Merkez bankası binası Avrupa'nın en yüksek binasıymış

Prof. Dr. Ulvi Saran Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: X

Merkez bankamız, Avrupa'nın en yüksek binasına sahip olmak yerine, Türk Lirası'nı Avrupa'nın en değerli parası haline getirebilseydi çok daha iyi olmaz mıydı?

Çok büyük, çok yüksek, çok süslü ve gösterişli olmak, en iyi demek değildir. Binalarda marifet, büyüklüğünde değil, kurumsal işlevini gereği gibi yerine getirmesindedir.

Dünyadaki Merkez Bankası binaları, toplam 327 bin metrekare inşaat alanına sahip, 72 katlı ve 353 metre yüksekliğindeki bizim devasa yapının yanına bile yaklaşamıyor.

Dünya ekonomisine yön veren ve toplam 21 Trilyon dolarlık para arzına hükmeden Amerikan Merkez Bankası'nın (FED) binası sadece 53 bin metrekare kapalı alana sahip…

1924 yılında hizmete giren 14 katlı bu binayı değiştirip yerine 100 katlı bir bina yapmayı hiç düşünmemişler.

Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası'nda (TCMB) toplam 3850 personel çalışıyor. 

Bina kapalı alanını mevcut personel sayısına böldüğünüzde kişi başına yaklaşık brüt 90 metrekare düşüyor. 

Bu, akla ziyan genişlikte bir alan… Kaldı ki Banka'nın ilave binaları da var ve kaç kişinin diğer binalarda çalışacağını bilmiyoruz.

Amerikan Merkez Bankası'nın (FED) merkez binasında ise 3 bine yakın personel var ve çalışan başına brüt 17,5 metrekare alan düşüyor.

Burada çalışanlar yer darlığı nedeniyle herhangi bir şikâyette bulunmuyorlar.

Oturalım, samimiyetle bir özeleştiri yapalım:

Merkez bankasının bundan önce hizmet verdiği binalar, alan genişliği ve kapasite yönünden bir şekilde ihtiyacı karşılıyordu.

Hadi, alınan karar uyarınca bankanın İstanbul finans merkezine taşınması gerekli olsun. 

Ancak bu ihtiyaca cevap vermek için, Avrupa'nın en yüksek binasını yapma takıntısına kapılmak ve mevcut personel sayısını göre alabildiğine orantısız büyüklükte ve yükseklikte bir bina yapma macerasına girişmek niye?

Son zamanlarda devasa boyutlarda ve aşırı gösterişli kamu binası yapma takıntısından kurtulamıyoruz.  

Devlette yüksek katlı bina ve gereğinden çok fazla ofis alanı kullanma fetişizmi hiçbir şekilde itibarımızı artırmıyor. 

Aksine, çoğu defa rüküşlük göstergesi olarak sayılıyor, ayrıca bakım onarım ve işletme giderleri kamu bütçesine sürekli bir yük getiriyor.
 


Değerlendirmemize esas oluşturacak dünyada genel geçer bilimsel verileri ve standartları ortaya koyalım:

BOMA (Building Owners and Managers Association) standartlarına göre, bir banka veya finans kurumunda, her kademedeki yöneticiler, uzmanlar ve alt kademe çalışanları dikkate alındığında, çalışan başına düşen brüt alan genel ortalamada 12 metrekare civarındadır. 

Görüleceği üzere, ABD Merkez Bankası'nın kişi başına kullandığı alan da bu rakamın biraz üzerindedir.

Bu alan büyüklüğü, ihtiyacı karşılayan bir standarttır. Bundan fazlası, hele ortalamada kişi başına 100 metrekareye kadar bir alan kullanılması düpedüz hovardalık ve ölçüsüz kaynak israfıdır. 

Ayrıca gereğinden çok büyük bir makam odası kullanmak üst yönetici veya bürokratın değerini artırmıyor, aksine başarısını gölgeliyor.

Geçmişte ABD'de yapılan gökdelenler de esasen kamuya değil, özel şirketlere ait…

Bunlar, şirketlerin gerçek ihtiyaçlarına cevap vermek için veya kira geliri getirmek üzere yapılmış. 

Oysa bizde hemen her bakanlık veya merkezi kamu kuruluşu, mevcut yerlerini beğenmeyip, şu anki personel sayıları değişmediği halde kullanmakta oldukları binaların 10-15 katına kadar varan büyüklükte yeni bina yapma yarışına girmiş bulunuyorlar.

Bizim dışımızda bu işi en çok abartanlar Körfez ülkeleri; ki hesapsız paralarının bulunduğunu biliyoruz.

Büyük ve gösterişli hizmet binaları yapmak, teknolojik değişimin getirdiği yeni eğilimlere aykırı düşen ve demode bir anlayışı yansıtan bir tutum. 

Bu konudaki güncel tasarımlar, “alan-yerleşim-fonksiyon optimizasyonu” kaygılarını ön planda tutuyorlar.

Yapay zeka programlarının, otomasyonun ve uzaktan çalışma sistemlerinin giderek yaygınlaştığı günümüzde “mekansız ofis” (spaceless office) anlayışı yaygınlaşıyor ve fiziki alana duyulan ihtiyaç her geçen gün azalıyor.

Bütün bu gerçeklere ve dünyanın genel gidişatına rağmen, gösteriş ve şatafattan bir türlü vazgeçmeyişimiz üzerine şu sorunun cevabını arayalım:

Biz bu kadar zengin miyiz?

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU