Orta Çağ İslam devletlerinde "kudretli kadın hükümdar" olarak tanımlanan Şecerüddür (Şecer'ül Dür diye telaffuz edilir - FB) veya Şeceret'ul Dür (tahmini doğumu 1228, ölümü Kahire 1257), birkaç lakabıyla daha anılıyor: İsmet'ül Din ve Ümmü Halil.
Halk arasındaki ismi Şecerüddür (Arapça İnci Ağacı veya İnci Soylu demek) olup, doğum tarihi belli değildir. Kökeni ise hayli tartışmalı.
Çerkes, Ermeni, Harezm veya Türki Kıpçak boyundan olduğu rivayet ediliyor.
Şecerüddür'ün en önemli özelliği, hükmü altındaki Mısır'ın en kritik döneminde, üstelik de Bağdat merkezli Abbasi İmparatorluğu ile Şam merkezli Eyyubi Devleti'nin dayanılmaz baskısına rağmen ülkesini ayakta tutup krizden çıkarmayı bilmesidir.
Dönemin tarihçilerine göre zeki, kurnaz, fettan, taktik bilen, kudretli ve faziletli olduğu kadar güzelliğiyle de ün yapan bu hanım sultan, Memluk Devleti'nin ilk kadın hükümdarı sayılır.
Biz burada bu kadın hükümdarın sonu büyük bir trajediyle biten hayat serüveninin ayrıntılarını ele alacağız.
Yukarıda da bahsedildiği üzere Ermeni, Çerkes, Harezm, Türk veya başka kökenli olması muhtemel olan Şecerüddür, savaş veya baskın sırasında ganimet olarak alınan bir cariyedir.
1239 yılında Bağdat'taki Halife'nin hareminde kayıtlı olduğu söylenir.
11 yaşındayken buradan alınıp Kahire'ye götürülür ve Eyyubi hükümdarı Nasreddin'in Hasankeyf'deki büyük oğlu veliaht Prens Necmeddin'e armağan edilir.
Şecerüddür, Kerek (Ürdün) ve Kahire yolculuğunda yeni efendisi Necmeddin Eyyubi'ye refakat eder.
O sırada babasına karşı Kahire'de darbe yapan amcası oğlu, bölgenin Memluk komutanı Nasır Davud'un aracılığıyla Necmeddin Eyyubi ile birlikte cariyesi Şecerüddür, (devrik) Şam valisi ve koruması Rükneddin Baybars El Salihi'yi 1239 yılı sonlarında tutuklatır.
Şecerüddür tutuklanıp Kerek Kalesi'nde alıkonulduğu günlerde, efendisi Necmeddin Eyyübi ile yakından ilgilenir.
Üstelik efendisinin babasından alınan tahtı, nasıl ve kimler aracılığıyla geri alabileceği konusunda ona makul öneriler sunar.
Bir müddet sonra salıverilen (Haziran 1240 gibi) 3 tutuklu, Kahire'nin yolunu tutarlar.
Başkente vardıklarında Prens Necmeddin, sultan ilan edilerek tahta oturtulur.
Eyyubi hanedanının Mısır'daki yedinci meşhur hükümdarı sayılan Sultan Necmeddin, iki vefalı yol arkadaşını mükâfatlandırır.
Rükneddin Baybars El Salihi'yi Mısır'daki Eyyubi ordusunun komutanı tayin eder.
O sıralarda efendisinden hamile kalıp hapiste Halil isminde bir çocuk doğuran cariye Şecerüddür'ü -ki ahalinin ona yakıştırdığı en iltifatkâr ve şirin lakabı Şecerüddür (İnci Soylu, İnci Dalı) idi- nikâhlı kadın (Haseki) konumuna terfi ettirir.
Bu tarihten sonra, genel olarak Ümmü Halil olarak anılır.
Bu lakabın yaygınlık kazanmasında beyaz tenli olmasının yanında sultan hatunun giyeceklerine ve bilhassa iç çamaşırlarına inciler takarak haremde veya has bahçede dolaşması gerekçe gösterilir.
Son derece akıllı, zeki, öngörülü, becerikli ve iradeli olmasından ötürü Sultan Necmeddin, neredeyse divan ve devlet işlerinin önemli kısmını kendisine devretti.
Özellikle Mısır'ın dışına sefere her çıkışında onu kendisine vekil tayin eder; boş ferman, kararnâme ve buyruk kâğıtlarının mührünü basarmış.
Eşinin bu güvenini istismar etmeyip isabetli kararlarla talimatlar veren ve ferman buyuran Ümmü Halil, Mısır halkı arasında büyük kabul gördü.
Nisan 1249'da kendisiyle rekabet eden Eyyubi hanedanının diğer prensleriyle Şam'da iktidar kavgasına tutuşan Sultan Necmeddin, Haçlıların Kıbrıs adası üzerinden Mısır'a doğru sefer yaptıklarını duyunca apar topar Kahire'ye yöneldi.
Fransız Kralı 19. Saint Louis'in komuta ettiği Haçlı birlikleri, Nisan 1249'da ilk elde Akdeniz sahilindeki Nil nehrinin/deltasının doğu yakasındaki Dimyat'ı kuşattılar.
Haziran ayında Haçlı süvarileriyle piyadeleri 7. Haçlı Seferi'ni başlattılar; gemi ve teknelerle sahile çıkarma yaptılar. Dimyat karşısında kralın kırmızı otağını kurdular.
Şehir ile kalenin savunması için hazırlanmış arabalar geri çekilince Haçlılar, şehri kolayca fethettiler.
Çok üzülen Eyyubi Sultanı Necmeddin, savunma mevzilerindeki arabaları geri çekenlerden bir kısmını öldürttü.
Sonra da 23 Kasım 1249 tarihinde Kahire'nin kuzeyindeki El Mansure şehrine çekildi. 10 yıllık hükümdarlığı şehirdeki ani ölümüyle son buldu.
İradeli, kudretli ve kararlı eşi Ümmü Halil; başta Mısır ordusu komutanı Prens Fahreddin Yusuf olmak üzere çevresindeki bey, prens ve komutanları divana çağırıp acil bir istişare toplantısı yaptı.
Huzurundakilere şöyle hitap etti:
Malum, sultanımız vefat etti. Fakat Haçlıların istilasına uğrayan Mısır'ı kurtarmak şarttır. Misal, Dimyat elimizden alınmıştır.
Hükümdarın vekil eşi Ümmü Halil ile ordu Başkomutanı Fahreddin Yusuf ve Saray Divanı Başkanı Tavaşi Cemaleddin Muhsin üçlüsü uzun tartışmalardan sonra hemfikir oldular:
Biz, sultanın ölümünü ilan etmeyelim. Saray Divanı'ndakiler arasında kalsın bu devlet sırrı. Ahali ve ordu bu vefatı duyarsa, moralleri bozulur. Elimizdeki toprakları ve bilhassa başkent Kahire'yi hepten kaybederiz.
Devlet sırrını korumak maksadıyla, Sultan Necmeddin'in cenazesi örtülü/kapalı bir arabaya konularak El Rawda adasındaki kaleye nakledildi.
Sultan Necmeddin Eyyubi, mensup olduğu hanedan prenslerinden hangisinin yerine geçeceğini vasiyet etmeden hayatını kaybetmişti. Bu konuda da acil bir karar vermek şarttı.
İsabetli kararlarıyla bilinen Ümmü Halil, Bahri Kölemenlerin deniz kuvvetleri komutanı Farisüddin Aktay El Camdar'a ulakla haber ulaştırdı.
Neticede Necmeddin'in oğlu sıfatıyla Hasankeyf yöresini yöneten Turan Şah'ın, babasının makamına geçmesi için derhal başkente çağrılması hususunda mutabakata varıldı.
Ümmü Halil, vefat eden eşinin daha önceden mühürlenip kendisine teslim edilmiş boş fermanlarından birine kocasının imzasını taklit ederek attı.
Sözü edilen mutabakat metnini yanındakilere de imzalatarak konuya resmiyet kazandırmış oldu.
Turan Şah'ın gelip tahta oturuncaya kadar geçen sürede Ümmü Halil ile Başkomutan Fahreddin Yusuf, ellerinde bulunan mühürlü boş fermanları duruma göre doldurarak devleti birlikte yönetmeye başladılar.
Sultan'ın ortalıkta görünmemesi birçok soru ve kuşkuyu da beraberinde getirdi.
Bu noktada soru soranlara verilen cevap belliydi:
Sultanımız çok hastadır. Kimseyi görecek ve konuşacak vaziyette değildir. Sürekli uyku halindedir. Zaten kimsenin de odasına girip kendisini rahatsız etmesini veya mikrop bulaştırmasını istemiyor.
Cevabın inandırıcı olması için sultanın boş odasının kapısının önüne günde 3 öğün yemek konulup, sanki yenilmiş ve içilmiş gibi boş kapları geri alınıp mutfağa götürülüyordu.
Bütün o gizliliğe rağmen Sultan Necmeddin Eyyubi'nin ölüm haberi hem Mısır askerleri hem de Dimyat'taki Haçlılar arasında duyuldu.
Bu sırada Haçlılara Fransız Kralı'nın kardeşi Alphonse de Poitiers'in nezaretinde lojistik destek ve takviye kuvvetler de ulaşmıştı.
Moralleri yükselen ve kendilerini güçlü hisseden Haçlı birlikleri, Dimyat'tan çıkıp El Mansure şehrine doğru hareket ettiler.
Diğer kardeş Robert d'Artois ise Fransız kuvvetlerinin başında kanalı geçerek El Mansure yakınındaki Cedile Askeri Karargâhı'na saldırdı.
O sırada hamamda yıkanmakta iken gürültü patırtıyı merak ederek dışarı çıkan Başkomutan Fahreddin'i de öldürdüler.
Haçlılarla Eyyubi birlikleri arasında şiddetli çatışmaların sürdüğü bir ortamda El Mansure'ye varan Turan Şah 1 Şubat 1250'de babasından boşalan tahta oturdu.
Bu arada ölmüş sultanın hükümranlığının yenilenmesi hususunda bir ferman yayımlandı.
Kısa bir süre sonra da yeni bir fermanla, oğlu Turan Şah'ın veliaht prens olarak tahta geçirileceği duyuruldu.
Şecerüddür yanındaki prens, bey ve komutanlara tahta yeni çıkan Turan Şah'a biat etmelerini buyurdu.
Bu hususta onlardan sadakat yemini aldı. Kahire'deki Sultan naibi (vekili) ile valilere de benzer içerikli fermanlar gönderdi.
Bunun üzerine Prens Rükneddin Baybars, fiili olarak Mısır'a hükümdarlık yapan Şecerüddür'ün yanına giderek ona düşmanı tuzağa düşürecek bir savaş planının hayata geçirilmesini önerdi.
Planı dinleyip iyice inceleyen kadın hükümdar, Rükneddin Baybars ve Başkomutan Farisüddin Aktay ile fikir birliğine vardı.
Buna göre; geri çekilen askerler ile ahalinin hepsi, El Mansure şehrinde gizlenip gözden kaybolacaklardı.
Haçlılar içeri girdiklerinde aynen Dimyat'ta olduğu gibi Mısırlı askerlerle sivillerin korkudan şehri terk edip kaçtıklarını düşüneceklerdi.
Plan uygulamaya konuldu. Haçlılar şehrin cadde, sokak ve meydanlarına hiç nefes almadan daldıklarında zaten askeri düzen ve disiplinleri bozulmuştu.
Son bir gayretle başıbozuk bir tarzda Sultan'ın Sarayı'na saldırıp işgal etmeye yeltendiklerinde görünmeyen yerlerde gizlenmiş olan Mısırlı Bahriyeli ve Cemdarili askerler (Kölemenler) aniden ortaya çıkıp çapulculuk yapmaya yeltenen Haçlıları dört bir taraftan kuşatıp kılıç ve oklarla katlettiler.
Evlere gizlenen ahali de gayrete gelerek beyaz bakırdan yapılı miğferleriyle işgalcilere gücü yettiğince saldırdı.
Zaten çembere alınmış olan Haçlıların önünde iki seçenek kalmıştı: Ölümüne dövüşmek veya Nil nehrinin balçıklı sularına atlayıp boğulmak.
Fransa Kralı'nın kardeşi Robert d'Artois bir eve gizlendiyse de kendisini bulan halk tarafından linç edildi.
Cesaretiyle nam salmış Tapınak Şövalyeleri'nden birkaçı dışında hepsi öldürülmüştü.
Bu muharebe, aynı zamanda Bahriyeli Kölemenlerin ilk defa Mısır'da askeri sahneye çıkıp başarı kazandığı bir vuruşma olarak kayda geçti.
Mısır tarihinde dönüm noktası sayılan bu büyük hadise, Eyyubi Hanedanı'nın yedinci hükümdarı Necmeddin'in dul eşi ve vekili sayılan Şecerüddür'ün namının dört bir yana yayılmasına yol açtı.
Sultan Hatun, Ümmü Halil ve daha çok da Şecerüddür (İnci Soylu Kraliçe) unvanları ahali tarafından benimsendi.
Ne var ki, tarihteki bütün saray entrikaları ve taht kavgaları gibi, "İnci Soylu" kadın hükümdarın da kaderini belirleyecek olan yeni tertip ve oyunların ardı arkası kesilmeyecekti.
Şöyle ki:
Vefat eden babası Necmeddin Eyyubi'nin yerine tahta oturması için davet edilen Turan Şah, Hasankeyf'ten çıkıp 1 Şubat 1250 tarihinde Mısır'a varınca Şecerüddür, rahat bir nefes aldı.
İktidar boşluğunda ülkeyi beklenenden daha iyi yönettiği için ayrıca büyük beğeni aldı.
5-7 Nisan 1250 arasında mağlubiyet üzerine mağlubiyet alan Haçlı orduları Dimyat'a bağlı Faruskur şehrine doğru kaçmaya başladılar.
Eyyubi Devleti'ne bağlı kölemen birlikleri Haçlıları büyük bir bozguna uğrattı; Kral 9. Saint Louis'i esir alarak yanındaki komutan ve asilzadelerle birlikte zincire vurdular.
Yedinci Haçlı Seferi'ne karşı kazanılan büyük zafer ve Turan Şah'ın Eyyubi Devleti'nin tahtına oturmasıyla birlikte başkentteki saray entrika ve kavgaları da başladı.
Bir tarafta her şeyi tahakkümü altına almak isteyen Eyyubi Sultanı Turan Şah, diğer yanda eşinin ölümünden sonra iktidarı fiilen devralıp Sultan Hatun misali hükümdarlık yapan Şecerüddür ile onu destekleyen Kölemen birlikleri vardı.
Turan Şah, baş rakibi Şecerüddür ile maiyetindekiler (komutan ve emirler) var oldukça, kendisinin ülkeyi yönetemeyeceğinin farkına tez vardı.
Dolayısıyla çizdiği plana uygun olarak Sultan Hatun'un çevresindeki devlet ve saray erkânını aşamalı olarak görevden azletmeye, gerektiğinde tutuklatıp saf dışı bırakmaya başladı.
Yerlerine Hasankeyf'te kendisiyle birlikte çalışan saray ekibini yerleştirdi.
İyiliğine karşı kötülük gören Şecerüddür, tasfiye sırasının kendisine geldiğini anlayınca Kudüs'e gitti.
Gelgelelim Turan Şah, peşini bırakmadı. Babasının vefatından sonra hazinede bulunan para ve diğer servetin akıbetini sorup, babasından kalan mal varlığının kendisine verilmesini istedi.
Turan Şah, Sultan Hatun Ümmü Halil'in en has adamları ve Haçlılara karşı kazanılan zaferde büyük emeği geçen komutanlarını da tasfiye etmeyi planlıyordu.
Kendi eliyle tahta oturttuğu Turan Şah'ın üvey annesi olan kendisine böylesine kaba ve kindar davranmasına büyük tepki duyan Şecerüddür, saray ve ordudaki adamlarına haber salıp karşı tedbir almalarını istedi.
Saray ve orduda görevli olan bu devlet adamları, Şecerüddür ile aynı soydan gelen Bahrî Memluk emirleri diye adlandırılıyorlardı.
Baybars El Bundukdârî liderliğindeki bu üst düzey yetkililer, taht kavgaları noktasında Turan Şah'tan daha tecrübeliydiler.
Dolayısıyla daha erken davranıp Başkomutan Farisüddin Aktay komutasında harekete geçerek artık hakaret ve kötü muamelesinden bıktıkları Turan Şah'ı 2 (veya 4) Mayıs 1250'de Faraskur şehrinde katlettiler.
Bu darbeyle birlikte Mısır'daki Eyyubi Devleti'nin devri de sona erdi, yerine Memluk Devleti kurulmuş oldu.
Artık başkalarının emrinde çalışmak istemeyen Kölemen komutan ve beyleri, çok iyiliğini gördükleri ve kendilerinden saydıkları Şecerüddür'ü tahta oturtup onun hükümdarlık yapmasını kararlaştırdılar.
Bunu da başardılar. Kendisine biat ettiler ve adını gümüş sikkelere nakşettiler.
Şecerüddür hutbelerde kendi adıyla değil, "İsmetüddin vâlidetü-Halîl es-Sâlihiyye, ismetü'd-dünyâ ve'l dîn Ümmü Halîl El Müsta'sımiyye, Sâhibetü'l-Meliki's-Sâlih" unvanıyla anıldı.
Memluk tarihçisi Makrîzî, onu Mısırlı Memlukların ilk sultanı sayar.
Bu arada belirtmekte yarar var. İslam imparatorluğundaki ilk kadın hükümdar Şecerüddür değildir. Kendisinden önce iki kadın sultan daha vardı:
- Yemen'deki Benu Salih sülalesine mensup el Seyyide El Hurra (Özgür Hanım Efendi) lakabıyla bilinen Erwa binti Ahmed El Salihi (1098-1138).
- Hindistan'ın Delhi şehrini dört yıl boyunca (1236-1240) yöneten Radiyet'ül Din isimli hanım sultan.
Mevzuya dönersek; Sultan Hatun Şecerüddür, bozguna uğrayıp esir alınan Haçlı Komutanı Kral 9. Louis ile diğer Fransız komutan ve şövalyeleriyle nihai bir anlaşma yaptı.
Buna göre: Fransız kralı ile komutan ve askerleri 800 bin dinar fidye karşılığında serbest kalacaklar.
İlk taksiti hemen, ikincisi ise esir kafilesi Akka (Filistin) şehrine vardıktan sonra ödenecekti. Ayrıca bir daha Mısır ve Kudüs'e yönelik herhangi bir Haçlı seferi düzenlenmeyecekti.
Şecerüddür daha sonra ekonomik tedbirlere yöneldi. Genelde vergi indirimine gidilirken bazı vergiler de kaldırıldı.
Bununla halkın, dağıttığı bol bahşişlerle de emirlerin (emir, bey, vali, komutan vs) gönlünü kazandı.
İlk icraatlarındaki bu başarıları, diğer merkezlerdeki Eyyubi emirlerinin (beylerinin) şiddetli muhalefeti yüzünden bir işe yaramadı.
Suriye bölgesindeki Eyyubi hükümdarları, Mısır Eyyubi yönetiminin Memlukların (Kölemenlerin) desteklediği Şecerüddür'ün eline geçmesine karşı çıktılar.
Örneğin Şecerüddür'ün Dımaşk nâibi (Şam'daki temsilcisi) sıfatıyla görevlendirdiği emir (vali-bey), tayin edenin kadın hükümdar olması nedeniyle, orada idareyi teslim alamadı.
Aynı şekilde Dımaşk'ta Eyyubilerin naibi (Şam'daki Eyyubi hanedanının temsilcisi) olan Cemâleddin bin Yağmur hutbeyi Şecerüddür adına okumayı kabul etmedi.
Ardından Gazze, Kerek ve Şevbek şehirleri de Eyyubilerin yönetimine geçti. Böylece Suriye ve Ürdün Şecerüddür'ün elinden çıkmış oldu.
Yönetim yeteneği ve isabetli kararları doğrultusunda seyreden hükümdarlığı, o dönemin erkek egemen zihniyeti ile sınıfsal çıkarlarına ters düştü.
Mesela genelde ezilen alt tabakaları daha doğrusu o tarihe göre ileri bir adım sayılan ahaliye adil davranması ve yakın durması, sırtlarını feodaller ile şehir eşrafına dayamakta olan devrin yöneticileri olan sivil ve askeri bürokrasiyi rahatsız etti.
Şecerüddür yönetimine itiraz cinsiyetçilik üzerinden başladı. Onlara kalırsa, İslam kurallarına göre kadınlar Müminlerin Emiri (Müslüman toplumun siyasi-dini önderi) olamazdı.
O tarihte Sünniliğin meşru temsilcisi sayılan Abbasi Halifesi Mustasım, bu yarayı kaşımaya başladı: "Sizlerde erkek yoksa ve kalmadıysa, Bağdat'tan birini bulup tahtınıza oturtabilirim!" ibaresiyle başlayan kışkırtıcı ve aşağılayıcı mesajlar vermekteydi.
Şecerüddür, Mısır'daki emirlere pek çok ihsanda bulunmasına rağmen Kahire'de de ayaklanmalar başladı. Siyasi muhalifler yanlarına sofu din adamlarını da alarak, "Avrat taifesinden hükümdar olması dini açıdan caiz değildir, haramdır!" diyerek halkı sokağa döktüler.
Muhalefetin başını koyu din adamı olan Şafii meşrepli İzzeddin bin Adulselam çekiyordu.
Aynı tarihte Suriye'deki Eyyubi hanedanı mensuplarıyla taraftarları da Mısır'da tahttan devrilen Eyyubi hükümdarı Turan Şah'ın ölümünü ve Kölemenler yönetimini protesto etmek için Şam sokaklarına döküldüler.
Şecerüddür ise Türkmen asıllı bir kölemen sayılan saray erkânından komutan İzzeddin Aybek ile evlenip onu tahta geçirmek suretiyle mevki ve makamını korumasını bildi.
Yeni eşiyle birlikte memleketi yönetti.
Sultan Hatun, zekâsı ve bilgeliği sayesinde yeni hükümdar İzzeddin Aybek'i adeta avucunun içine aldı.
Mesela hükümdarın ilk eşinden uzaklaşmasını ve bir daha kendisiyle görüşmemesini şart koştu. Dediğini de yaptırdı.
Ortaçağ'da Mısırlı ünlü tarihçi Tağriberdi'ye (1410-1470) göre, "Şecerüddür, hükümdar Aybek'in her şeyinden sorumlu idi. Onun yanında kocasının sözü geçerli olamazdı."
Saray entrikaları çerçevesinde Sultan Hatun, kendisine muhalefet eden ve dönemin en acımasız komutanı sayılan Farisüddin Aktay'dan kurtulmak için de eşi İzzeddin Aybek'i kullandı.
Taht kavgalarında sıra hükümdar İzzeddin Aybek'e gelmişti. İktidarını güçlendirip kendine güveni arttıkça hanımının gölgesinden kurtulmak istedi.
İlk elde yurtdışındaki (Suriye'de) Eyyubi mensuplarını tasfiye etti. İkinci adımda Musul atabeylerinden Bedreddin Lulu'nun kızıyla evlendi.
Üstüne kuma getirilmesine kızan Şecerüddür, karşı tedbir almakta gecikmedi. 1257 yılında Suriye hükümdarı Nasır'a bir elçi gönderip şu teklifi sundu:
Birlikte hareket edip kocam Aybek'i öldürmeme yardımcı olursan, karşılığında benimle nikâhlanıp Mısır hükümdarı olursun.
Suriye hükümdarı bu teklife sıcak bakmadı. Musul Atabeyi Bedreddin Lulu, bu tertibi öğrendiğinde damadına "Komplocu eşin Şecerüddür'den derhal kurtul!" diye haber saldı.
Bunu duyan Şecerüddür ise, eşi Aybek'e ulak gönderip şunu önerdi:
Gözde eşiniz olarak şimdiye kadar cenabı alinize yönelik kaba ve tahakkümcü davranışlarımdan ötürü pişmanım. Bundan böyle uysal ve uslu bir hanım olarak haremdeki yerimi alıp yüce buyruğunuz doğrultusunda hareket edeceğim. Lütfen affediniz ve huzurunuza kabul buyurunuz.
Mesajın cazibesine kapılıp İzzeddin Aybek, Şecerüddür'ün yaşadığı kaleye gitti ve tuzağa düştü.
Sultan'ın önceden ayarladığı uşakları tarafından katledildi. Olaydan sonra halka yapılan duyuruda "Şecerüddür'ün kıymetli eşi ve Mısır Sultanı Aybek'in gece vakti aniden rahmete kavuştuğu" ibaresi yer alıyordu.
Kocasının öldürüldüğü gece Şecerüddür, emirlerinden Cemâleddin b. Aydoğdu El Azîzî'ye ve daha sonra da İzzeddin Aybek El Halebî'ye sultanlık teklif ettiyse de onlar bunu kabul etmediler ve durum bir anda Sultan Hatun'un aleyhine döndü.
Açıklamaya inanmayan Kölemen beyleri ve komutanları ise Şecerüddür'ü anında yakalayıp öldürmek istiyorlardı.
Sultan Necmeddin'in askerlerinin itirazları üzerine bir süreliğine kaleye kapatılan Şecerüddür, İzzeddin Aybek'in askerler tarafından tahta çıkarılan Sultan Nureddin Ali ile annesine teslim edildi.
Her ikisinin emriyle hamamda kullanılan tahta takunyaları ellerine alan haremdeki cariyeler, kendisini katlettikten sonra cesedini bir hendeğe attılar. (28 Nisan 1257)
Birkaç gün sonra oradan alınan cesedi Seyyide Nefîse Türbesi civarında yaptırdığı türbesine defnedildi.
Tarihçi Tağriberdi, kendisi için "Dinine ve dünyasına layıkıyla hizmet eden yüce bir sultan idi. Hep iyilikle anılır ve duyulur idi" ibaresini kullanmıştır.
Onun Kâbe'ye "burku" adı verilen kapı örtüsünü gönderme geleneğini başlatan ilk sultan olduğu kaydedilir. Sultan eşi Necmeddin Eyyubi'nin mezarı üzerine de bir türbe yaptırmıştır.
İslam tarihinde hüküm süren birkaç kadın sultandan biri sayılan Şecerüddür, 80 veya 88 günlük şaşalı hükümdarlığından sonra 3 Mayıs 1257 tarihinde katledildi.
Onun görkemli ve hazin hayat hikâyesi, Mısır'daki modern kültür ve sanat eserlerinin konusu oldu.
Tarihçi Corcî Zeydân Şecerüddür adlı bir roman (Kahire 1914, Farsça trc. Habîbullah-ı Âmûzgâr, Melike-i İslâm, Tahran 1298), Mahmûd Bedevî de aynı adla bir tiyatro eseri (Kahire 1933) yayımlamıştır.
1930'lu yıllarda çekilen ilk film, çok sayıda Arap ülke ve şehrinde gösterime sunuldu. 1935, 1962, 1979, 1994, 2005 ve 2006 yıllarında bizzat Şecerüddür adı, Mısır hükümdarlarının tarihi serüvenlerinin anlatıldığı filmlerde defalarca geçmiştir.
Mısır kültüründe önemli bir yer tutan Şecerüddür'ün hikâyesi, eski zamanlardan günümüze halk kahveleri ve kıraathanelerinde söylenmektedir. Bu halk hikâyelerinin önemli bir kısmı hayal ürünüdür.
"İnci soylu kadın" anlamına gelen Şecerüddür kavramının farklı bir anlatımına göre Ortaçağ'da Bağdat'a hükmeden El Muktedir isimli halifenin kızı Fatıma da (İnci Dalı veya İnci Soylu) manasında Şecer'ül Dürr diye anılıyormuş.
Halife babası kendisini çok sevdiğinden ona inci taneleriyle süslenmiş bir fistan hediye etmiş.
Kız fistanı giydiğinde "İnci Dalı veya İnci Ağacı" gibi göz kamaştırırmış.
Prenses, babasından Mısır hükümdarı olması için ferman isteyince de ricası yerine getirilmiş.
Ancak Mısır'a ayak basan Prenses, Salih Necmeddin Eyyubi'nin bu memleketi yönettiğini görünce kendisiyle evlenip birlikte ülkeyi yönetmeye başlamış…
Eşi öldüğünde Musul çıkışlı Türkmen soylu kötücül İzzeddin Aybek ile evlenen Şecerüddür'ün rüyasına giren Necmeddin, Aybek'in derhal öldürülmesini emretmiş.
Gözlerini açan Şecerüddür eline kılıcı aldığı gibi yatağındaki Aybek'i öldürüvermiş.
O sırada odaya giren Aybek'in oğlu cinayeti görünce, bir köşeye gizlenip kaçmaya çalışan Şecerüddür'ü yakalamak için peşine düşmüş.
Koşturmaca sonucu üvey ana Şecerüddür, kaleden aşağı atlayarak intihar etmiş!
Kaynaklar:
1. https://ar.wikipedia.org/wiki/, شجرالدر maddesi, wikipedia arapça.
2. https://www.aljazeera.net/encyclopedia/2023/5/30/
3. https://www.youm7.com/story/2024/3/189/6514850, 18 Mart 2024.
4. https://akhbarelyom.com/news/newdetails/3746291/1/, Ahmed El İmam makalesi, 5 Mart 2022.
5. https://suwaidan.com/, 21 Mart 2022.
6. https://mawdoo3.com/, 6 Mayıs 2018, كيف_ماتت_شجرة_الدر
7. Vikipedi Türkçe, "Şecerüddür" maddesi.
8. https://islamansiklopedisi.org.tr/seceruddur, Cengiz Tomar yazısı, cilt 18, yıl 2010.
9. https://www.elbalad.news/4969222, 18 Eylül 2021.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish