati, çatışmaları azaltabilir ve öfkenizi yatıştırabilir.
Psikolojik şiddet fiziksel şiddetten daha fazla görülüyor diyebilir miyiz?
Psikolojik şiddetin fiziksel şiddetten daha fazla görüldüğünü söylemek mümkündür.
Bu durumu açıklayan bazı nedenler ise şunlardır.
Psikolojik şiddet, fiziksel şiddet kadar belirgin olmadığı için daha az fark edilir. Yaralar veya morluklar gibi fiziksel izler bırakmadığı için tanınması zor olabilir.
Psikolojik şiddet, özel ve gizli ortamlarda daha sık gerçekleşir. Bu, mağdurların şiddeti rapor etmesini ve başkalarının durumu fark etmesini zorlaştırır.
Psikolojik şiddet, günlük yaşamda daha yaygındır. Aşağılama, tehdit, manipülasyon, izolasyon gibi davranışlar, iş yerinde, evde, okullarda ve sosyal ortamlarda sıkça görülür.
Eşler arası, ebeveyn-çocuk, arkadaşlık ve iş ilişkilerinde psikolojik şiddet sıkça yaşanır. Bu tür ilişkilerde, güç ve kontrol dinamikleri psikolojik şiddeti tetikleyebilir.
Daha önce de belirttiğim gibi psikolojik şiddet, bazı kültürlerde ve toplumsal normlarda normalleşmiş olabilir.
Eleştiri, aşağılama veya duygusal manipülasyon gibi davranışlar, bazen toplum tarafından kabul edilebilir olarak görülür.
Psikolojik şiddetin zararları hakkında yeterli eğitim ve farkındalık eksikliği, bu tür davranışların daha fazla görülmesine yol açabilir. Fiziksel şiddet içeren ilişkilerde, genellikle öncesinde psikolojik şiddet yaşanır.
Psikolojik şiddet zamanla çoğalır ve fiziksel şiddete dönüşebilir. Psikolojik şiddet, uzun vadeli duygusal ve zihinsel sağlık sorunlarına yol açabilir.
Depresyon, anksiyete, düşük benlik saygısı ve travma sonrası stres bozukluğu gibi sorunlar, psikolojik şiddetin sonuçları olabilir.
Psikolojik şiddet genellikle yavaş yavaş ve sinsi bir şekilde ilerler. Bu da mağdurların durumu fark etmesini zorlaştırabilir.
Şiddeti en aza indirmek veya ortadan kaldırabilmek ve küresel şiddeti önlemede çözüm için neler yapmalıyız?
Şiddeti en aza indirmek veya ortadan kaldırmak için devlet destekli danışmanlık merkezleri gibi merkezleri açmak önemli bir rol oynayabilir.
Ancak bu yaklaşım tek başına yeterli olmaz. Toplumsal şiddeti önlemek için çok yönlü bir yaklaşım gereklidir. Bu konuda şu önerilerde bulunabilirim:
Psikoloji eğitimleri ve farkındalık: Toplumun farkındalığını artırmak için şiddetin zararları ve etkileri hakkında psikoloji eğitim programları düzenlenmelidir. Burada içerik olarak şiddetin psikolojik, sosyal, ekonomik ve tarihsel kökenleri hakkında eğitim verilmelidir. Evlilik öncesi kadın ve erkeğe evlilik ve sağlıklı çocuk yetiştirmekle ilgili eğitim verilmelidir.
Erken müdahale ve destek hizmetleri: Şiddet eğilimleri olan bireylere ve ailelere erken müdahale ve destek hizmetleri sağlanmalıdır. Ruh sağlığı hizmetlerine ve danışmanlık hizmetlerine daha kolay ve hızlı erişim sağlanmalıdır.
Yasal düzenlemeler ve uygulama: Şiddeti önlemek için etkili yasal düzenlemeler yapılmalı ve bu düzenlemeler etkin bir şekilde uygulanmalıdır. Mağdurlara destek ve koruma sağlayan yasal sistemler güçlendirilmelidir. Ayrıca bu tarz davaların mahkemelerde daha hızlı ilerlemesi sağlanmalıdır.
Alternatif çatışma çözüm yolları: Şiddet yerine alternatif çatışma çözüm yolları teşvik edilmelidir. Bu çözümler arasında arabuluculuk, uzlaşma ve diyalog bulunmaktadır. İletişim becerilerini geliştirmek ve empatiyi teşvik etmek için programlar düzenlenmelidir.
Toplumsal ve kültürel değişim: Toplumsal normları ve kültürel inançların şiddeti körükleyenleri güncellemek ve değiştirmek için çaba gösterilmelidir. Şiddeti normalleştiren veya meşrulaştıran faktörleri ele almaya odaklanmalıdır. Toplumun her kesimini kapsayan şiddet karşıtı kampanyalar ve bilinçlendirme faaliyetleri düzenlenmelidir.
Toplum katılımı ve iş birliği: Toplumun farklı kesimlerini, sivil toplum örgütlerini, kamu kurumlarını ve özel sektörü şiddetle mücadelede iş birliği yapmaya teşvik etmek önemlidir.
Katılımcı yaklaşımlar benimseyerek, toplumun şiddetle ilgili çözümlere katılımını artırmak önemlidir.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish