CHP, yerel yönetim seçimlerinden yüzde 38 oy oranı ile en güçlü parti olarak çıkarken, 5 Nisan 1977'den bu yana ilk defa seçimlerden birinci çıkan parti olabildi.
CHP sadece ana muhalefet partisi olmadı, halkın beklentileri çerçevesinde siyasi rolünü oynayabilir ise şayet, siyasi dengeleri belirleme potansiyelini de yakaladı, diyebiliriz.
AK Parti yüzde 28 oy oranı ile 22 yıllık tarihinde seçimlerde ilk defa seçimlerden ikinci olarak yenilgiyi tatmış bir parti olarak çıktı.
DEM Parti ise bütün baskılara ve kara propagandaya karşın yerel seçimlerden üçüncü parti olarak başarılı çıktı.
Tek başına kazanılmıyor!
CHP Genel Başkanı Özgür Özel, "bize verilen oyların tamamının bizim oylarımız olmadığını biliyoruz" derken, DEM Parti'nin yüzde 5 desteği yanı sıra, Kılıçdaroğlu mirası altılı masadan İYİ Parti tahminen yüzde 3 civarında, Gelecek ve DEVA partilerin tahminen yüzde 2 civarında verdikleri desteğe de işaret etmiş oluyordu.
DEM Parti Van'da yapılan kumpasın yanı sıra, Dersim merkeze dönük bu yönlü bir başka kumpası teşebbüs aşamasında durdurdu.
Kars'ta ise devlet ittifakına karşın Kağızman ve Digor'u kazandı.
En önemlisi DEM Parti'nin özellikle İstanbul'da stratejik stratejik oy kullanımının başarıyla uygulaması temel bir öneme sahipti.
Bunun sayısal olduğu kadar, daha önemlisi siyasal sonuçlarının zaman içinde daha bir anlaşılacağını söyleyebiliriz.
DEM Parti bir tür oyun kurucu rolü de oynadı ama esasen kilit parti olduğu özelliğini bir kez daha göstermiş oldu.
Yerel seçimler sürecinden Yeniden Refah Partisi nispi güçlenmiş olarak çıktı. Sayın Erdoğan'a kolaylık dileyelim.
AK Parti-MHP ittifakı sürecek gibi ama... Aması da var işte...
Herhalde bir hafta kadar oldu, AB Konseyi Başkanı Türkiye ile olan ilişkilerde sorunlu beş alanla ilgili, yani dış politika, dış ticaret, gümrük birliği, politika ve demokrasi ile ilgili gelişmeler olumlu giderse Türkiye'ye ihtiyaç alanlarına dönük katkının mümkün olabileceğinden söz ettiğinin anımsıyorum.
Birkaç ay önce olmalı, Dışişleri Bakanı Hakan Fidan batıya dönük olarak "Kavala ve Demirtaş konusunda üzerimize çok gelince politik karar verdik" biçiminde bir cümle kurarak hukuk dışı davrandıklarını itiraf etmesi manidardı.
Aslında ekonominin toparlanması gerekiyor
Kanaatimce yerel seçimleri CHP'nin kazanmasıyla partiyi yenileme ve gençleşme eğilimi ile ilişkisini abartmamalı.
Neredeyse çöküntüye varma eğilimi gösteren derinleşen ekonomik kriz, yoksulluk ve işsizlikle daha fazla ilgisi var CHP'nin seçim kazanmasının...
Cumhur iktidarı 14-28 Mayıs seçimleri öncesinde ısrarla sürdürdüğü anti terör kampanya yanı sıra, elde kalan paraları büyük oranda dağıtırken yapay bir rahatlama ortamı yaratarak seçimleri kazanmayı hedeflemişti.
Akşener üzerinden yürütülen kumpas başta olmak üzere, irili ufaklı diğer kumpaslar buna eklenince, cumhur iktidarı seçimleri kazandı.
Bu seçimlere gidilirken elde dağıtılacak para yok gibiydi. Emekli hakları bile karşılanamadı. Devlet kasası tamtakırdı.
Aradan çok zaman geçmedi, Sayın Erdoğan'ın "Para yok" itirafını hatırlayalım...
Başka şeylerde var...
Bu kez Mehmet Şimşek de sıkı durmaya çalıştı gibi. Mehmet Şimşek'i kontrol etme diye bir rolü olan ve Tayip Erdoğan'ın güvendiği Devlet Bakanı Cevdet Yılmaz'ın "Seçim Ekonomisi uygulayacaksanız biz çekilelim, yeni bir ekip getirin" tutumunu ve bu tutumda ısrarını da hatırlayalım.
Bütün bunlar koşulları zaten yok denecek kadar zayıf düşen seçim ekonomisinin uygulamasını engelledi gibi...
Emsal olsun, Adıyaman'da bir tarikat mensubu şunları söyleyebiliyordu:
Hayatım Tayyip… Ama ben bu kez CHP'ye verdim. Aklımdan bile geçmezdi. Bizi ekonomik olarak öyle çökertti ki… Bir ders gerekliydi.
Sayın Erdoğan izlediği siyaset ve uygulamalarıyla kaybetmesinin koşullarını hazırlamaktan öte olgunlaştırmış…
Kanaatim o ki bu koşullarda Sayın Kılıçdaroğlu olsa oda kazanırdı.
Doğru anlaşılmak isterim CHP liderlerini hafife almıyorum, çalışmalarını da küçümsemiyorum…
Kaybedenin kaybetme koşullarındaki payını anlatmaya çalışıyorum.
Kazanan tek başına kazanmıyor, kaybedende kazandırıyor.
Her şey göreceli, her şeyin sınırı var. Sayın Erdoğan'ında sınırı var. Ekonominin kuralları son tahlilde kendini dayattı…
İşte Sayın Erdoğan çaresiz kaldı, seçim ekonomisini uygulayamadı.
Umut, tünelin ucunda görülen ışıktadır!
Türkiye toplumu ve halkları olarak yeni bir sürecin başlaması arifesindeyiz.
Hep beraber yeni süreci ülkenin her alanına ve tüm sektörlerine yayılan, giderek derinleşen milli krizle karşılıyoruz.
Zamla, zulümle, işsizlikle, yoksulluk ve yoksunlukla karşılıyoruz.
Çözüm bekleyen Kürt meselesiyle ve Alevi inancıyla karşılıyoruz.
Yönetenlerin yönetemediği, yönetilenlerin memnuniyetsizliğinin arttığı, yerel yönetim seçimleri üzerinden ilk değişim adımlarını atarak karşılıyoruz.
Umudumuz odur ki tünelin ucunda görülen ışık, ezilenleri bir kez daha ezip geçen çağı geçmiş kara bir trenin ışığı değildir…
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish