CHP Grup Başkanvekilleri ve milletvekilleri, Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli, atanan ve atanmayan öğretmenlerimizin durumu, öğretmen yetiştirme ve geliştirme atamama politikalarını, Milli Eğitim Akademisi gibi ülkenin artık beka sorununa dönüşmüş konuları hakkında Milli Eğitim Bakanlığı önüne giderek çağrıda bulundu.
İlk sözü alan CHP Grup Başkanvekili Murat Emir, şunları kaydetti:
Milli Eğitim Bakanlığı’nın önünde CHP olarak bir basın bildirisi okumaya, kulakları sağır olanlara sözlerimizi duymak istemeyenlere bir kez de bakanlık kapısından seslenmeye geldik. Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli adı altında Türkiye’ye dayattıkları, kapalı kapılar ardında hazırladıkları ve kendi ideolojik saplantılarına hizmet edecek olan bu eğitim modelini reddettiğimizi ifade etmeye geldik. Çocuklarımızın ihtiyacı bilimsel, laik ve çağdaş eğitimdir. Oysa geldiği günden her gelen milli eğitim bakanı milli eğitimi yapboz tahtasına çevirdi, her gelenin asıl maksadı milli eğitimi milli karakterinden uzaklaştırıp dinsel ve özellikle de gerici düşüncelere bağlamaktır. Biz bu maarif modelinin ne ismini ne hazırlanıp yöntemini ne de içeriğini kabul etmiyoruz. Bu modellerle Türkiye’yi adım adım geriye götürmek, laikliği yok saymak, Mustafa Kemal’i ve devrimlerini unutturmak kimsenin haddi ve hakkı değildir. Gölge bakanımız Suat Özçağdaş bu eğitim biliminden uzak ve çocuklarımıza asla hizmet etmeyecek, çocuklarımızı yüz yıllara hazırlamayacak bu modeli ayrıntılı olarak anlatacak."
“AKP iktidarında eğitim niteliksizleştirildi, piyasalaştırıldı ve dinselleştirildi!"
“AKP iktidarında eğitim niteliksizleştirildi, piyasalaştırıldı ve dinselleştirildi” diyen Suat Özçağdaş, şunları kaydetti:
3 Kasım 2002’den bu yana 22 yıldır devam eden Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarında bugüne kadar 9 bakan değişti. İstisnasız her yeni gelen Bakan, eğitimin sisteminin değişmesinin şart olduğunu söyledi. 4’ü büyük olmak üzere 18 kez eğitim programlarında değişiklikler yapıldı. Sınav sistemleri defalarca değişti, vatandaşlar artık hangi sistemin yürürlükte olduğunu bilemez hale geldi. Eğitime Merkezi Yönetim bütçesinden ayrılan pay yüzde 13,38’lerden yüzde 9,84’e düştü. Eğitim bütçesinin yüzde 81’i personel maaşları ve sosyal güvenlik primleri oldu. Mal ve hizmet alım giderleri ise sadece yüzde 7 oldu. Bütçeden yatırıma ayrılan pay, 1998’de yüzde 30,63 iken, 2003’te yüzde 14,53, 2024’te ise yüzde 9,15 noktasına düştü. Okullar güvenlik, temizlik, materyal vb. tüm konularda büyük sorunlar yaşar hale geldi. Köy okulları ve yatılı okullar neredeyse yok edilirken, imam-hatip ortaokul ve liseleri, özel okullar ve açık öğretim her geçen gün arttı. Çocuklarımız uluslararası testlerde AKP iktidarı öncesine göre okuma, matematik ve fen becerilerinde daha başarısız hale geldi. Sonuç olarak, 22 yıllık iktidarın sonunda eğitim niteliksizleşti, piyasalaştırıldı, dinselleştirildi.
Tüm bu sürecin sonunda artık çocuklarımız geleceklerini yurtdışında aramakta, aileler özel okullara sığınmakta, ancak ekonomik koşullar nedeniyle çocuklarını bu okullara da göndermekte zorlanmaktadırlar. Yoksul ailelerin çocukları MESEM’lerde asgari ücretin yarısına ucuz ve güvencesiz işçi olarak çalışmakta, kazalara uğramakta, yaşamlarını kaybetmektedir. Öğretmenler yoksulluk sınırının altında maaşlarla yaşam mücadelesi vermektedir. Yükseköğretim gerek eğitimin niteliği gerekse akademik özgürlüklere saldırılar ve partizanca kadrolaşmalar nedeniyle büyük sorunlar yaşamaktadır.
Türkiye’de yaklaşık 20 milyon öğrenci, 1 milyon 155 bin öğretmen, yaklaşık 1 milyon atanmayan öğretmen, milyonlarca veli vardır. Neredeyse her evde eğitim yaşamının içinde bir birey vardır ve eğitim hepimizin ortak meselesidir. Konu yalnızca Cumhuriyet Halk Partisi’nin konusu değildir; tüm eğitim paydaşlarının konusudur, milletimizin konusudur. Ve eğitimin bugün içinde olduğu durumdan AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan dâhil olmak üzere memnun olan hiç kimse de yoktur. Adalet ve Kalkınma Partisi, ekonomi, dış ve iç politikada olduğu gibi, eğitim alanında da sınıfta kalmıştır.
Geçtiğimiz hafta Bakanlık tarafından kamuoyuna Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli adı ile sunulan ve yeni bir taslak eğitim programı olmaktan çok, çağdışı bir eğitim manifestosu niteliği taşıyan program adından başlayarak bir dizi ideolojik saplantının yansıdığı bilimsel değil politik bir metindir. Eğitimin biliminin geldiği nokta ile uzaktan yakından bir ilişkisi yoktur.
Türkiye Yüzyılı gibi bir partinin seçim sloganı olarak kullandığı ibarelerin, Milli Eğitim gibi temel bir alanın başlığı haline getirilmesi parti devleti anlayışının dayatılması ve kamu yönetimi anlayışının geldiği noktayı göstermesi açısından ibretlik bir durumdur ve asla kabul edilemez.
“Yusuf Tekin ve kadroları da eğitim için bir beka sorunu haline gelmiştir”
Yine, çok uzun on yıllardır, tüm yurttaşlarımızın tam bir dil birliği ile kullandıkları eğitim kelimesi yerine maarif kelimesinin kullanılması, Bakan Yusuf Tekin ve kadrosunun ideologları Nurettin Topçu ve insitaplı oldukları cemaatlere selam çakmaktan başka günlük yaşamda karşılığı olmayan çabalardır. Bakan Tekin ve arkadaşlarının geçmişe özlem ve geçmiş kavramlar üzerinden yeni bir toplum ve kimlik inşası hayalleri beyhude bir çaba olarak kalacak, dünyanın dört bir yanında olduğu gibi Türkiye’de de yaşam kendi mecrasında akmaya devam edecektir. Milli Eğitim Bakanlığı gibi önemli bir pozisyonda olmasa, 20 milyon öğrenci ve ailelerinin, milyonlarca öğretmenin geleceğini etkileyecek olmasa, nostaljik bir entelektüel uğraş olarak değerlendirilebilecek bu arayış maalesef orta gelir tuzağına saplanmakta olan, büyük refah, kalkınma, çevre ve toplumsal sorunlar ile karşı karşıya olan, önemli oranda çocuk ve gençten oluşan 86 milyonluk nüfusuyla kendisine adil, zengin, sürdürülebilir, huzurlu ve mutlu bir yaşam kurmaya çalışan halkımız için büyük bir tehlike arz etmektedir. Eğitim Türkiye için bir beka sorunudur ve Yusuf Tekin ve kadroları da eğitim için bir beka sorunu haline gelmiştir.
Independent Türkçe