NATO'nun durumunda olduğu gibi, neredeyse herkesin beyin ölümünün gerçekleştiğini kabul ettiği oluşumlara yeni bir soluk getiren siyasi kaderler ne kadar ilginçtir.
ABD Başkanı Donald Trump yönetimi (2016-2020) yıllarında, özellikle Avrupalılar ve Amerikalılar arasında su yüzüne çıkan derin ihtilaflardan sonra doğu ve batıda çok sayıda güvenilir analist ve siyasi düşünür, NATO'nun bittiğini ve zamanının geçtiğini düşündü.
Rusya'nın Ukrayna'daki askeri operasyonu sadece NATO'ya hayat vermekle kalmadı, aynı zamanda damarlarına yeni kan pompaladı.
On yıllar boyunca devam edecek bir yaşamın doğum belgesini yazdı.
Doğu Asya'da hızlanan olaylar da NATO'nun dünyanın doğu tarafında yeni bir kolunun doğuşunun habercisi mi olacak?
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
ABD ile Çin arasında çok yükseklere tırmanan krizler, Güney Çin Denizi ve özellikle de Tayvan Adası gibi açık dosyalar gölgesinde, bu gerçekten mümkün.
Ortaya çıkan yeni kutuplar ve bloklar dünyasında, çağdaş zamanın rahminde şekillenmekte olan bir dünyanın ışığında, Asya'daki yeni NATO'dan bahsetmek düşündürücü görünüyor.
Son zamanlarda yaşanan tartışmalarda Asya NATO'su konusunu gündeme getiren şey, Amerikan Wall Street Journal gazetesinin yakın zamanda Çin ile Tayvan arasında olası bir çatışma için planlar hazırlamak üzere ABD ile Japonya arasında bir koordinasyon olduğuna dair yayınladığı haber olabilir.
Bu haber daha kesin bir ifadeyle, Pekin ile çok olası bir savaş için Asya tiyatrosu haritalarını hazırlamaya yönelik bir koordinasyon olduğu anlamına geliyor.
Asya NATO'su, ister açık ister gizli olsun, Washington'un müttefikleri ile Çin'in düşmanlarının bir bileşimi.
Ön planda, daha önce iki yıkıcı savaşa girdiği Çin'in eski düşmanı Japonya geliyor. İlk savaş, 1894'ten 1895'e kadar sürdü ve Japon İmparatorluğu Çin filosunu ezmeyi başardı.
İkinci Çin-Japon savaşı ise 1937-1945 yılları arasında, yani İkinci Dünya Savaşı öncesinde çıktı ve onunla birlikte bitti.
Pekin ve Tokyo arasındaki atmosferi yatıştırmaya yönelik çeşitli girişimlere rağmen, özellikle iki ülke arasında bazı adalar üzerinde bir anlaşmazlığın var olduğu göz önüne alındığında, kalplerdeki nefretin olduğu gibi kaldığı kesin bir şekilde söylenebilir.
Halihazırda Japonya'nın egemenliği altında olan bu adalar Japonya'da Senkaku olarak biliniyor. Adaların sahibi olduğunu iddia eden Çin'de ise Diaoyu adıyla biliniyor.
Washington neyi amaçlıyor? Japonya bir yandan bu amacı sağlamaya muktedir, diğer yandan istekli mi?
Kısaca söylersek; Tayvan'dan sadece 112 kilometre uzakta olduğu için Japonya Tayvan'a en yakın hareket noktası ve fırlatma rampası gibi görünüyor.
Japonya ayrıca güneydeki Okinawa adasında konuşlanmış 54 bin ABD askerine de ev sahipliği yapıyor.
Çin'in Tayvan'a saldırması durumunda, ki bu olasılık, özellikle Çin Devlet Başkanı Şi Cnping'in Tayvan'ın şu ya da bu şekilde Çin ulusal topraklarına geri döneceğine ilişkin açıklamalarının gölgesinde oldukça güçlü.
ABD'nin buna ilk yanıtı, Japonya'daki Amerikan üslerinin kapsamının ötesine geçmeyecek.
Bu senaryo, Japonya'nın kendisini Çin ile doğrudan bir savaşın içinde bulacağı anlamına geliyor.
Amerikan National Interest dergisine göre bu üçüncü savaş, Çin ve Japon orduları dünyanın en güçlü üçüncü ve beşinci orduları haline geldikleri için bir felaket olabilir.
ABD-Japon görüşmelerinden Tokyo'nun, bu çatışmanın çıkması için acele etmediği görülüyor.
Ama en büyük müttefiki ve en yakın dostu olan Washington'dan da hiçbir şekilde vazgeçemez.
Bu nedenle, Çin ile silahlı bir çatışmaya girme niyeti göstermezken veya bununla ilgili tutumu belirsizken, yakıt ve diğer lojistik ihtiyaçlarını temin ederek ABD ordusunu desteklemeye hazır görünüyor.
Küresel kapitalizmin üçüncü ayağını temsil eden Japonya, ABD'nin Çar Putin ve onun Ukrayna'daki macerasıyla yüzleşmeye yönelik vahşi ve dizginsiz arzusunun peşine takıldıktan sonra, Avrupa'nın ödediği bedelden ders aldı mı?
Kesin olan şu ki Meiji'nin torunları, Avrupalıların ödediği ve ödemeye devam edecekleri mali yükleri, maruz kaldıkları toplumsal korkuları, Sovyetler Birliği'nin dağılmasından ve Avrupa semalarını kaplayan kadife barış hayali bulutundan 30 yılı aşkın bir süre sonra yeniden militarizasyona dönüşlerini, sorgulayan ve irdeleyen gözlerle takip ediyorlar.
Avrupalıların en önemli hayallerinin, Avrupa ve Asya kıtalarını iş birliği ve dayanışma bağlarıyla birbirine bağlamayı amaçlayan Avrasya hayallerinin sönmesinden ise bahsetmiyoruz bile.
Japonya'nın ABD'nin yanında Çin'e karşı bir savaşa dahil olması konusu çok zor gibi görünüyor.
Dahası Tayvan'ı savunmak için hayatlarını riske atmaya istekli olup olmadıkları sorulsa, Japonların yüzde 90'ı hayır diyecektir. Burada referansımız Tokyo Üniversitesi'nde siyaset profesörü olan Satoru Mori'dir.
Bu, Japonya'nın Asya NATOsu fikrinden bir kerede vazgeçtiği anlamına mı geliyor? Kesinlikle hayır ve kanıt da Japonya'nın ABD Büyükelçisi Koji Tomita'nın Amerikan dergisi Politico'ya verdiği röportajda söyledikleri.
Ona göre 'ülkesi, Japon savunma politikası gözden geçirilinceye kadar geçmişte konuşlandırılması yasaklanmış olan orta menzilli Amerikan nükleer füzelerini konuşlandırmaya açık.'
Japonya halihazırda Çin ile askeri bir maceraya girişmekte istekli olmayabilir. Fakat her geçen gün daha da sertleşen bir Asya güvenlik ortamı var. Çin deniz, kara ve hava askeri gücü büyüyor.
ABD'nin 1945'ten sonra yenilmiş Japonya'nın anayasasına yazdırdığı ve saldırgan askeri faaliyetleri yasaklayan, daha çeşitli ve kapasiteli askeri güç türlerini üretmesini, bunlara sahip olmasını neredeyse engelleyen dokuzuncu maddenin kaldırılmasını destekleyen Japon sağının sesi gittikçe yükseliyor.
Tüm bunların gölgesinde Japonya'nın eski savunma bakan yardımcısı Roi Matokawa'nın söyledikleri ağırlık kazanabilir:
Yapabilirsek büyük olasılıkla birlikte savaşacağız.
İstenen sadece Japonya'yı ve onun Asya NATO'suna yönelik niyetlerini mi test etmek?
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.