Gazze'de ertesi gün: Kritik bir durumla alakası olmayan üç mesele

Gerekli olan, sağlıklı ve özgür seçim yapma fırsatıdır. Çünkü seçimler gerçek reformların omurgasıdır

Fotoğraf: Reuters

İsrail'in Gazze Şeridi'ni işgalinin üzerinden yaklaşık 140 gün geçmesine rağmen ve Gazze'de devam eden insani acıya acilen son verilmesi ihtiyacının ortasında, birçok medya kuruluşu ve diplomatik çevre, sorunun özüne ters yönde ışık tutuyor.

ABD'li ve Avrupalı ​​politikacıların ve medyanın söylemine hâkim olan birbiriyle bağlantılı 3konu var:

Saldırı bittikten sonraki gün ne olacak?

Filistin Yönetimi'nde reform yapılması ihtiyacı ve iki devletli çözüm çağrısı.

Gelecekte neler olacağı büyük ölçüde henüz sona ermemiş ve yakın zamanda da bitecek gibi görünmeyen hararetli silahlı çatışmaların sonucuna bağlı olsa da bazı cevaplar artık net görünüyor.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Ne yazık ki "ertesi gün" yakın zamanda gelmeyecek. Bana öyle geliyor ki şimdi bu konuyu araştırmak zaman kaybı.

Ertesi günün temel özelliklerini tahmin etmemizi sağlayacak yeterli veri mevcut.

Bunlardan en önemlisi, İsrail'in kendisini yavaş yavaş Gazze çamuruna bulaşmış ve orada çeşitli sorumluluklar üstlenmiş vaziyette bulacak olmasıdır.

Bunun nedenlerinden biri, İsrail'in Gazze'deki askeri varlığını sürdürmeyi, savaşta elde ettiği askeri başarıları koruma bahanesiyle meşrulaştırmaya başlamasıdır.

Bu noktada İsrail, Kuzey Gazze halkını evlerinden çıkarmayı, topraklarından sürmeyi ve direnişi etkisiz hale getirmeyi askeri başarı olarak görüyor.

Böylece İsrail kendisini şu ya da bu şekilde Gazze Şeridi'ni yavaş yavaş yeniden işgal ederken bulacak.

İsrail Gazze'de askeri varlığını sürdürdüğü sürece başka hiçbir taraf orada destekleyici bir rol, özellikle de sivil sorumluluklar üstlenmeye istekli olmayacak.

Gazze'nin iki ana oyuncusu İsrail ve Hamas, Filistin Yönetimi'nin Gazze'de sorumluluk almasını istemiyor.

Özellikle Batı Şeria'da bu modelle ilgili deneyimlerin pek iyi gitmemesi nedeniyle Filistin Yönetimi'nin Gazze'de İsrail tanklarının yanında sivil sorumluluk alması beklenmiyor.

Diğer Arap ülkeleri de böyle bir rolle hiç ilgilenmediklerini zaten açıkladılar.

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu da bu konuda çok net konuştu. Kendisi, duruşunu sürekli tekrarlıyor.

İsrail, Gazze Şeridi de dahil olmak üzere Ürdün Nehri'nin batısındaki güvenlik sorumluluklarını elinde tutacak.

Filistinliler, Avrupalı ​​ve ABD'li seslerin bu eğilime karşı çıkmasına rağmen, aşırı sağ vizyonun galip geleceğine inanıyor. İsrail'in Batı başkentleri ve diğer yerlerdeki "dostları" ve baskı grupları onu desteklediği sürece İsrail sahada ne isterse yapacak.

İsrail işgalinin sona ermesinin ardından Filistin Yönetimi'nin Gazze'de rol alacağını öne süren ilk kişi ABD Başkanı Joe Biden oldu.

Ancak bu rolü Filistin Yönetimi'ndeki reformlarla ilişkilendirdi ve bu da yaygın tartışmalara yol açtı.

Batı Şeria ve Gazze Şeridi'ndeki Filistinlilerin bakış açısına göre, Filistin Otoritesi'nin "reformu" hakkındaki bu müzakereler sağlam bir gerçekliğe dayanmıyor.

Çünkü genel olarak Filistinlilerin, özelde ise Filistin Yönetimi'nin, İsrail onu siyasi ve ekonomik olarak boğmanın son aşamasındayken, Filistin Otoritesi'ni reforme etme lüksü yok.

İsrail'in ekonomik yaptırımları, Tel Aviv'in Filistin Yönetimi adına topladığı vergilerin çoğunun durdurulmasının Filistin kurumlarını nasıl felce uğrattığıyla en açık şekilde ortaya çıkıyor.

Batı Şeria'da polisi, hastaneleri, okulları ve diğer birçok işi yürüten ve halen Gazze'de çalışanları bulunan Filistin Otoritesi, bir buçuk yıldır çalışanlarının maaşlarını ödeyemiyor.
 


Siyasi açıdan Filistin Yönetimi'nin statüsü vatandaşların gözünde sürekli kötüleşiyor.

Filistin topraklarına el konulmasının ve Batı Şeria ile Doğu Kudüs'teki Yahudi yerleşimlerinin genişlemesinin ciddi biçimde artması ve İsrail'in iki devletli çözümü reddetmesi sonucunda her türlü siyasi ufkun tıkanmasıyla birlikte, Filistin yönetimi halkının gözünde çaresiz görünüyor.

Bu kesinlikle Filistin Otoritesi'nin reformlara ihtiyacı olmadığı anlamına gelmiyor. Aslında Filistin yönetiminin reformlardan daha fazlasına ihtiyacı var.

Filistin yönetimini reforme etmenin yolu, onu güçlendirmek ve bu yönetimin kurulduğu anlaşmalar yoluyla kendisine tanınan siyasi, ekonomik ve coğrafi alanı yeniden kazanmasına izin vermekle başlar.

Gerekli olan, sağlıklı ve özgür seçim yapma fırsatıdır. Çünkü seçimler gerçek reformların omurgasıdır.

Başka bir deyişle, Filistin Otoritesi'nde reform ancak kapsamlı bir yetkilendirme paketinin parçası olarak gerçekleşirse anlamlı olacaktır.

Bu bizi iki devletli çözüme götürüyor. İronik bir şekilde ABD'li ve Avrupalı ​​politikacılar, mevcut krizin çözümünün İsrail'in yanında bağımsız bir Filistin devleti kurmak olduğunu birdenbire keşfettiler.

Filistinliler ve Araplar bunu tek gerçekçi tedavi yöntemi olduğu için defalarca dile getirdiler.

30 yıl önce barış sürecinin başlamasından bu yana bir Filistin devletinin kurulmasını engelleyen ve engellemeye devam eden İsrail ile yüzleşmeden bu sloganın hiçbir inandırıcılığı olmaz. Sadece medya tüketimine hazır bir ürün teşkil eder.

Yerleşim genişlemesinde tanık olduğumuz hoşgörü devam ettiği sürece iki devletli çözüm talebinin inandırıcılığı yoktur.

Zira yerleşimlerin genişletilmesi konusunda ciddi bir uluslararası duruş sergilemek, İsrail'e yaptırım uygulanmasını gerektiriyor.

Aslında iki devletli çözüme ulaşmanın tek bir barışçıl yolu var. O da İsrail'in kurulduğu şekilde, Filistin Devleti'nin de tanınarak ve desteklenerek kurulmasıdır.

İki devletli çözüme sözde bağlılığın pratikte hiçbir etkisi olmayacak. Ülkeler, bu gereksiz söylem yerine, 1967 sınırlarında Filistin Devleti'ni tanımalı, onun güvenliğinin ve bağımsızlığının pratik bir şekilde sağlanmasına yardımcı olmalıdır.

ABD ve Avrupa Birliği'nin (AB) İsrail'le olan ilişkileri, İsrail'in davranışlarını görmezden gelerek İsrail'i yozlaştırıyor ve bu da aşırıcılığın yükselişine katkıda bulunuyor.

Dolayısıyla bu, İsrail'in iki devletli çözümden daha da uzaklaşmasına yol açtı.

ABD ve AB, İsrail'e verdikleri desteği iki devletli çözüme saygı duymalarına bağlamadı.

Bu da İsrail'in, işgalini derinleştirme ve pekiştirme politikasının hiçbir bedeli olmadığı yönündeki inancını oluşturdu.

İsrail kamuoyu, İsrail'in kendisine silah sağlayan ve siyasi izolasyonunu önleyen "ağabeylerinin" (ABD ve AB) vizyonuyla çelişse bile liderlerinin politikaları ve pozisyonları için herhangi bir bedel görmüyor.

İki devletli çözümün yeniden canlandırılması, daha fazla İsrail aşırıcılığına yönelik artan eğilimi tersine çevirmek için İsrail tarafına gerçek bir baskı uygulamayı gerektiriyor.

ABD ve bazı AB ülkelerinin yakın zamanda yaptığı gibi; bir avuç İsrailli yerleşimciye yaptırım uygulamak, onların bir bütün olarak resmi İsrail politikasına değil, "bireysel şiddete" karşı çıktıkları mesajını veriyor.

Bu acil krizin gerektirdiği şey, İsrail devlet şiddetini görmezden gelen ABD ve AB politikalarının radikal bir şekilde yeniden değerlendirilmesidir.

Kuşkusuz bu gerçekleşene kadar Filistinliler özgürlüklerini kazanmanın başka yollarını aramaya devam edecek.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

Independent Türkçe için çeviren: Muhammed Furkan Yeşi

Şarku'l Avsat

DAHA FAZLA HABER OKU