Afrika genelinde eğitim sistemi de daha birçok alanda olduğu gibi sömürgeci dönemden izler taşıyor.
Zira mevcut eğitim sistemi Batılı modellerin ideolojileri, kültürleri, örgütsel yapıları ve müfredatı kullanılarak oluşturuldu.
Sömürgeci dönem boyunca ülkelerin resmi dilleri gibi eğitim dilleri de değiştirildi.
Afrikalı bir öğrenci, kendi tarihi ve kültürü yerine, ülkesini sömüren Batı ülkesinin tarih ve kültürünü öğrendi.
Karşılaştığı herhangi bir bilgiyi Batı perspektifi çerçevesinde yorumlamak üzere eğitildi.
Asıl tehlike sömürgeciliğin ekonomik boyutundan ziyade zihinsel boyutundaydı: Amaç, sömürülen halkı kendi kimliğinden, düşünme biçiminden, öğrenme tekniklerinden/yapısından ve ana dilinden uzaklaştırarak sömürgecinin dili ve eğitim sistemi aracılığıyla zihinsel bir dönüşüme zorlamaktı.
Kolonyal dönem öncesi eğitim
Bugün, temelinde yalnızca okulun bulunduğu bir eğitim sistemine maruz bırakılan çocukların, gerçek hayat becerileri edinemediklerinden, ailenin çocuğun karakter gelişimine ve eğitimine katkısının gitgide azalmasından ve çocukları ekranların eğitmesinden yakınıyoruz.
Sömürgecilik öncesi dönemin Afrika'sında ise eğitim modern dünyada eksikliğini en çok hissettiğimiz yerde, ailede başladı.
Çok eski bir Afrika atasözü olan "Bir çocuğu büyütmek için bir köy gerekir" sözü, eğitimin toplumsal boyutunu çok güzel anlatır.
Çocuğun fiziksel gelişimiyle birlikte karakter gelişiminin merkeze alındığı geleneksel Afrika eğitim sisteminde, hikayeler, şarkılar, tiyatro, deyimler ve tekerlemelerin rolü de büyüktü.
Afrikalı çocuklar ay ışığında büyüklerin dizinin dibinde saatlerce oturup ibret ve hikmet dolu hikâyeler ve şiirler dinlerdi.
Afrika'da geleneksel el sanatları da bir eğitim aracıydı. Yazılı aktarım yerine sözlü aktarımın geliştiği kıtada, felsefi ve dini düşünceler geleneksel el sanatları vasıtasıyla ifade edildi ve kalıcı hale geldi.
Nijerya'nın muteber tarihçisi Toyin Falola'ya göre kıta ülkeleri yerli Afrika toplumlarının yerel bilgi, zanaat ve becerileri öğrendiği, işlevsel bir eğitim sistemi geliştirmişti.
Guyanalı akademisyen ve tarihçi Walter Rodney de benzer şekilde eğitimin kıtaya sömürgeciler tarafından getirilmediğini, her zaman var olduğunu, daha önce mevcut olan eğitim sisteminin yerine yeni resmi eğitim kurumlarının açıldığını öne sürmüştü.
Müslüman nüfusun olduğu Afrika ülkelerinde orta çağlardan itibaren varlık gösteren İslami okullarda, dini eğitimin yanı sıra lisan eğitimi de mevcuttu.
Örneğin, Timbuktu dönemin saygın eğitim merkezlerinden biriydi. Sokoto halifeliğinin bulunduğu Batı Afrika'da halife Osman Dan Fudyo'nun kızı Nana Asma'unun öğretmen ekibiyle birlikte köy köy gezerek kadınları eğitmek için oluşturduğu "Yan Taru" bugün hala örnek alınan özel bir sistem olarak anılıyor.
Dolayısıyla Afrika'nın kolonyal dönem öncesi bir eğitim anlayışına sahip olmadığı yahut ilkel ve geri kalmış bir eğitimin varlığı iddiaları Batı'nın zihinsel sömürgeciliğine zemin hazırlamak için kurgulanmış bir yalandan ibarettir.
Kolonyal dönemde eğitim
15'nci yüzyıl sonlarına gelindiğinde devlet okullarından daha fazla sayıda misyoner okullar açıldı.
Kolonyal dönemde ilk önce yerli elit sınıf eğitildi. Böylece Hristiyanlığın yayılması ve sömürgeciliğin ilerletilmesi için eğitim bir araç olarak kullanıldı.
Bulunduğu ülkeyi tanımayan, tarih ve kültürüne dair en ufak bir fikri olmayan yabancı öğretmenler Afrikalılara Batı merkezli eğitim verdi. Dolayısıyla eğitim Afrika toplumlarına hizmet edecek işlevselliği kaybetti.
Zaten amaç Afrikalıları eğitmek değil, kolonyal sistem için nitelikli iş gücü sağlamaktı. Batı, Afrika'da eğitim sistemini kendi çıkarları için kullandı. Yani sömürge eğitimi, sömürge yönetimini sürdürmek için yürütülen kasıtlı bir politikaydı.
"Dilimin sınırları dünyamın sınırlarıdır" diyen Ludwig Wittgenstein haklıydı. Afrika toplumları zamanla dilini konuştukları toplumlar gibi düşünmeye ve davranmaya başladı.
Görüntüde Nijeryalı ama İngiliz gibi düşünen, Senegalli ama Fransız gibi konuşan, Angolalı ama Portekizli gibi davranan…
Rengi ve dış görüntüsü Afrikalı olsa da, dili, düşünme biçimi ve davranışları sömürgecininki gibiydi. Kendi tarihini yok sayan, kültürünün ilkel olduğunu düşünen ve gün geçtikçe daha fazla Batılılaşan kitleler yaratıldı.
Zimbabveli yazar Tsistsi Dangaremba'nın "Nervous Conditions" isimli romanında anlatmaya çalıştığı gibi, Batı eğitimine maruz kalan Afrika insanı durmaksızın ruhsal bir bunalım yaşayarak kendisine yabancılaştı.
Bağımsızlık sonrası eğitim ve mevcut durum
Afrika ülkeleri bağımsızlıklarını kazandıktan sonra eğitimi elit kesime has bir unsur olmaktan çıkarıp, tüm toplumun yararlanması gereken bir hak haline getirmek için çabaladı.
Gerek uluslararası yardım fonlarıyla, gerek Afrika ülkelerinin kendi imkânlarıyla eğitime ulaşanların sayısındaki artış kayda değer olsa da eğitim sistemi kolonyal dönemin bir uzantısı olarak Batı müfredatını korudu.
Ekonomik kaynaklar büyük bir değişim yapmak için yeterli olmadığı gibi, yeni bir müfredat oluşturacak bir kesim de yoktu.
Başta Ngugi wa Thiongo, Wole Soyinka ve Frantz Fanon olmak üzere çok sayıda Afrikalı yazar ve düşünür sadece siyaset ve ekonomide değil kültür, dil ve eğitim alanında da dekolonizasyonun elzem olduğunu defalarca dile getirdi.
Günümüzde kimi Afrika ülkeleri yerel dilde eğitime geçiş ve Afrika tarih ve kültürünü merkeze almaya çalışan bir eğitim sistemi için çabalıyor.
Örneğin Zambiya'da okul kitapları ülke içinde basılmıyor. Her ne kadar yerel yazarların kaleminden çıkmış görünse de bu kitaplarda büyük oranda Batı paradigmaları geçerli.
Sömürgeciliğin olumsuz etkileri görmezden gelinerek, sözde olumlu etkileri parlatılarak öğrencilerde olumlu Batı algısı oluşturuluyor.
Tarih dersleri zorunlu ders olmadığı için çoğu öğrenci kendi tarihine ve kültürüne dair hiçbir bilgi edinmeden liseden mezun oluyor.
Bugün gelinen noktada Afrika toplumlarının mevcut eğitim sistemini kısa sürede değiştirip ideal zemine oturtmasını beklemek haksızlık olur.
Bunun için hem zamana hem de dikkatli ve yoğun çabalara ve teknolojinin dönüştürdüğü eğitim alanında yepyeni soluklara ihtiyaç var.
Öncelikle müfredatın uzman zihinler tarafından eleştirel bir bakışla revize edilerek Afrika merkezli düşünme biçimine uygun hale getirilmesi, tarih, yerel dil ve yerel kültürü tanıtmaya yönelik derslerin müfredata dahil edilmesi gerekiyor.
Sömürgeci dönem öncesinde öğretilen işlevsel bilgiler, yerli halka özgü geleneksel sanat, beceri ve bilgelikler muhakkak mevcut modern eğitim sisteminin elzem bir parçası olarak yerini almalı.
En az müfredatın değişimi kadar önemli olan diğer adımlar ise, öğrenciyi merkeze alan, öğrencinin sadece kendisine öğretileni almak şeklinde görevlendirilmediği, farklı kaynakları kullanma, analiz etme ve doğru sonuca varma becerisiyle kendi araştırmasını yapabilme becerisi kazandırılan kapsamlı bir sistem oluşturmak olacaktır.
Kaynaklar:
https://www.premiumtimesng.com/news/more-news/548063-african-schools-curricula-influenced-by-colonial-masters-group.html
https://www.premiumtimesng.com/opinion/567558-excellence-in-education-in-the-context-of-pan-africanism-and-digitisation-by-toyin-falola.html
https://link.springer.com/chapter/10.1007/978-981-13-6635-2_3
https://www.jica.go.jp/jica-ri/IFIC_and_JBICI-Studies/english/publications/reports/study/topical/sub_sahara/keynote_1.html
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish