Bir meydanımız bile yok

Altan Tan Independent Türkçe için yazdı

"Medeni" kelimesi Arapçada "şehirli" demek. "Medeniyet" de şehirde üretilen bütün değerlerin insanı insan yapan, toplumu toplum yapan tüm değerlerin tamamına verilen bir ad.

Onun için şehirle medeniyet arasında ciddi bir bağlantı var. 

Ve bütün şehirlerin kökeninde de bir merkezi imar tasarımı var.

Bu, Sümerlerde de Mısır medeniyetinde de Roma'da da öyle, bizim medeniyetlerimizde de böyle. 

Emevi, Abbasi, Selçuklu, Osmanlı bütün bu dönemlerde buna benzer bir şehir tasarımı var. 

Sümerler zamanından beri şehrin göbeğinde bir tapınak, ziguratlar bulunur. 

Tapınağın etrafında ise bir çarşı (alışveriş mekanı, sosyal alan), onun da dışında gürültüden, kalabalıktan uzak mahalleler, yerleşim birimleri olur. Kabaca şehir budur. 

Avrupa'daki şehirler de böyle. Biraz espritüel bir arkadaşım, "Avrupa'daki şehirlerin hepsi birbirinin aynıdır. Ben de hepsini görmüş sayılırım" diyordu. 

Çünkü hepsinin ortasında bir tren istasyonu, bir de bir kilise var, etrafında da çarşı var. 

Ama şehirlerde farklılık yaratan önemli nokta meydanlardır. 

Eğer şehrin meydanı yoksa o şehir bir ayağı olmayan masa veya bir ayağı aksayan insan gibi eksik bir şehirdir. 

İtiraf etmek lazım ki bu konuda Batı şehirleri çok daha ileri bir noktada, bırakınız büyük şehirleri, küçük bir kasabanın, köyün bile bir köy meydanı var. 

Hele hele Madrid'de, Roma'da, Paris'te Londra'da çok güzel meydanlar var.

Maalesef biz bunu özellikle Türkiye'de yapamadık. 

Niye özellikle Türkiye diyorum? 

Mesela Fas'ın Marakeş şehrinde bir Câmiu'l-Fenâ Meydanı büyük meydanı var ki bugün dünyanın en önemli kültür miraslarından biri. 

Her sene milyonlarca turist sadece o meydana, oradaki etkinliklere geliyor. Allah nasip etti, ben de birkaç sefer gittim, gördüm.

Türkiye'de ise Sultanahmet'te Bizans'tan kalan Hipodrom, at meydanı olmasa neredeyse meydanımız yok…

"Ya işte Taksim Meydanı var, Eminönü meydanı var, Beyazıt Meydanı var, Kızılay Meydanı var, Ulus Meydanı var" diyorsanız;

Allah'ınızı severseniz siz bunlara meydan mı diyorsunuz? 

Koskoca 100 yıllık cumhuriyet bir meydan inşa edemedi.

Beyazıt Meydanı defalarca yapıldı bozuldu, en sonunda tekrar yeni açıldı; yeni halini de gördüm. 

Taksim Meydanı da kaç sefer yapıldı bozuldu; yeni hali ortada.

Maalesef doğru düzgün, içinizi ısıtacak bir sıcaklık, bir bütünlük, bir mimari estetik, hiçbirinde yok. 

Bizim Diyarbakır'da da öyle. Hele hele bizim mimar odaları Türkiye'nin genelinde de Diyarbakır'da da her şeye itiraz ederler.

Yahu kardeşim her şeye itiraz ediyorsunuz da binlerce, on binlerce üyeniz var; şehir plancılar var, mimarlar var, restorasyon yapan, restoratörler var… Var da var…

Bir alternatif Beyazıt Meydan Projesi hazırlayın, Taksim Meydan Projesi hazırlayın, Ankara'ya bir meydan tasarlayın. 

Yoksa bugünkü Kızılay Meydanı dört caddenin işte kesiştiği bir alan.

Eğer siz buna meydan diyorsanız hiçbir alakası yok.

Diyarbakır desen yine aynı… Dağ Kapı Meydanı, eski Ulu Cami'nin önündeki meydan… Bir de mum diktiler. 

Bir dönemin belediye başkanımız, Paris'te de eğitim görmüş, getirdi. 2 bin yıllık Ulu Cami'nin eski Martoma Kilisesi'nin önüne yeraltı çarşısı yaptı. Bu, cinayetlerin en büyüğü. 

Dağ Kapı Meydanı'na yeraltı çarşısı yaptı. Balıkçılar Çarşısı’na yeraltı çarşısı yaptı. Sanki hiç yeraltı veya yerüstünde çarşı yapılacak bir yer yokmuş gibi…

Mimarlar Odaları, Diyarbakır da dahil bir alternatif proje ortaya koyamadılar. 

Açın uluslararası yarışmalar açın, yerli mimarlarla, yarışmalar açın, deyin ki;

Ey belediye başkanı, ey Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, Ey iktidar! 

Siz bu işi beceremiyorsunuz. İşte bakın bizim dört dörtlük bu projelerimiz var.


Meydansız şehir, şehir sayılmaz.

Ve ne yazık ki bizim Sultanshmet Meydanı'nı çıkarırsanız meydan diyebileceğimiz bir alanımız bile yok.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU