Çin, Gazze-İsrail ihtilafının neresinde?

Gülru Gezer Independent Türkçe için yazdı

Çin Devlet Başkanı Şi Cinping ve Filistinli mevkidaşı Mahmud Abbas ile haziran ayında Pekin'de düzenlenen imza töreninin ardından el sıkışırken / Fotoğraf: Jade Gao-AP

Hamas'ın Aksa Tufanı operasyonunu başlattığı 7 Ekim'den bu yana tüm dünya Gazze ile İsrail savaşını konuşuyor.

Değerlendirmelerin çoğu ABD-İsrail-Filistin eksenli yapılıyor. Son dönemde diplomatik ve siyasi hamleleriyle Ortadoğu'da ağırlığını artıran Çin ise bu tabloda yok. 

Halbuki, Biden yönetiminin Ortadoğu'ya yönelik bir politika oluşturamaması, dikkatini Hint-Pasifik'e çevirmeyi tercih etmesi, sonra da Ukrayna savaşıyla meşgul olması en fazla Çin'in işine yaradı.

Çin geçen mart ayında Suudi Arabistan ile İran arasında yürüttüğü arabuluculuk sayesinde iki ülkenin diplomatik ilişkilerinin yeniden tesisine vesile oldu.

Çin Devlet Başkanı Şi Cinping, Batı ve Arap ülkelerinden ümidini kesen Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas ile yeniden Arap ülkeleri tarafından kabul görmeye başlayan ve Çin için birçok açıdan önemli olan Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad'ı kabul etti.

Çin'in bu adımları ABD'den Ortadoğu'da yarattığı boşluğun Çin tarafından doldurulduğuna ilişkin yorumların yapılmasına neden oldu.

Çin büyüyen ekonomisi için doğal kaynaklara duyduğu ihtiyaç ve elverişli yatırım imkanları nedeniyle bölgenin istikrarına atfettiği önem çerçevesinde bölge ülkeleriyle ilişkilerini geliştirme yoluna gitti, bu bağlamda İsrail'le ekonomik ve ticari ilişkiler de geliştirdi.

Fakat ABD-İsrail ilişkilerinin niteliği ve ABD'nin İsrail'in hamisi olduğu gerçeği hep Tel Aviv-Pekin ilişkilerinin sınırlarını belirledi. 

Nitekim 12 Haziran 2023'te kaleme aldığım "Çin'in Ortadoğu'da artan mevcudiyeti" başlıklı yazıda ABD'nin bölge ülkeleriyle farklılaşan ilişkiler dinamiğine rağmen, bazı ülkeleri kendi güvenlik şemsiyesi altında bulundurmaya devam ettiğini belirterek, Çin'in böyle bir rol üstlenmeye istekli olup olmadığının, bölge ülkelerinin de böyle bir değişikliğe sıcak bakıp bakmadıklarının zamanla anlaşılacağına işaret etmiştim. 

Çatışmaların başlamasının ardından tüm gözler Pekin'e değil Vaşington'a ve ABD Başkanı Joe Biden'dan gelecek tepkiye çevrildi.

Çinli yetkililerin yaptığı açıklamalar ise dünya ve Türk basınında pek akis bulmadı.

Gazze'deki çatışmalar geçtiğimiz hafta Pekin'de düzenlenen ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in de katıldığı III. Kuşak ve Yol Forumu'nu da gölgede bıraktı.  


Çin'in Aksa Tufanı operasyonu ve İsrail'in karşı saldırısına yönelik tutumu 

Öncelikle şunu hatırlatmakta fayda var. Şi, Abbas'ın ziyareti sırasında tarafların istemesi halinde Çin'in Filistin ile İsrail arasında arabuluculuk rolü oynayabileceğini ifade etti. 

Çin çatışmaların en başında Batı ve Japonya'dan gelen ve Hamas'ı kınayan açıklamalar karşısında ilgili taraflara itidal ve çatışmaların derhal durdurulması çağrısında bulundu.

Çin bilahare yaptığı açıklamalarda ise sivillere yönelik düzenlenen saldırıları kınadı ancak Hamas'a değinmekten imtina etti.

Çin her ne kadar İsrail ile Filistin arasında taraf tutmadığını ve iki tarafla da iyi geçinmek istediğini belirtse de Çin'in Hamas'ı kınamaktan geri kalan beyanları İsrail nezdinde rahatsızlık yarattı. 

Çin Dışişleri Bakanı Vang Yi'nin İsrail'in saldırılarının meşru müdafaanın da ötesine geçtiği yönündeki beyanı da ABD ve İsrail nezdinde tepki çekti.

Şi, ise 19 Ekim'de ilk defa çatışmalar hakkında açıklamada bulunarak, ateşkesin sağlanmasının öncelik arz ettiğini, bağımsız bir Filistin devletinin kurulacağı iki-devletle çözümün de tek çıkış yolu olduğunu vurguladı.

İsrailli yorumcular Çin'in bu tutumunun tarafsızlığına gölge düşürdüğünü ve gelecekte taraflar arasında oynayabileceği potansiyel arabuluculuk rolünün sorgulanır hale geldiğini ifade ediyor.

Rusya'nın hafta başında, Brezilya'nın ise perşembe günü BM Güvenlik Konseyi'ne sunduğu ve ABD'nin veto ettiği karar tasarılarına Çin'in evet oyu kullanması da Pekin'in Filistin yanlısı bir tutum sergilediği argümanını İsrail nezdinde güçlendiriyor. 

Körfez'de ciddi yatırımları olan Çin çatışmalar karşısında benimsediği tutumla Arap ülkeleriyle ilişkilerini zedelemek ve mevcut kazanımlarını tehlikeye atmak istememiş olabilir.

Çin'in bölgedeki en önemli iki ortağı Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri.

Söz konusu ülkeler Tek Kuşak ve Yol Girişimi bağlamında da kritik öneme haiz. Ayrıca bahse konu iki ülke geçen ay Hindistan'ın başkenti Yeni Delhi'de düzenlenen G-20 Zirvesi vesilesiyle kabul edilen ve Çin'i dışarıda bırakan Hindistan-Ortadoğu-Avrupa Koridoru (IMEC) güzergahı üzerinde yer alıyor. 

Buna ilaveten, ABD'nin çatışmaların bölgesel nitelik kazanmaması için Çin'in İran üzerinde nüfuzunu kullanmasına yönelik çağrılarına rağmen Pekin bu konuda da harekete geçmedi.

Tabiatıyla burada Çin'in İran üzerinde baskı kurmaktan geri durması isteksizliğinden mi, yoksa İran nazarında öyle bir gücü olmadığından mı kaynaklanıyor; bunu zaman gösterecek.

Her hal ve karda, şu ana kadarki tutumu Çin'in bölgede ekonomik çıkarlarını öncelediği ve Filistin'e meyilli bir tutum içerisinde olmakla birlikte Ortadoğu'nun karmaşık dinamiklerine şimdilik taraf olma gibi bir istediğinin bulunmadığı argümanını destekliyor. 


Çin'in Ortadoğu'daki savaş gemileri 

Öte yandan, 21 Ekim Pazar günü basına yansıyan bir haber Çin'in bölgede oynadığı rolün yeniden sorgulanmasına neden oldu.

Çin basını tarafından dünyaya duyurulan haberde, Çin Halk Kurtuluş Ordusu'nun 44. Koruma Görev Gücü'nün gemilerinin rutin operasyonlar için bölgede bulunduğu ve bir önceki hafta Umman donanmasıyla ortak bir tatbikat gerçekleştirdiği, sonrasında ise açıklanmayan bir rotaya doğru hareket ettiği bilgisi yer aldı. 

Haberin bir hafta gecikmeyle paylaşılması Çin'in denklemde yer almadığı yönündeki eleştirilere bir yanıt olabileceğini akıllara getiriyor.

Çin bölgedeki askeri mevcudiyetiyle ABD'nin bölgeye uçak gemilerini ve savaş uçaklarını göndermesinden rahatsızlık duyduğu ve ABD'nin istediği gibi bölgeye yeniden nüfuz edemeyeceği mesajını da vermiş olabilir.

Zira, Putin de geçtiğimiz hafta Akdeniz'de bulunan gemilerin Karadeniz'de bulunan Rus donanmasının menzilinde olduğu yönünde bir açıklama yaptı.   

Diğer yandan söz konusu gemilerin bölgede bulunan Çin vatandaşlarını tahliye amacıyla da bekletildiği yönünde yorumlar da var. 

Çin'in mevcut tutumunun Ortadoğu ülkeleriyle olan ilişkilerini nasıl etkileyeceğini zaman gösterecek, ancak Çin bölgenin dünyanın diğer coğrafyalarından daha farklı olduğunu ve bölgesel istikrarın sağlanmasının pamuk ipliğine bağlı olduğunu, bu nedenle de ekonomik ve ticari ilişkilerin geliştirilmesinin barış ve refah için yeterli olmadığını ve belki de en önemlisi ABD'nin bölgede hala ciddi bir etkisinin bulunduğunu net bir şekilde görmüş oldu. 

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU