10 soru 10 cevapta Kafkas İslam Ordusu: "Çırpınırdın Karadeniz"den "Bismillah"a Bakü'nün Kurtuluşu

Mayis Alizade Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: Wikipedia

Kafkas İslam Ordusu hangi gereksinimlerden ortaya çıktı?

Rusya'da Ekim 1917'de gerçekleşen sosyalist devrimi Osmanlı İmparatorluğu'nun bölgeyle daha yakından ilgilenmesine neden oldu.

Osmanlı ilgisinin ideolojik altyapısını dönemin İstanbul basınımnda Hüseyinzade Ali Bey, Ağaoğlu Ahmet vd. münevverlerin kaleme aldıkları 'Fetih' konulu yazılar hazırlamıştı.

Kimisi Batı'da, kimisi Çarlık Rusya'sında mükemmel eğitim görmüş bu insanlar Kafkasya ve Orta Asya'nın Türklerin yurdu olduğunu telkin ederken saray nezdinde büyük itibara sahip Enver Paşa da bundan etkilenerek "Saadeti Arabistan çöllerinde aramak yerine Ata Yurdumuza gitmenin daha mantıklı olacağı" düşüncesinin uygulamaya konması gerektiğine inanmıştı.

Devrimden sonra Stepan Şaumyan'ı önce Tiflis'e gönderen Lenin, kısa süre sonra oradan Bakü'ye geçerek yönetimi ele alması talimatını verdi.

"Ata yurdumuza gitmek için askeri güç oluşturulmasının kaçınılmazlığı" padişaha arz edilerek olurun alınmasından sonra Enver Paşa o dönemde Libya'da ikinci görev yapan Yarbay rütbeli kardeşi Nuri'yi Ocak 1918'de İstanbul'a çağırarak Kafkas İslam Ordusu'nu kurması talimatını verdi.

Bununla yetinmeyen Saray devletin güvendiği memurlardan Hasan Ruşeni başkanlığındaki istihbarat ekibini gelişmeleri yerinde izlemek için Bakü'ye gönderdi.

Ruşeni'nin mart ayı başında gönderdiği ilk raporda "Stepan Şaumyan'ın başında bulunduğu Bakü Konseyi yönetiminin sadece başkentte değil diğer bölgelerde de Türklere katliam yapma hazırlığında olduğu" ifade edilirken 31 Mart-4 Nisan 1918'de Bakü Konseyi bu planını gerçekleştirmişti.

Şaumyan "4 bin kişiyi katlettiklerini" Lenin'e rapor ederken (farklı kaynaklarda bu rakam 12 bine kadar çıkıyor) katliam olayını değerlendiren Osmanlı yönetimi, Kafkasya Parlamentosu'na yapılan seçimlerden birinci çıkmış Müsavat Partisi lideri Mehmet Emin Resulzade'nin de görüşlerini alarak "Bundan sonra Azerbaycan'ın tek yolunun bağımsız devlet ilan etmek olacağı" kanısına vardı.

Nitekim Nisan ortasında Kafkasya Parlamentosu'nda Gürcü, Azerbaycan ve Ermeni milletvekillerinin kurduğu hükümet mayıs sonuna doğru işlevselliğini kaybedince 26 Mayıs tarihinde Gürcüler, 28 Mayıs tarihinde ise Azerbaycan ve Ermeni Ulusal Konseyleri kendi bağımsız devletlerini ilan ettiler.
 

Kafkas İslam Ordusu.jpg
Kafkas İslam Ordusu

 

Bağımsız devlet, Azerbaycan Cumhuriyeti'nin sınırları dışında Tiflis'te ilan edilmişti. Kafkas İslam Ordusu, bağımsızlığını kendi sınırları dışında ilan eden Azerbaycan'ın yardımına ne zaman yetişti?

Ordu kumandanı görevini üstlendiği için Enver Paşa sarayın da onayını alarak Nuri'yi 'Paşa' rütbesine terfi ettirdi.

Nisan ortalarında İstanbul'dan hareket eden Nuri Paşa ve arkadaşları önce Musul'da amcası Halil Paşa'ya giderek orada kendi saflarına belirli sayıda asker aldıktan sonra Tebriz'e indiler.

10 Mayıs 1918'de Tebriz'den yola çıkan Nuri Paşa kumandanlığındaki askerler Zengezur üzerinden geçerek 25 Mayıs'ta Gence'ye ulaştılar (Nuri Paşa'nın siyasi danışmanı Ahmet Ağaoğlu'nun oğlu, Türk siyasetinin mümtaz isimlerinden Samet Ağaoğlu o yolculuğu 1966'da çıkmış bir makalesinde nefis bir dille tasvir etmiştir).

Yani, Azerbaycan daha bağımsızlığını ilan etmeden Kafkas İslam Ordusu'nun önemli sayıdaki mensubu Gence'de coşkuyla karşılanmıştı.

Tiflis'e giden Nuri Paşa komutasındaki askeri birlik 17 Haziran'da hükümetin oradan Gence'ye taşınmasını sağladı.

Yolculuk sırasında ekibi Alman saldırısından koruyan Halil Paşa'nın askerleri Gürcistan-Azerbaycan sınırındaki Kırmızı Köprü geçilince köprüyü hava uçurdular.

Artık Müstakil Azerbaycan Devleti'nin hükümeti kendi sınırları içine taşınmıştı ve Kafkas İslam Ordusu'nun bir sonraki hedefi başkenti kurtarmaktı.
 


Bunun hazırlıkları ne zaman yapılmaya başlandı?

Bakü'yü işgalden kurtarmak için yürütülecek operasyonun harekat merkezi Batum'daydı ve Gence'den her gün Korgeneral Abdulvahap Paşa'ya raporlar gönderiliyordu (Kafkas İslam Ordusu'nun Gence'deki karargahının yerleştiği bina Türkiye Cumhuriyeti'nin girişimleriyle satın alınarak müze haline getirilmiş ve birkaç sene önce  açılışı yapılmıştır).

Gence'de Nuri Paşa, Halil Paşa ve silah arkadaşlarını bölgenin en ünlü sülalesi Ziyadoğulları'nın ileri gelenleri karşılamıştı.

28 Mayıs'ta bağımsız devlet ilan edilir edilmez ilk hükümeti kurma görevi Fethali Han Hoyski'ye verilirken ağabeyi Hüseyin Kulu Han eski silah arkadaşı, Çarlık Rusya'sı ordusu generali Ali Aga Şıhlinski'yi ikna ederek kumandanlığındaki Vahşi Tümen'in, Kafkas İslam Ordusu'na katılmasını sağlamıştı.

Ahmet Ağaoğlu'nun 1905 yılında Ermeni terörüne karşı kurduğu ve o dönemde sayıları yaklaşık 20 bin olan Difai Örgütü mensupları da Türk Ordusu saflarına tereddütsüz biçimde katılırken Savunma Bakanlığının ilan ettiği seferberlikle ülkenin çeşitli bölgelerinden gençler milli orduya yazılmıştı.

Temmuz ayı ortalarında Gence'den hareket eden Kafkas İslam Ordusu birlikleri önlerine çıkan engelleri birer birer imha ederek ağustos ayı başlarında Bakü civarına yaklaştı.

Batılı tarihçiler 1918 yaz sonunda Kafkasya'nın ve günümüz İran Azerbaycan'ı topraklarının tamamına yakının Enver Paşa ordularının kontrolünde olduğunu yazarlar.


Bakü nasıl kurtarıldı?

6 Eylül 1918'de Mehmet Resulzade başkanlığındaki heyetin padişah Mehmet Reşad tarafından kabul edilmeleri Osmanlı İmparatorluğu'nun Azerbaycan'ı tanıması anlamına geliyordu.

Eylül başlarında İngilizler ve Almanlar Bakü'den çekilirken Kafkas İslam Ordusu'nun Erzurumlu Mürsel Paşa kumandanlığındaki birlikleri kentin Güney kısmından şehre doğru ilerledi.

Daha sonra Halil ve Nuri Paşa'nın gözetiminde Mürsel Paşa Bakü'nün kurtarılması operasyonunun tamamına komutanlık etti (Türkiye'ye dönüp soyadı kanunu çıktıktan sonra 'Bakü'  soyadını alan Mürsel Paşa'nın kızını 1996'da Ankara'da bir toplantıda  tanımış ve boynuna sarılarak ellerini öpmüştüm).

15 Eylül sabahı Türk Ordusu'nun Bakü'ye girişi coşkuyla karşılandı. Direniş gösterenleri mahkeme kararı olmadan imha eden birkaç Kafkas İslam Ordusu askeri bizzat Halil Paşa'nın emriyle infaz edildi.


Osmanlı sarayı ve Enver Paşa gelişmeleri yakından izliyordu kuşkusuz. Bakü'nün kurtuluş haberi gelince Enver Paşa'nın tepkisi nasıl olmuştu?

15 Eylül sabahı Bakü'nün kurtuluş haberini Genelkurmay karargâhında alan Enver Paşa'nın, kardeşi Nuri'yi arayarak "Sizin orada ne işiniz var, Bakü'ye kadar gitme emrini size kim verdi?" diye azarlamasının sebebi Almanların telefonları dinlemesiydi.

Akşam evden Bakü'deki kardeşini arayan Enver onu kutladıktan sonra Turan yolunda önemli bir adımın atıldığını vurgulamıştı.

Bakü'nün kurtarıldığı saatlerde Gence'ye Başbakan Fethali Han'a telgraf çeken Nuri Paşa ondan derhal hükümeti kurtarılmış başkente taşımasını istemişti.
 

Ahmet Cevat aa.jpg
Ahmet Cevat / Fotoğraf: AA

 

Türk Ordusu'nun gelişini daha Gence'deyken alkışlayan "Çırpınırdın Karadeniz" şiirinin yazarı Ahmet Cevat'ın, Bakü'nün kurtuluşunu alkışlayan "Bismillah" şiiri 17 Eylül'de gazetede çıktı:

Atıldı dağlardan zafer topları
Bürüdü elleri asker bismillah!
O Han Sarayında çiçekli bir kız
Bekliyor bizleri zafer bismillah!

Ey dövünen yürek dumanlı şehir
Bilir misin bu zor gürültü nedir?
Aç sisli koynunu, ordumuz gelir 
Nişanlın koynuna girir bismillah!

Ey harbin kaderi bize yol ver, yol
Sen ey güzel deniz gel Türke ram ol 
Sen ey sağa sola kılıç vuran kol
Kollarına kuvvet gelir bismillah!

Ey Bakü, sen korkma, geldik geleli
Senin için atıldık daim ileri 
Sağ kalanlar annelere teselli
Şehidlerin ruhu gülür bismillah!

Ey düşman, alnının yazısı kara 
Öldürmez bizleri vurduğun yara
Gönderdiğin kurşun armağan sana
O kirli alnını öper bismillah!

Sen mert olup dursan karşımda eğer
Kudurgan sazmalı nobetin geçer 
Saklandığın toprak kanını içer 
Yurdun olmaz sana siper bismillah!

Yurdumuzda bize meydan okuyan
Murdar vücutları murdar kokuyan 
Tekbir seslerini uzaktan duyan
Düşmanımı zaman ister bismillah!

 

m.JPG
Mehmet Emin Resulzade​​​​​​​

Başkent Bakü'ye taşınan hükümet Kafkas İslam Ordusu şerefine ziyafet organize ederken salona giren komutanlar Mozart'ın Türk Marşı'yla karşılanmış, Ulusal Konsey Başkanı Mehmet Emin Resulzade çarpıcı bir konuşma yaptı.

Batılı tarihçiler Osmanlı Ordusunun Bakü sokaklarındaki zafer yürüyüşünü "Turan ülküsünün doruk noktası" olarak nitelendirirler.

Esas hedefi Türkistan'a geçmek olan Kafkas İslam Ordusu Kasım ortalarında yürüyüşünü durdurmak zorunda kaldı.


Neden?

30 Ekim 1918'de imzalanan Mondros Mütarekesi Osmanlı'yı yenilgiye maruz kalmış bir devlet ilan ederken Bakü'ye geri dönen İngilizler Kafkas İslam Ordusu mensuplarının tamamının Azerbaycan'dan çıkmasını istedi.

Özellikle Nuri Paşa Azerbaycan'ı terk etmek istemezken o sıralar İstanbul'da bulunan Azerbaycan Parlamentosu Başkanı Ali Merdan Topçubaşı basına yaptığı açıklamada "Nuri Paşa'nın Azerbaycan'ı terk etmesini asla istemediklerini ve kendisinin Azerbaycan'da kalacağını" ifade etmişti.

Kafkas İslam Ordusu üzerine dört bölümlük belgeselin yapımcısı Ak Parti eski Sakarya milletvekili, kıymetli ağabeyim ve üstadım Süleyman Gündüz'ün tespiti tamamıyla yerindedir.

Böyle ki Osmanlı İmparatorluğu'nun savaşta yenileceğini tahmin eden Enver Paşa, nihai anlaşmanın iki-üç ay uzamasına çalışıyor ve o süre içeresinde Kafkas İslam Ordusu'nun Hazar'ın Kuzeyinden Türkistan'a geçeceğine inanıyordu.

Fakat İngilizlerin baskısı Kafkas İslam Ordusu mensuplarının geri dönmesine ve ardından Azerbaycan'ı hepten terk etmesine neden oldu.

Sayın Süleyman Gündüz'ün başka bir tespitine göre, geri dönmüş Kafkas İslam Ordusu mensupları Anadolu'daki Milli Mücadele güçlerinin çekirdeğini oluşturmuştu.


Kafkas İslam Ordusu'nun ülkeden çıkmasından sonra Azerbaycan kendi askeri gücünü pekiştirmek için hangi adımları attı?

Kendi Milli Savunma Bakanlığını güçlendiren Azerbaycan Cumhuriyeti, Kafkas İslam Ordusu'nun desteğini değil unutmak, toplumun da unutmaması için elinden gelen her şeyi yaptı.

Bakü'nün kurtuluşunun birinci sene-i devriyesinde hükümet Türk ordusu şehitlerinin şerefine yapılacak caminin temelini atmıştı.

Mehmet Emin Resulzade'nin 15 Eylül 1919'da 'Azerbaycan' gazetesinde çıkmış "Hak yerini bulduğu gün" isimli yazısını okudukça insanın tüyleri diken diken oluyor:

Hak yerini tuttuğu bugünde biz şüheda-i istiklal ve istihlasımızın (kurtuluşumuzun) büyük ruhu huzurunda şükran borcumuzu eda etmeliyiz.Bugün yeni Cumhuriyetimizin sütununu, ordumuzun başkentimizin sokaklarındaki yürüyüşlerini görüp göğüslerimizi kabartırken şüheda kabri üzerine gidip de Fatiha vermeyi unutmamalıyız.

Onlar, o büyük vücutlar, tam vaktinde bir Melike-i nicat gibi yetişerek kendileri öldüler fakat bizi ölümden kurtardılar.

Onlar, bu ölümü kabullenen büyük adamlar bize yaşamak için ölmeyin ne mesut ne şanlı ne şerefli bir karakter olduğunu öğrettiler.

O fedakar insanlar Azerbaycan Cumhuriyeti'nin payidar olmasına, memleketimizin cellad vahşiliğinden kurtulmasına sebep oldular!Bu kara topraklar altında yatan Anadolu'nun Mehmetçiği, Azerbaycan'ın hangi bir karış toprağıdır ki, onu kendi fedakar kanıyla sulamamıştır. Bilhassa Bakü civarının herhangi bir deresini, herhangi bir tepesini gezseniz, bir şehit mezarıyla karşılaşırsınız.

Bu şehit Çanakkale'yi göğsüyle savunan kahraman Türkün yiğit kardeşidir. İstanbul'u savunmuş, şimdi de yeni bir Türk hükümetinin başkentini- Bakü'yü düşmandan kurtarmak için buraya kadar gelmiş ve şehit olmuştur.

Bugün ise bu şühedanın mezarı üstünde bir şükran anıtının temeli atılacaktır. Fakat bilmem ki, bu ay da geçtiğimiz sene 15 Eylül'de dul kadınların, yetim çocukların, sevinçli gelinlerin bu kurtarıcı kardeşlere besledikleri hissiyatı tamamen tasvir edebilecek mi?

Haşa, Azerbaycanlıların şükran göğsüne kazınan kardeşlik hatırasını ne bir usta kazıya bilir ne de bir tunç taş ona tahammül eder. Bugün tüm Azerbaycan, Kafkasya İslam Ordusunun Nuri Paşa, Mürsel Paşa kumandanlıklarındaki Osmanlı subay ve erlerinin hatırat-ı haziniyle hem şad hem de mahzundur. Şaddır, çünkü onların himayesi, onların muavenetiyle bugünkü bayramı idrak etmiştir.

Mahzundur, çünkü kendilerine böyle bir saadeti kazandıran kahramanların kendi vatanları, ana yurtları tehlikeler içinde ve bizim hürriyetimize sebep olan o büyük vücutlar halihazırda hürriyetten mahrum bir haldedirler.

Hakiki istiklalimizin köşe tası konulduğu bugün de kendi cesetleriyle bina-i istiklalimizi tahkim eden kahraman milletdaşlarımızı selamlarken onları yetiştiren o büyük Türk Vatanının kurtuluş ve nicatı için samimi dualarımızı barigah-i ebediyete tevcih etmeyi de unutamayız. Yalnız kendisini değil düşmanlar elinde kalıp hakkı payimal edilmekte olan kardeşini de savunabilen bir millet müşkülat içinde kalabilir fakat emin olunuz ki, mahvedilemez.

Evet, Hak yerini bulduğu böyle bir mualla günde Türklüğün temin-I istikbal ve istiklali için ölen şühedanın büyük ruhu huzurunda:

Elimize bir vadia olarak emanet edilen bayrağımızı kardeşlerimizin fedakarlığına imtisal ederek şeref ve namusla muhafaza edeceğimize ahdedelim.

Bilelim ki, bu vasıtayla biz hem Türklüğü kuvvetlendiriyor hem Müslümanlığa hem de İnsanlığa hizmet ediyoruz…

Mehmet Emin Resulzade
Azerbaycan gazetesi, 15 Eylül 1919

 

Mehmet Emin Resulzade.jpg
Mehmet Emin Resulzade

 

Bakü kurtarılırken yaşanan bazı olaylardan dolayı İngilizlerin daha sonra Halil Paşa, Nuri Paşa ve Mürsel Paşa'yı suçladıkları ve idam etmeye hazırlandıkları biliniyor. Nasıl kurtuldular?

İngilizlerin asılsız suçlamalarına maruz kalan Nuri Paşa ve Mürsel Paşa İstanbul'da tutuklanarak yargılanmak için Batum'a götürülürken Halil Paşa tutuklanarak Bekirağa Bölüğü'ne tıkanmıştı.

Kendisinden önce Nuri Paşa'yı düşünen Mürsel Paşa onun idam edileceğinden korkuyordu ve firar etmesi için haber göndermişti.

Haber Azerbaycan hükümetine ulaşınca Başbakan Nasip Bey Yusufbeyli istihbarat müdürü Naki Şeyhzamanlı vasıtasıyla Batum'daki bir Müslüman Gürcü ileri gelenine 200 bin altın para göndermişti.

Gardiyan nezaretinde volta atmaya çıkarılan Nuri Paşa onları ormanın iç kısmına çekince pusuda bekleyen Müslüman Gürcüler saldırarak Nuri Paşa'yı kurtarmışlardı.

Aynı gün, yani 8 Ağustos 1919'da İstanbul'da Bekirağa Bölüğünden firar eden Halil Paşa doğrudan Sivas'ın yolunu tutarak Kuvayi-Milliye'yi örgütleyen Mustafa Kemal Paşa ile buluşmuştu.

İttihatçıları Kuvayi-Milliye saflarına almayan Mustafa Kemal Paşa, yeni bir görevle Halil Paşa'yı Bakü'ye göndermişti.

Erzurum'a geçen Nuri Paşa ise Birinci Dünya Savaşı sırasında Rusların orada bırakıp gittiği makineleri tamir ederek bir süre silah üretmiş, ardından Almanya'ya gitmişti.

Türkiye Cumhuriyeti'nin ilanından iki sene sonra Mustafa Kemal Paşa'nın oluruyla Nuri Paşa 1925'de Kütahya'da çini fabrikası (Savunma Bakanı Recep Peker'i de ortak alarak) kurmuş ve 1934 yılına kadar çalıştırmıştı.

Aynı yıl İstanbul'a gelen Nuri Paşa, Zeytinburnu bölgesinde silah fabrikası kurarak Şakir Zümre'den sonra Türk özel sektörünün ikinci silah üreticisi unvanını almıştır.

Biliyorsunuz ki, Ali Fethi Okyar'ın Sofya Büyükelçiliği sırasında orada askeri ataşe görevinde bulunmuş Mustafa Kemal, Şakir Zümre ile aynı evi paylaşmış, İstiklal Savaşı sırasında Zümre, Balkanlardan mücadeleye büyük destek sağladı.

1940 yılında Nuri Paşa fabrikasını Haliç kıyısındaki Sütlüce bölgesine taşımış ve İkinci Dünya Savaşı'nda özellikle Türk uçak sanayisinin ihtiyaçlarının karşılanmasında olağanüstü rol oynadı.


Bu denli fırtınalı bir yaşamın trajediyle sonuçlanması bu ailenin bir kader yazgısı mıdır yoksa idealleri uğruna çıktıkları yoldan asla geri dönmemelerinin sonucu mu?

Ağabeyi Enver'in 4 Ağustos 1922'de Tacikistan'da şehit edilmesi diğer kardeşlerin mücadele azmini bozmadığı gibi 1960'ların başlarına kadar Türk ordusunda Enver Paşa'ya olan saygı ve sevginin sürdüğünü de yabana atmamamız gerekir.

Filistin davasına destek vermeyi kendi ülküsünün bir parçası sayan Nuri Paşa, Sütlüce'deki fabrikasından silah sevkiyatı yaptıkça uyarılar alıyordu.

Mısır'da silah fabrikası kurmak amacıyla eski Hidiv'in torunuyla evlenmiş, Suriye'de fabrika kurmanın yollarını araştırmıştı.

2 Mart 1949'da eşini Kahire'ye yolcu etmek için havaalanına götürmüş fakat uçağın rötar yapmasından dolayı saat 16'ya kadar havaalanından ayrılamamıştı.

Saat 17 civarında fabrikaya döndükten kısa süre sonra kimya laboratuvarında yangın çıktığını duyar duymaz elemanların çoğunu dışarı çıkarmaya muvaffak olmasına rağmen kendisi kurtulamamıştı.

Cesedinin üçten biri 22 Mart tarihinde Haliç'ten bulunmuş, vücudunun tam olmamasından dolayı İstanbul Müftülüğü cenaze namazı kılınmasını caiz saymamıştır.

Fabrika çalışanı 22 arkadaşıyla Edirnekapı Mezarlığı'nda toprağa verilen Nuri Paşa'nın mezarı yıllar boyunca bakımsız kalmıştır.

Nuri Paşa'nın hayatı ve çalışmalarıyla ilgili uzunca bir süre evrak toplayan araştırmacı-yazar Atilla Oral, Haziran 2016'da Nuri Killigil isimli kitabını çıkarmıştır.

Nuri Paşa ve arkadaşlarının toprağa verildiği mezarlık onarılarak 28 Eylül 2016'da açılışı yapılmış ve 67,5 sene sonra cenaze namazı kılınmıştır.

İstanbul Belediye Meclisi'nin kararıyla Sütlüce'deki fabrikanın bulunduğu yere Nuri Killigil ismi verilmiş ve 15 Eylül 2017'de park açılmıştır.

Kararın hızlı alınmasına önemli katkıda bulunmuş rahmetli Özdemir Bayraktar ve İBB eski Başkanı rahmetli Kadir Topbaş'ın ruhlarına Fatiha okuyorum.


Araştırmalarla ilgili neler söylenebilir?

Rahmetli arkadaşım Atilla Oral'ın araştırmalarının dışında Kafkas İslam Ordusu ve Nuri Paşa üzerine üniversitede yüksek lisans ve doktora tezlerinin yazıldığı malumdur.

Atilla Oral ilk demecinde Azerbaycan'da yayımlanan Nuri Paşa resimlerinin yüzde 90'nın Nuri olmadığını ifade etmiş ve bu tespiti büyük yankıya neden olmuştu.

Oral'ın çalışmalarından sonra Azerbaycan bu konuya daha ciddi yaklaştı. Üzücü olan ve hiçbir vakit unutulmayacak olaylardan bir tanesi Ekim 2009'd Bakü'deki Türk Şehitliği'nden Türk bayraklarının indirilmesiydi.

Azerbaycanlı yetkililerin bu konudaki tutarsız açıklamaları yarayı daha da derinleştirdiği gibi 'Hürriyet' yazarı Mehmet Yılmaz'ın "Nuri Paşa ve Türk ordusu olmasaydı, bugün Bakü de Karabağ'ın durumundaydı" sözleri bayrakları indirenlere çok iyi bir yanıt olmuştur diye düşünüyorum.

Nuri Paşa Mezarlığı'nın yapımında Kastamonulu iş adamı Zeki Yılmaz Ağabeyimizin, İBB Atatürk Kitaplığı Müdürü kıymetli arkadaşım Ramazan Minder Bey'in, Enver Paşa'nın torunu Arzu Enver Hanımefendi ve kıymetli eşleri Ömer Erdoğan Ağabeyimin önemli rolleri olmuştur.

Azerbaycanlı Milletvekili Ganire Paşayeva'nın gösterdiği ilgiyi ve verdiği emekleri hiçbir vakit unutamayız.

Hepsine içten teşekkürlerimi sunarken Nuri Killigil kitabının Azerbaycan'da basılmasını göremeden dünyaya veda etmiş can arkadaşım Atilla Oral'ın aziz hatırası önünde saygıyla eğiliyorum.

930 sayfadan ibaret kitabı 3 ay gibi kısa bir sürede çevirerek 5,5 sene önce Azerbaycan'daki yayınevine teslim etmişim. Bundan ötesi onların vicdan işi olsun…

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU