2023 Nisan ayından bu yana İsrail sınırında Lübnan ile başlayan gerginlik gün geçtikçe tırmanıyor.
Lübnan'dan atılan havan toplarını bahane eden İsrail askeri, 11 Temmuz'da bir kısmı Lübnan'a ait olan sınır köyü Gacar ile çevresini işgal edip etrafına tel örgü çekmişti.
Bu haksız eylemin sonucunda olaylar birden hızlandı:
- Hizbullah milisleri, oldubittiye getirerek İsrail'in askeri denetim bölgesine alınan ihtilaflı Şebaa Çiftliklerinde çadır kurarak mevzilendiler.
- 14 Temmuz'da Şii EMEL hareketi milletvekili Kasım Haşim ile yanındaki Lübnanlı gazetecilere sınır hattında sis ve göz yaşartıcı bombası attılar.
- Ardından İsrail ordusu sınırda tank ve ağır silahlarla konuşlanırken, ortak sınırda görev yapan Birleşmiş Milletler Geçici Barış Gücü (UNIFIL) askerleri de bölgede alarma geçti.
- 18 Temmuz gece yarısından sonra İsrail'den fırlatılan füzeler, Şam yakınlarını vurdu. İki Suriye askeri yaralandı ve bazı maddi kayıplar meydana geldi.
Olayların arkasında muhtemel bir Hizbullah-İsrail çatışmasına yol açabilecek ölçekte ciddi gelişmeler yatmaktadır. Bu hususta birkaç örnek vereceğiz:
- Lübnan'daki Şii Hizbullah örgütü lideri Hasan Nasrallah, Temmuz 2006'da İsrail'in Lübnan'a karşı açtığı tek taraflı amansız savaşın 17'inci yıldönümünde bir konuşma yaptı. "İsrail zulmüne ve kibirliliğine yeter artık" dercesine yapılan bu konuşma, Siyonist düşmanın sınır ihlallerine misliyle cevap verileceğine dair ciddi bir meydan okuma olarak yorumlandı.
- Lübnan'daki yerel özdeyişe uygun bir dil kullanan Nasrallah, "Ateşle dağlamak son ilacımızdır!" demeye getirdi. Ardından, Hizbullah milisleriyle örgüte yakın duran halk direniş birimleri seferber edilerek teyakkuza geçirildi.
- Nasrallah'ın demecini değerlendiren İsrailli yetkililere ilaveten medya mensupları ve uzmanlar, sıcak yaz aylarında muhtemel bir çatışmanın başlayabileceğine işaret ettiler.
Yediot Ahronot isimli İsrail gazetesinin askeri-güvenlik muhabiri Yosi Yehuşah'ın gelişmeler hakkındaki yorumu ise şöyle:
"İsrail Askeri İstihbarat (AMAN) teşkilatı, sınır ve bölge güvenliği hakkındaki yıllık değerlendirmesinde, üç nedenden ötürü savaş ihtimaline yer veriyor:
- ABD'nin Ortadoğu'daki varlığı giderek azalmaktadır ve bu yüzden bölgeye Amerikan müdahalesinin seviyesi düşmektedir. Hizbullah ile destekçisi İran, bu olguyu görmekteler.
- ABD Başkanı Joe Biden ile İsrail Başkanı Binyamin Netanyahu arasındaki ilişkiler bir süreden beri gergindir. Böyle bir gerginlik, kaçınılmaz olarak İsrail milli güvenliğini tehdit edecektir. Esasen birkaç aydan beri ülkede yaşanan protestolar iktidarı sarsmanın ötesinde, ordu saflarında da itaatsizliğe yol açmaktadır.
- İsrail devletinin içinde, bilhassa ordu saflarında ciddi bir ihtilaf, yarılma ve kutuplaşma (19 Temmuz günü 161 üst düzey hava kuvvetleri personeli hükümete tepki olarak istifa etti-FB) yaşanmaktadır. Hizbullah lideri Nasrallah ile İran'ın ruhani rehberi Ali Hamaney kutuplaşmaya en çok sevinenlerin başında gelmekteler.
Yediot Ahronot, Hizbullah liderinin son demecini şöyle değerlendirmektedir:
Hasan Nasrallah, sadece sert sözler söyleyip kuru kuruya meydan okumuyor. Aynı zamanda söylediklerine uygun bir pratik de sergilemektedir. Bu yılın başından itibaren silahlı milislerinin mevzilenmesini yeniden düzenleyerek sınırdaki İsrailli komutanların çıplak gözle görebilecekleri şekilde siperlere yaydılar.
Öte yandan Hizbullah milisleri, uluslararası teamülleri hiçe sayarak kuzey sınırındaki Yahudi yerleşimcileri kışkırtıp provoke eden bazı pratikler sergilemekteler. Mesela yakın mesafede büyük ses getiren patlamalar gerçekleştirilmekte, lazer ışınları ve provokatif sinyaller aracılığıyla sınırdaki ahali rahatsız edilmektedir.
Mart ayında olduğu gibi arada bir sınırın ötesine sızma girişimlerine ilaveten İsrail zırhlı devriye arabalarına roketler fırlatılmakta, hatta ileri gidilerek sınırdaki Yahudi yerleşim birimlerine yakın yerlerde çadırlar kurulmaktadır. Böylece İsrail'in caydırıcı gücüne meydan okunabilmektedir.
Bazı İsrailli komutanlar, bu durumda çatışmanın kaçınılmazlığına işaret etmekteler. 1
İsrail medyası da uluslararası camianın devreye girip sınırdaki Hizbullah çadırlarının kaldırılması hususuna bir formül bulamadığı takdirde çatışma ihtimali üzerinde durmaktadır.
Filistin-İsrail-Lübnan topraklarında iki baş aktör sayılan Hizbullah ile İsrail arasında muhtemel bir çatışmanın dört temel gelişmeye bağlı olduğunu, İngiltere'de yaşayan ünlü Filistinli gazeteci ve Ray El Yom Genel Yayın Yönetmeni Abdulbari Atwan'ın 13 Temmuz 2023 tarihli başyazısından okuyabiliyoruz.
Birlikte izleyelim:
Birinci gelişme: Filistin(İsrail-FB)-Lübnan sınırındaki gerginlik hızla tırmanarak galeyan ve patlama noktasına doğru ilerlemektedir. Mesela direniş savaşçıları (Hizbullah silahlı birimleri), sınırdaki belli bölgeye baskın yaptılar. 11 Temmuz'da İsrail ile yaşanan sınırlı çatışma sırasında 3 direnişçi yaralandı. Direnişçiler, İsrail'in sınırdaki kontrol kulelerine tırmanıp MOBESE kameralarını sökmeyi başardılar.
İkinci gelişme: Hizbullah militanları, İsrail birimlerinin işgal ettiği Gacar Köyü'ne girip iki çadır kurdular. Düşmanın bütün tehditlerine rağmen çadırları sökmediler.
Üçüncü gelişme: Hizbullah lideri Nasrallah, 'İsrail askerlerinin işgal ettiği Gacar Köyü'nün Lübnan'a ait olduğunu ve böylesine pervasız bir işgale karşı suskun kalmayacaklarını' söyleyerek, Şebaa Çiftliklerinde mevzilenmiş silahlı birimlerine 'İsrail'in herhangi bir taciz ve saldırısına misliyle karşılık verme' yönünde talimat verdi.
Dördüncü gelişme: Nasrallah, Lübnan ile İsrail arasındaki kara sınırını belirlemek için görevlendirilen ABD Dışişleri Bakanlığı Enerji Güvenliği Danışmanı Amos Hochstein'in arabuluculuk çabalarının önünü kapatan kararlı ve sert açıklamalar yaptı.
Hizbullah lideri, 'Filistin-Lübnan ilk defa 1920'lerde belirlenip dünyaca kabul edilmiştir. Hâlbuki İsrail, bunu kabul etmeyerek Lübnan'ın bazı yörelerini hâlâ işgal altında tutmaktadır. Gacar Köyü de bu yörelerden biridir. Biz, buna müsaade etmeyip işgal edilen mıntıkaları kurtaracağız' demektedir.
Hizbullah'ın sınır hattını geçerek bütün tehditlere rağmen geri adım atmamasına İsrail'in ciddi bir tepki (fiili misilleme) göstermemesi, çatışmadan kaçınan bir tutum alması İsrail medyasında şu şekilde yorumlandı:
Başbakan Netanyahu, bazı arabulucular vasıtasıyla gerginliğe son verip ortalığı sakinleştirme yönünde Hizbullah'a mesaj iletmiş olabilir.
Hal böyleyken, yayılmacı ve militarist niteliğiyle tanınan Netanyahu'nun, en azından şimdilik muhtemel bir çatışmadan kaçınmasını nedenleri ne olabilir?
Abdulbari Atwan; Lübnan, Filistin, Suriye ve Ürdün kulislerinden edindiği bilgileri birkaç başlık altında toplamış:
- Hizbullah'ın en üst düzeyde özel eğitim almış Operasyonel birimlerinden El Rıdvan Bölüğü, İsrail işgali altındaki sınır bölgesi olan El Celil mıntıkasına girip orada mevzilenmek üzere hazırlık yapmıştır.
- Örgütün elinde sayısı yüz binleri bulan roket, balistik füze ve SİHA bulunmaktadır. Ancak İsrail istihbaratı, henüz kullanıma girmemiş olan bu silahların niteliğini bilememektedir. Bu istihbarat eksikliği, İsrail aleyhine olan bir durumdur; zira hangi silahla nasıl baş edeceği noktasında herhangi bir bilgi edinememiştir.
- Bu arada İsrail işgali altındaki Batı Şeria topraklarına giderek daha fazla kaçak roket ve İHA-SİHA sokulmaktadır. Kaçakçılık güzergâhının Ürdün-Filistin sınır boylarında yapıldığına ilişkin rivayetler mevcuttur. Ayrıca roket imalatı için gerekli malzemeler de dışarıdan bir şekilde tedarik edilmektedir.
Nitekim Cenin yöresindeki kimi Filistinli direnişçiler, Yahudi yerleşim yerlerine bunlardan birkaçını test etmek amacıyla fırlatmışlardı.
- Direniş merkezlerine iletilen füzeler arasında 600 km menzilli olanlardan bahsedilmektedir. Üst düzey Ürdünlü bir sorumlu, gazeteci Atwan ile özel görüşmesinde bu hususta şaşırtıcı bilgiler sunmuş ve 'Böylesi bir durumun ABD, Ürdün ve İsrail'i ciddi biçimde tedirgin ettiğini' belirtmiştir.
- İsrail'in 1948'de işgal ettiği topraklarda yaşamakta olan Filistinliler, Mayıs 2021'de geniş çaplı bir başkaldırı gerçekleştirerek esasında Lûd, Yafa, Kfar Kasım gibi bölgelerin herhangi bir çatışma-savaşma durumunda yeni isyan-itaatsizlik girişiminde bulanacaklarını göstermektedir.
- ABD-İsrail ikilisinin İran'ı bölgeden çıkarmak için her yola başvurduğu açıktır. Buna karşılık İran ve bölgedeki müttefiklerinin (Suriye, Hizbullah, Haşdi Şaabi, Husiler, Hamas vs) ilerideki muhtemel bir savaşta fiili olarak yer alabilecekleri de göz önünde bulundurulmalıdır.
Irkçı Siyonist İsrail yönetiminin gerek Filistin gerekse Lübnan topraklarında pervasızca davranmasının bir nedeni de, 1993 Oslo Çerçeve Anlaşması uyarınca kurulmuş olan Filistin Yönetimi'nin halkının çıkarlarını gözetip arkasında durmak yerine, güvenlik/istikrar gerekçesiyle İsrail hükümetiyle birlikte hareket etmesidir.
Aslında mazlum ve mağdur halkına sahip çıkmaması ve halktan tecrit olmasına ilaveten İsrail üst yönetimine bağlı bir bölge valisi gibi çalışan Filistin yönetimi, zaman içinde siyasi-ekonomik bakımdan iflas etti.
Filistinlilerin gözünden düşmekle kalmadı; Batı Şeria'daki kurulu düzeni de bozdu.
Buna bağlı olarak direniş odaklarını İsrail'in yardımıyla bastırma yolunu tercih etti. Mesela son Cenin Mülteci Kampı'ndaki direnişi örgütleyen üç örgütten birisi olan İslami Cihad'ın militanlarını tutukladı.
Aynı kapsamda El Fetih hareketi askeri kanadı Ketaib'ul Aksa'nın (Aksa Taburları) itirazına rağmen Filistin İdaresi, İsrail'e vekaleten kampta geniş çaplı tutuklama ve silahsızlandırma operasyonları düzenlemeyi planlamaktadır.
Konuyla ilgilenenlerin malumu üzerine, Filistin Otoritesi Başkanı Mahmud Abbas'ın yerine geçmesi düşünülen Hüseyin Şeyh, aynı zamanda İsrail ile ilişkilerden sorumlu Filistin Sivil İşler Bakanı ve Arafat'ın kurmuş olduğu El Fetih Hareketi Merkez Kurulu üyesidir.
Başkan Mahmud Abbas, kendisine yakın duran Hüseyin Şeyh'i, Mayıs 2022'de Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) Yürütme Kurulu Genel Sekreterliğine atamıştır.
İsrail ve ABD ile uyumlu çalışmasından ötürü her iki devletin "tercihli başkan adayı" konumunda olan Şeyh, yolsuzluk ve yokluk batağında debelenen Filistin İdaresi adına ve İsrail vesayetinden bir türlü kurtulamamanın verdiği utançla, geçtiğimiz ay şu trajikomik açıklamayı yapmıştı:
Biz Batı Şeria'yı yönetemiyoruz. İsrail yönetimine idarenin anahtarını teslim etmeye mecburuz.
Bunun üzerine İsrail hükümeti, en iyi işbirlikçisi sayılan Mahmud Abbas-Hüseyin Şeyh ikilisini düşmekten ve iflas etmekten kurtarmak için yeni ekonomik tedbirler aldı. Bazı iktisadi, ticari ve mali kolaylıklar sağlamaya başladı.
Bunlar arasında şu tarz önlemler bulunuyor: Eski vergi borçlarının silinmesi, akaryakıt fiyatlarının düşürülmesi, kredilerin geri ödenme koşullarının hafifletilmesi, dondurulmuş mevduatların serbest bırakılması, El Halil şehrinde kapsamlı bir sanayi merkezi açılması, Ürdün sınır kapısında (Allenby Köprüsü) çalışma saatlerinin uzatılması, Filistinli üst düzey yetkililer ile bazı şahsiyetlere tanınan imtiyazların (VİP kartları gibi) tekrar verilmesi.
Karşılık olarak İsrail'in mevcut Abbas Yönetimi'nden esas beklentisi ise "Filistinli direnişçilerle baş edebilmek için Filistin-İsrail yönetimleri arasında güvenlik koordinasyonu ve işbirliğinin sürdürülmesi"dir.
Malum, İsrail ile Filistin halkının baskısı altında sıkışıp kalmış olan Mahmud Abbas cesaretinden ve direngenliğinden değil, çaresizliğinden İsrail güvenlik birimleriyle işbirliğini bir süreliğine durdurmuştur.
Bu noktada ABD yetkilileri de devreye girerek Mahmud Abbas ekibini, yeniden güvenlik koordinasyonuna ve işbirliği yapmaya ikna etmişlerdi.
Filistin İdaresi'nin İsrail ile tekrar güvenlik işbirliğine dönmeye mecbur kalmasının bir nedeni de şudur:
Ülkesindeki Hamas, İslami Cihad ve (Marksist) Halk Cephesi gibi örgütleri kendi önderliğinde kontrollü bir direniş için bir araya getirme önerisinde bulunan Mahmud Abbas, istediği sonucu alamadı.
Kendisi, Mısır aracılığıyla örgütlerle buluşup diyalog çağrısı yaptı ama anılan direniş hareketleri bunun bir kandırmaca olduğunu söyleyerek çağrıya yanıt vermediler. 2
Filistin Yönetimini, bir çeşit OHAL valisi ve Batı Şeria'daki temsilcisi sayan İsrail hükümeti ikili tutum takınmaktadır.
Bir yandan kötünün iyisi (ehven-i şer) taktiğiyle yaklaştığı işbirlikçi Mahmud Abbas otoritesini Filistinli direnişçilere karşı koruyup kollamaktadır.
Diğer yandan esas amacı 1993 Oslo Çerçeve Anlaşması uyarınca Filistin İdaresi'ne teslim ettiği Batı Şeria'daki topraklarını yeniden işgal etmeyi planlamaktadır.
İşbirlikçi Abbas ekibinin artık işlevsiz kaldığını ve itibarını kaybetmiş olduğunu gören Netanyahu hükümeti, Oslo Anlaşması kapsamında kurulmuş bulunan Filistin Ulusal Yönetimi yerine "Batı Şeria'daki Filistinlilerin Sivil İdaresinden Sorumlu Heyet" tarzında bir planı hayata geçirme çabasındadır.
Avukat Said Kerrace'ye göre; İsrail radikal sağı, Filistin topraklarını büyük bir cezaevine dönüştürmek suretiyle mevcut Filistin idaresini toptan feshetmeyi tasarlamaktadır.
Uzmanlık alanı olan bu hususta yerel El Ğad gazetesinde "Filistin Yönetiminin Çöküşü-2" başlıklı bir yazı yayınlayan Avukat Kerrace, Ürdün'ün bir anlamda İsrail'e huzur-Filistinlilere meşru haklar-Ürdün'ün felaketten uzak kalması denklemi üzerine kurulu stratejik hesabının çökeceğine dair uyarılarda bulunuyor.
Son derece tedirgin olan Ürdün yönetimi, ABD'nin İsrail sağcılarının şer planına (mevcut resmi Filistin otoritesini feshetmeye ek olarak Eriha ile çevresine toptan el koyma arzusuna) ikna olması durumunda bölge çapında yaşanabilecek felaketler dizisini öngörebiliyor. 3
Ayrıntılarını verdiğimiz gelişmelerin muhtemel bir çatışmaya neden gebe olduğunu anlatmaya çalıştık. Gerisini birlikte izleyip göreceğiz.
Kaynakça:
1. İsrail gazetesi Yediot Ahronot, 12 Temmuz 2023.
2. https://www.independentarabia.com/node/474171/, Tarık Fehmi, 17 Temmuz 2023.
3. Ray Al Yom, 12 Temmuz 2023.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish