M.Ö. 6'ncı yüzyılın başlarında Halikarnas'ta dünyaya gelen Herodot'un doğduğu topraklarda yaşatılması için Bodrum Belediyesi iş birliği ile "Hemşerimiz Herodot Haftası" hayata geçirildi.
Bu kapsamda düzenlenen Uluslararası Bodrum Heredot Çalıştayı'na 8 ülkeden 23 tarihçi akademisyen katıldı.
Bodrum Belediye Başkanı Ahmet Aras, bu etkinlikle Bodrum'u tüm dünyaya "Tarihin babası Herodot'un doğduğu yer" olarak tanıtmayı amaçladıklarını söylüyor.
Aras'la çalıştayın ardından bir araya geldik; hem dünyanın gözünü Bodrum'a çeviren bu önemli etkinliği hem de pandemi sonrası nüfusu iyiden iyiye artan ilçenin sorunlarını konuştuk.
Öncelikle bu röportajı kabul ettiğiniz teşekkür ediyorum. Çok önemli bir etkinlik yapıyorsunuz şu an Bodrum'da; Uluslararası Bodrum Heredot Çalıştayı. Nitelikli bir açılışa imza attınız. Bu çalıştay daha önce İzmir'de yapılmıştı ama siz bunun Bodrum'da olması gerektiğini düşündünüz, çünkü Heredot burada; Halikarnas'ta doğdu ve yaşadı. İlk etkinlik yapıldı. Neler hissediyorsunuz?
Çok mutluyum tabii ki. Ben başkan seçildiğim zaman ilk hedeflerimden biri; Bodrum'da yaşamış tarihi şahsiyetler ve medeniyetlerle ilgili çalışmalar yapmaktı.
Çünkü Bodrum turizmi son yıllarda sadece eğlenceye, "deniz-kum-güneş"e sıkıştı kaldı. Burası bunlardan ibaret değil tabii. Bunu genişletmemiz lazım.
Tarih bunun bir ayağıydı; medeniyetler ve şahsiyetler. İkinci ayağı; Bodrum'un kültürü. Bodrum'da Ege ve Yörük kültürünün çok güzel bir harmonisini yaşarsınız.
O kültür içerisinde ne var? Gastronomi var, folklor var, mandalina var, süngercilik var, balıkçılık var, mavi yolculuk var... Yani inanılmaz bir kültür hazinesi. Bunlarla ilgili çalışmalar yapmayı hep düşündüm.
Bodrum'un yazarları da mühim tabii...
Tabii, çok önemli yazarları, edebiyatçıları var Bodrum'un.
İçinden Bodrum geçen belki yüzlerce kitap olmaya başladı son yıllarda. Hatta Önay Yılmaz da "Bodrum'da Mandalina Cinayetleri" adında bir polisiye yazdı...
Evet, en son Zülfü Livaneli yazdı "Balıkçı ve Oğlu" adında bir kitap. Bir döneme ışık tutan çok önemli bir eser... İşte tüm bunları düşündüm yola çıkarken.
Bodrum'un tarihi şahsiyetlerinden en bilindik olanı Cevat Şakir Kabaağaçlı, yani Halikarnas Balıkçısı. "Çağımızın filozofu" diyorum ben ona.
Gerçekten Leonardo Da Vinci gibi bir zekâ var ve birikim var onda. Hem karikatürist, hem tarihçi, Oxford'da okumuş, gazetecilik yapmış, rehberlik yapmış, bahçıvanlık yapmış... İnanılmaz bir entelektüel.
'Halikarnas Balıkçısı Platformu' kuruldu burada. Forumu var. Aynı zamanda kendisiyle ilgili araştırmalar yapılıyor. Hatta biz Halikarnas Balıkçısı'nın 50'nci ölüm yıldönümü için UNESCO'ya "Balıkçı yılı" olsun diye başvuruda bulunduk. Kabul edilmedi ama önemli değil. Biz bunu yaptık.
Bu tamamen burada yaşamış tarihsel şahsiyetlerin bilimsel akılla araştırılması ve kalıcı izler bırakılmasıyla ilgiliydi. Heredot da 'Tarihin Babası'.
Tarih benim de ilgi alanımda zaten. Doğduğu yerde; Halikarnas'ta "Heredot Tarih Sempozyumu"nu başlattığımız anda, dünyada çok önemli bir etki yaratacağımızı düşündüm. Ve öyle de oldu.
Çalıştaya tüm dünyadan çok önemli 23 tarihçi katıldı. Yunanlı tarihçi bana "Sizi kutluyorum Başkan" diyerek teşekkür etti, bu çok önemli. Gerçekten de bu topluluğun burada olması, bilimsel makalelerini sunmaları çok önemli bir olaydır.
Bundan sonraki adım da "Heredot Araştırma Merkezi" olacaktır. Bütün dünya tarihi araştırılsın burada. Sadece Bodrum'la ilgili bir şeyden bahsetmiyorum. İnsanlar buraya gelsinler, tarihle ilgili çalışmalarını Bodrum'da yürütsünler. Çünkü Tarihin Babası burada doğmuş...
"Nüfus artışı karşısında belediyenin gücü bazen yetmiyor"
Bodrum'un her tarafında ayrı bir güzellik var. Son dönemde burasıyla ilgili eleştiriler de olsa, Bodrum her zaman kendini koruyor. Gözümüz yine hep Bodrum'da açılıyor, vazgeçemiyoruz buradan. Burayı yönetmek de bir sanat herhalde. İlçe olmasına rağmen il gibi bir yer sonuçta. Tüm çalışmalarınıza rağmen size yönelik de eleştiriler var. Merak ediyorum; nasıl ayakta kalıyorsunuz? Terapi filan alıyor musunuz?
Pilates yapıyorum, 'reformer pilates'. İnsanlar spor olarak görüyorlar ama bu aslında bir tedavi. Eklemleri ve kasları tedavi eden, duruşu düzelten bir rehabilitasyon şekli. Yaşım 53 benim. Reformer pilates hem mental hem de fiziksel olarak inanılmaz fayda sağlıyor.
Bodrum, nüfusu son yıllarda hayli artan bir ilçe. Buranın problemlerinden de bahsedelim biraz...
Bodrum, özellikle salgından sonra inanılmaz bir göç aldı. Nüfusu sürekli artıyor. Bu da ek talep doğuruyor. Yapılaşma artıyor. Yatırımcıların iştahı kabarıyor. Böyle birbirini destekleyen bir büyümeyle gidiyoruz...
Tabii en büyük problem; Bodrum'un altyapısının yetersiz olması. Uzun yıllardır bu konuda çok ciddi bir yatırım yapılmamış. Ne kamu tarafından ne de yerel yönetimler tarafından.
Son 3 yıldır ise ciddi bir altyapı yatırımı yapılıyor; kanalizasyon çalışmaları, atık su altyapı çalışmaları, arıtma tesisleri, içme suyu, enerji... Bodrum bu haliyle şu an bir şantiye görünümünde.
Biz bir taraftan altyapı çalışmalarıyla uğraşıyoruz, özel sektör de inşaat yapıyor, siteler, oteller yapılıyor... Bu durum da tabii Bodrumluları rahatsız ediyor biraz. Hem Bodrum sakinlerini, hem de misafirliğe gelenleri. Haliyle bizi çok zorluyor.
Tüm bu çalışmalara yetişmekte zorlanmıyor musunuz?
Bu nüfus artışı karşısında tabii belediyenin insan ya da araç gereç gücü bazen yetmiyor. Yetemiyor. Ama biz büyük bir gayretle çalışıyoruz. Burada çöp toplamak bile inanın çok zor.
Şöyle örnek vereyim; Şişli'nin nüfusu 500 bin, şu anda Bodrum'un nüfusu da 500 bin. Kayıtlı nüfusum 187 bin olmasına rağmen dışarıdan gelenlerle birlikte sayı 500 bini buluyor.
Onlar kayıtlı olsa, bizim gelirlerimiz de fazla olacak ama öyle değil. Nüfuslar aynı ama Şişli Mahallesi 30 kilometrekare, Bodrum 647 kilometrekare. İnanılmaz bir mücadeleyle çöp toplamaya, temizlik yapmaya, yol yapmaya, yol destek hizmetleri vermeye, aydınlatmaya, park bahçe budamaya, yeşillendirmeye çalışıyoruz.
Kolay değil yönetmek. Zaman zaman sıkıntılar yaşıyoruz, eleştiriliyoruz. Vatandaşlarıma da sonuna kadar hak veriyorum. Ama bilsinler ki iyi niyetle, gayretle çalışıyoruz.
Sorun çözmeye odaklı çalışıyorsunuz, çözüme kavuşturduklarınız da size mutluluk veriyordur...
Evet, o da insanı besliyor. Ayakta durmanın bir yolu daha işte.
Zaten belediyelerin hizmet odaklı olması gerekiyor, değil mi? Hangi siyasi parti olursa olsun, eğer hizmet veriyorsa belediye ayakta kalabiliyor. Ben belediyeciliğin işine çok fazla siyaset bulaşmaması gerektiğini düşünüyorum, haksız mıyım?
Çok doğru. Biz o ince çizgiyi koruyoruz. İlçe örgütümüz bizim belediyemizin işine karışmaz, biz de onların işine karışmayız. Çünkü bizim işimiz hizmet dediğiniz gibi. Biz bir kamu kurumuyuz, siyasi kuruluş değiliz. Siyaset bulaşan yerler biliyorsunuz zamanla deformasyona uğruyor...
"'6 aydan fazla kalıyorsanız nüfusa kaydınızı yaptırın' diyoruz"
Hasan Ali Yücel Klasikleri'nden "Herodotos Tarih", İş Bankası Yayınları'ndan çıkan çok güzel bir kitap. Siz, çalıştay nedeniyle buraya gelen gazetecilere bu kitabı hediye ettiniz, bunu görünce çok sevindim ben. Nereden aklınıza geldi bu kitabı armağan etmek?
Benim zaten kitaplara karşı ciddi bir merakım vardır. Ortaokulda kütüphaneyi en fazla kullanan öğrencilerden biriydim. Benim ofisime gelen bütün misafirler de benden kitap alır gider.
Sadece Heredot değil, mesela bu topraklara gönülden bağlı bir profesör olan Avram Galanti'nin "Bodrum Tarihi" kitabını da herkese hediye ederim.
Bodrum'un nüfusunun giderek arttığından bahsettik. Bu haliyle çok fazla İstanbullulaştı sanki. Siz buna yönelik ne gibi önlemler alıyorsunuz?
Buraya yerleşenleri kayıt altına almaya çalışıyoruz değişik çalışmalarla. Örneğin halkla ilişkiler birimimiz siteleri tek tek gezip "6 aydan fazla Bodrum'da yaşıyorsanız nüfusa kaydınızı yaptırın" diyor.
Bu sadece belediyeyle ilgili değil. Buraya gelecek olan doktorun, hemşirenin, öğretmenin, güvenlik görevlisinin hepsinin sayısı nüfusa göre oranlanıyor. Biz oradan da gol yiyoruz aslına bakarsanız. O yüzden ben bu çalışmaları yaptırıyorum.
Örneğin "Bodrum Kart" adında bir kart çıkardık. Burada 40'a yakın belediye kafe var. Bodrum Kart ile bu kafelerde yüzde 30 indirim alabiliyorsunuz.
Bodrum Kart'a ise eğer Bodrum nüfusuna kayıtlıysanız ya da birinci ikametiniz Bodrum'daysa sahip olabiliyorsunuz. Bu da ek bir motivasyon oldu insanlar için. Benim de çağrılarım oluyor sürekli "Lütfen kaydınızı aldırın" diye.
İstanbullulaşma konusuna gelince... Buraya gelen insanlar tabii kendi kültürlerini de kente taşımaya çalışıyor. Bazı yerlerde banliyöler oluşuyor. İstanbullu zaten Bodrum'u çok sever.
Ama önceden gelir, Bodrum'da eğlenip giderdi. Şimdi artık yerleşmeye başladı. Onların peşinden kim geldi? İstanbullu restoranlar. Eskiden sadece bizim yerli restoranlar vardı.
O yerelliğin dışında uluslararası bir duyguya da giriliyor tabii Bodrum'da. Çok farklı bir yelpaze var burada. Bir yandan dünyaca ünlü zenginlerin tekneleri yanaşıyor, bir taraftan lahmacun fiyatları konuşuluyor, diğer tarafta sempozyumlar yapılıyor... Melez bir desen yani.
Bodrum'u Bodrum yapan da bence o. İnsanları cezbeden o... Biz Bodrum'da sadece turizm sunmayız, bir "lifestyle" sunarız.
Otelinden çıkar dünyanın en iyi restoranlarından birinde ya da Bodrum'un lokal mekânlarından birinde çok güzel yemek yersin, oradan çıkıp gider bir yat kulüpte eğlenirsin, istersen klasik müzik festivaline gidersin, Bodrum Kalesi konserlerinde eğlenirsin, bir sürü galeride sergi gezebilirsin, orman içinde yürüyüşe çıkabilirsin ya da bir yelkenliye binip rüzgâra bırakabilirsin kendini...
"O medeniyetlerin bu topraklara bıraktığı ruh halen sürüyor"
Bodrum'un her şeye rağmen bir klası var, itibarsızlaştırılamıyor.
İşte bu da tarihten geliyor. Ben ona çok inandığım için bu tarihsel çalışmaları çok önemsiyorum. Düşünün Karya Uygarlığı bölgenin en güçlü medeniyeti. Sanatla, kültürle iç içe müthiş bir medeniyet.
Adamlar 2 bin 500 yıl önce 12 bin kişilik tiyatro yapmış. Dünyanın yedi harikasından biri sayılan Halikarnas Mozolesi, Bodrum'da. Kral Mausolos'in mezarı.
Bunun gibi daha birçok medeniyet yaşamış burada. Ben şöyle düşünüyorum; o medeniyetlerin, o kavimlerin bu topraklara bıraktığı ruh halen sürüyor.
Bodrum, Akdeniz ve Ege'nin tam birleştiği yerde. Kuzey batılı bir meltem alır burası, bu rüzgâr yarımadaya ismini vermiştir; Zefirya derler Antik Çağ'da. Zefirya bu yarımadanın ismidir.
Begonvil de Bodrum'dur. Sezen Aksu'nun "Begonvil" diye bir şarkısı bile var...
İşte ne güzel Bodrum üstüne şarkılar, romanlar yazılmış. Bu kadar güzel bir şey olamaz.
Sezen Aksu demişken onun da evi burada, Ali Poyrazoğlu'nun, gazeteci Cengiz Semercioğlu'nun da evleri var. Tabii Bodrum'dan geçmişte ev alanlar şanslı...
Evet, şimdi ev almak çok zorlaştı.
Bodrum'un Kos Adası'yla da bir kardeşlik durumu var, değil mi?
Kardeş kent değiliz ama bir yakınlık duygusu var, evet.
Bu duygu da devam ettiriliyor sanırım çeşitli çalışmalarla...
Evet, her yıl yaptığımız bir festivalimiz var; İki Yaka Kültür Festivali. Belediyenin destekleriyle Kum Bahçe'de yapılıyor. Kum Bahçe daha çok Kos'tan, Rodos'tan, Girit'ten göçen ailelerin oturduğu bir yerdir. O nedenle orada yapıyoruz.
Onların akrabaları geliyorlar karşı kıyılardan. Kimi zaman da karşı kıyıdan bize yemek gönderiyorlar. Çok iyi ilişkilerimiz var onlarla. Şimdi bu ilişkileri somutlaştıran Avrupa Birliği projeleri yapıyoruz. Buna "town twinning" diyoruz, "şehir eşleştirme".
Diyelim çevreyi korumayla ilgili bir proje yapıyoruz. Eğer projenin sahibi bensem, o bana destek oluyor. Oysa ben destek oluyorum. Böylece bu ilişkileri somutlaştırmış oluyoruz.
Akrabalık ilişkilerimiz de var. 3 binin üzerinde Türk yaşıyor adada. Çok önemli bir rakam. Ticaret yapılıyor aynı zamanda. O ilişkileri iyi tutuyoruz.
"'Nüfus 1 milyon olursa sağlık ihtiyacını karşılayamayız' dedim, yanlış anlaşıldım"
Pandemi döneminde hastane yetersizliği sorunuyla ilgili bir çıkışınız olmuştu. Ama sanırım biraz yanlış anlaşıldınız, "Bodrum'a gelmeyin" demişsiniz gibi bir algı oluştu. Sonra nasıl düzelttiniz onu?
Evet, yanlış anlaşıldı. Sonra "gelin" dedim. (Gülüyor) İlk kısıtlamalar başladığında hükümet belli bir dönem için şehirlerarası gidiş gelişi durdurma kararı aldı.
İşte o zaman birdenbire Bodrum'a bir akın başladı. Oturduk, durumu değerlendirdik. Sonuçta ben Bodrum'daki halkımı korumak zorundayım.
Dedim ki; "Bakın burada 15 tane yoğun bakım yatağı, 235 tane de hasta yatağı var. Buranın nüfusu 1 milyon olursa böyle bir salgın döneminde biz bu sağlık ihtiyacını karşılayamayız". O da sanki buraya kimseyi istemiyormuşum gibi algılandı. Öyle bir şey yok tabii.
Sosyal medya ortamındaki trollerin de etkisi var tabii bu yanlış anlaşılmalarda. Ben bile bir gezgin olmama rağmen artık sadece yazılarımı paylaşıyorum. Çünkü orada her şeyi yanlış anlamaya müsait, gerilimden beslenen bir topluluk var artık...
Biz bir de siyasetçiyiz tabii. Rakiplerimiz de biraz işi şişiriyor, parlatıyorlar.
"Bu iş daha çok gelişecek, benden sonra da devam etmeli"
Heredot Çalıştayı'na dönersek; çok önemli bir başlangıç yaptınız bu konuyla ilgili. Çünkü bu etkinliğin zaten Bodrum'da yapılması gerekiyordu, bunun farkına varıp buraya aldınız. Devam edeceksiniz, değil mi?
Tabii. Yurtdışından gelen önemli tarihçilerle yemekte de görüştük. Benim aldığım izlenim; bu işe sahip çıkmamız gerektiği, çünkü bu işin çok daha gelişeceği yönünde.
Seneye daha bilinçli, daha temalı bir etkinlik yapmak istiyoruz. Bodrum'da tarih sempozyumları benden sonra da devam etsin, bunu istiyorum.
Bodrum'un sorunlarını konuştuk. Bunların çözümleri için de ortak hareket edilmesi, herkesin elini atması gerekiyor. Şikâyet etmek yerine çözüm odaklı olmalıyız, değil mi? Özellikle Bodrum'a gelenlere "Burada yaşamak istiyorsanız buranın sorunlarını çözme odaklı yaşamanız gerekiyor, hep birlikte çözelim" diyorsunuz siz...
Çok doğru, aynen onu söylüyorum. Küçük bir örnek vereceğim. Mesela sokakta yürürken yere atılmış bir pet şişe görüyor biri, onu alıp çöpe atmaktansa fotoğrafını çekip sosyal medyada paylaşmayı ya da belediyenin sosyal medya hesaplarına göndermeyi tercih ediyor.
Tabii en başta o çöpün yere atılmaması gerekiyor zaten. Bizim istediğimiz şu; çevreyi kirletmeyelim. Kirletmezsek, bu bize yeter zaten.
"Gasrtonomi merkezi kuruyoruz"
Göreve geldiğinizden beri Bodrum için yaptığınız en önemli işleri sorsa, hangilerini sayarsınız?
Altyapı çalışmaları ve kültür sanat işlerini söyleyebilirim. Bodrum'un kültür ve sanatla kurtulabileceğini düşünüyorum, zaten böyle bir temel var.
Gastronomi algısı da yaratmaya çalışıyorsunuz bir taraftan. Bir festival yaptınız değil mi Bodrum'da?
Kesinlikle. Evet, yaptık. Mesela Acı Ot Festivali diye bir etkinlik yapıyoruz burada, çok önemli bir festival. Şimdi gastronomi merkezi kuruyoruz.
Öte yandan çocuklarımıza okul öncesi eğitim tesisleri yapıyoruz, anaokulları ve kreşler. Bu da çok önemli. Bir de tarıma inanılmaz önem veriyoruz. Tarımla uğraşan insanlara "Siz üretin biz satın alacağız" dedik. Her ürettiklerini de belediye olarak satın alıyoruz.
Son olarak şunu sormak istiyorum. Bana favoriniz olan bir kitap, bir dizi, bir film ve bir de yemek söyler misiniz?
Yemeklerden etli nohudu çok severim. Zülfü Livaneli'nin eserlerini de çok seviyorum. "Balıkçı ve Oğlu"nu okudum en son. Onun dışında kendi işimle ilgili de birçok kitap okuyorum.
Dizilerden "Marseille" var, Gerard Depardieu'nun. Bir belediye başkanının hayatını anlatıyor, onu severek izliyorum. Film olarak da "Kırmızı Keman"ı severim. Stradivarius'un kemanından bahseden inanılmaz bir yapım.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish