Karadeniz İklim Eylem Planı mı? Dilek ve temenniler mi?

Dr. Baran Bozoğlu Independent Türkçe için yazdı

18 Haziran'da Trabzon Araklı'da 8 kişinin hayatını kaybettiği sel felaketinin ardından bölge havadan böyle görüntülendi / Fotoğraf: İHA 

18 Haziran 2019'da Trabzon'un Araklı ilçesindeki selin afete nasıl dönüştüğünü, dehşet anlarını akıllı telefon kameralarından endişeyle izledik. Hayatını kaybedenler oldu…

12 Temmuz 2019’da ise Çevre ve Şehircilik Bakanı Sn. Murat Kurum “Karadeniz İklim Eylem Planını” Trabzon’da basın toplantısı ile açıkladı. Ve eylem planının Trabzon, Rize, Ordu, Giresun, Artvin ve Samsun illerine odaklandığını vurguladı.

Bakanlığın eylem planı açıklamasından beş gün sonra ise, 17 Temmuz 2019’daki yağışla Düzce’de selin afete dönüşmesi ile yine ne yazık ki hayatını kaybeden vatandaşlarımız oldu. Dikkat ederseniz eylem planının kapsanmadığı bir Karadeniz kentinde iklim değişikliği ile ilişkili bir afet yaşadık. 

Eylem planının detaylarına geçmeden önce bir konuyu daha vurgulamak istiyorum. 

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Daha birçok afet yaşayacağımız, şiddetinin ve sıklığının artacağı aşikâr.  Bu nedenle basının ve yorum yapanların çok hassas olması, bilimsellikten ve gerçeklerden kopmadan değerlendirme yapılması gerekiyor.

Trabzon Araklı’daki sel afetini hidroelektrik santral karşıtlığı üzerinden “HES borusu patladı, sel oldu” diyerek yorumlayanlar, hatta gazetelerin manşetlerine taşıyanlar oldu…

HES’lerin özellikle 10 MW altı mikroHES’lerin yarattığı tahribat ve denetimsizlik su götürmez bir gerçek. Ancak selin HES borusu ile alakası yoktu. Meseleyi HES ile açıklamaya çalışmak aslında sorunun göz ardı edilmesine fırsat verdi.

Trabzon Araklı’daki selin akış debisine sebep olacak bir HES borusu henüz dünyada üretilmedi...

Bu nedenle basın ve yayın organlarına, ilgili kişi ve kurumlara atacakları manşetlerde, yapacakları yorumlarda büyük sorumluluk düşüyor. Çünkü iklim değişikliği sorununa dair doğru bilgi ile farkındalık için basının görev ve sorumluluğu bilim insanlarından çok daha fazla. 

Karadeniz İklim Eylem Planı neleri içeriyor?

Bakanlığın açıkladığı 15 maddelik eylem planında önemli hedefler var. Ancak bu planın sadece 6 kent ile genel olarak doğu Karadeniz, sınırlandırılmasının ne kadar eksik olduğu planın yayınlanmasının üzerinden geçen beş günün ardından daha net görüldü.

Planı önceliğine almadığı bir kentte, Düzce’de yine canımız yandı, maddi kayıplar yaşandı. Bu acı deneyim aslında bize meseleye dair ne kadar ivedi çözüme ihtiyaç duyduğumuzu ve daha geniş bir coğrafyada bu eylem planını hayata geçirmemiz gerektiğini hatırlattı. 

Karadeniz İklim Değişikliği Eylem Planı olarak açıklanan metin tam olarak basında yer almamıştı. Bu vesileyle Bakanlığın açıkladığı 15 maddeyi de paylaşmış olalım;

  1. Mekânsal strateji planı ve bütün ölçeklerdeki mekânsal planlar iklim değişikliği parametreleri dikkate alınarak hazırlanacaktır.
  2. Trabzon, Rize, Ordu, Giresun, Artvin ve Samsun illeri öncelikli olmak üzere dere yataklarında yer alan binalar tespit edilecek ve uygun alanlar için kamulaştırma ve taşıma süreci planlanacaktır.
  3. Yüksek heyelan riski bulunan bölgelerde yer alan binalar tespit edilerek uygun alanlara taşınacak ve bu bölgelerde inşa faaliyetlerine izin verilmeyecek. 
  4. Yerel yönetimler uhdesindeki ekonomik ömrünü tamamlamış veya yetersiz kesit genişliğine sahip köprülerin önceliklendirme yapılarak kaldırılması için tespit çalışmaları yapılacaktır.
  5. Karadeniz Sahil Yolu’nun yağış sularının denize ulaşmasına engel olan bölümlerinde menfezlerin kapasitesi artırılacaktır.
  6. Karadeniz Sahil Yolu’nda ve risk altında olan karayollarının altyapısının belli noktalarında ani oluşan taşkınların denize iletilmesini sağlayan su hatları ve tüneller oluşturulacaktır.
  7. Dere yataklarının doğal yapısının bozulmaması için bölgede faaliyet gösteren tesislerde denetimler sıklaştırılacak.
  8. Kamu hizmeti veren binaların aşırı iklim olaylarından daha az etkilenecekleri şekilde kent planlarında yer seçimleri yapılacaktır.
  9. İklim Değişikliği ve etkileri konusunda yerel yönetimlere düzenli eğitimler verilecektir. 
  10. Yağış suları ve kanalizasyon suları ayrık sistem haline dönüştürülecektir.
  11. İçme suyu, atıksu arıtma ve atık depolama gibi kritik altyapı tesislerinin afet risk analizleri yapılacaktır.
  12. Doğal afet riski taşıyan alanlarda can ve mal güvenliği açısından erken uyarı sistemleri konusunda ilgili kurumlarla koordinasyon sağlanacaktır.
  13. Bölgedeki yapılaşmada enerji verimli, iklim duyarlı ve ekolojik özellikli yerel yapı malzemelerinin kullanımı özendirilecek ve yaygınlaştırılması desteklenecektir.
  14. Bölge genelinde yol yapımında geçirgen materyaller kullanılması teşvik edilecektir.
  15. Atıkların dere yataklarında ilave yük oluşturmaması için bölgede atık yönetimi ve sıfır atık uygulamaları yaygınlaştırılacak. 

Sanırım herkesin olumlu karşılayacağı bir “eylem planı” olarak tarihte yerini alacak. Yüzlerce sayfa yazıya gerek duymadan 15 madde de özetlenmiş olması da bence tarihi bir gelişme. Planın uygulama takviminin ve yapılacak işlerin detaylarının paylaşılmamış olması ise önemli bir eksiklik. 

Dilek ve temenniden öteye gidebilmek

Bu planın da tıpkı önceki onlarca plan gibi dilek ve temennilerden öteye gidebilmesi için ne yapmak gerekir?

Öncelikle, bir plandan söz etmek için daha detaylı bir şekilde adımların tanımlanması gerekiyor. Gerek Sn. Bakanın konuşması gerekse Bakanlığın internet sitesinde ve paylaşım platformlarında bu detayı göremiyoruz. Dolayısıyla, açıklamanın plan haline dönüşebilmesi için hangi kurumların, ne zaman, nerede, nasıl, ne gibi faaliyetleri ne amaçla yapılacağı netleşmeli. Açıklamadaki en net tarih Temmuz 2019 sonuna kadar 6 ildeki bütün derelerin taranacağı ve dere yataklarına yapılan yapıların tespit edileceği… 

Eylem planında, mekânsal planların iklim değişikliği parametreleri göz önünde bulundurularak hazırlanması gerektiği belirtilmiş. İlçe ve büyükşehir belediye meclislerinin ana gündem maddesi imar planlarındaki değişiklikleri kapsıyor. Yani her an üst plana uymayan düzenlemeler yapılabiliyor. Eğer STK’lar durumu takip edip müdahale edilebilirse hatalardan geri dönülebiliyor, çoğu zaman müdahaleye, mahkeme kararlarına rağmen üst ölçekli plana uygun hareket edilmiyor. Bunun örneklerini bütün kentlerde görebiliriz.

Çevre düzeni planları hazırlanırken zaten iklim değişikliğinin ele alınacağı daha önceki eylem planlarında ifade edilmişti. Üst ölçekli planlarıyla tam anlamıyla uyuşan alt ölçek planına pek rastladığımız söylenemez. Kaldı ki, yatırım yapılacak bölgelerde çok kısa sürede kurumlardan yazı alınarak yatırıma uygun plan hazırlanabiliyor. Yani bizde durum plana göre kentleşme ve yatırım değil, yatırıma ve kentleşmeye göre plan mantığı ile ilerliyor. Günün sonunda, farklı ölçekler arasında ilkeli, kamu yararı gözeten bir uyuşma sağlamadan, iklim değişikliği parametrelerini istediğiniz kadar “dikkate alın”, etkisiz olacaktır…  

Dere yatağında bulunan, heyelan riski, taşkın riski altında olan yapıların taşınması, köprülerin kaldırılması gibi hedefleri ise her sel felaketinden sonra duyduk. Her Bakan aynı cümleleri kurdu. Samsun’da 2012’de TOKİ’nin dere yatağına ev yapması nedeniyle yaşanan afette de, 2015’de Artvin Hopa’daki afette de, 2009’da Ordu’da, 2010’da Giresun’da, 2016’da Rize’de hep aynı cümleleri işittik. Doğru bir hedef. Takdir edilesi bir yaklaşım. Dilerim kararlı bir şekilde hayata geçirilir. Ancak geçmişte söylenip de yapılmamasından kaynaklı toplumun ikna olmadığını da görmek gerekiyor. Bu nedenle yapılacak faaliyetlerin mutlaka haritalandırılarak, öncesinde ve sonrasında kamuoyu ile paylaşılması bir ihtiyaç…

Bu ihtiyaca ek olarak toplum vicdanını rahatlatacak ve benzer hatalar yapılmasını önleyecek diğer bir faaliyet ise dere yatağına, heyelan riski olan bölgelere yapılaşma izni verenlerin oluşan maddi ve manevi kayıplara yönelik olarak yargı karşısında hesap vermesinin sağlanması olacaktır. Hesap verilebilirliğin olmadığı yerde, rüşvet, yolsuzluk, geri kalmışlık, hatalı projeler artar. Mesele tek başına siyasetçiye mal edilerek çözülemez, bürokratlar, kamu görevlileri de bu hatalı projelerin sorumluları arasındadır. 

Çalışmaları 20 yıl süren ve 2007 yılında açılan Karadeniz sahil yoluna dair eylem planında itiraf niteliğinde bir hedef de var...

Bu projede eksikliklerin olduğu meslek odaları ve bilim çevrelerince birçok defa vurgulanmıştı. Bu eksiklikler göz ardı edilerek apar topar yapıma devam edildi. 2015’de Hopa’daki felaketin şiddetinin artmasına da sebep gösterilmişti Karadeniz Sahil Yolu…

Bugüne kadar ne yapıldı, ne önlem alındı? Hem yolun hataları hem de sele hazırlık adına ciddi bir adım atılmadığı Sn. Kurum’un açıklamasında net bir şekilde görülüyor, malumun ilamı… Hedef olarak konulan yoldaki çalışmaların yine eylem planında 14.maddede belirtilen geçirgen malzeme kullanımı ile birlikte değerlendirilerek hayata geçirilmesinde yarar var.

Son olarak, erken uyarı sistemleri için bir koordinasyonun kurulacağı belirtilmiş. "Bir erken uyarı sistemi var da koordinasyon mu kurulacak?" sorusu akıllara geliyor.

Doktora çalışmamda erken uyarı sistemlerine dair yapılması gerekenleri irdelemiştim ve Rize’de 2009 yılında 6,5 milyon lira ile TÜBİTAK ve Valilik iş birliği ile kurulduğu iddia edilen bir RABİS (Rize Afet Bilgi Sistemi) sistemi vardı ve bu sistemin 2010 yılındaki sele dair bir işlevinin olup olmadığı sorgulandı.

Dönemin belediye başkanı “Bizim sistemden haberimiz yok çobanlardan öğrendik selin olacağını” demişti.

Erken uyarı sistemleri Paris İklim Anlaşması’nın sekizinci maddesinde iklim değişikliğine uyum başlığında da ele alınıyor. Dolayısıyla dünyada kurulan, uygulanan bir sistem olarak can ve mal kaybının azaltılması, mümkünse önlenmesini hedefliyor. Sera gazı emisyonlarının azaltılmasına yanaşmayan dünya ülkelerinin varlığını gördükçe iklim değişikliğine uyum ihtiyacı daha da artıyor. Bu nedenle erken uyarı sistemlerinin sadece sel için değil, kuraklık, heyelan, taşkın için de yapılandırılması gerekiyor. 

Her bayram belediye başkanlarının, bürokratların, kamu kurumlarının SMS atmasına alışkınız. Meteorolojik olaylara dair uyarıcı SMS’ler göndermek, kırda ve kentte vatandaşı daha ciddi ve noktasal olarak uyarmak çağımızda mümkün. Bu kadar basit bir faaliyeti bile ilk elden hayata geçirsek erken uyarı sisteminin ilk adımını atmış olabiliriz. 

Öneri

Hindistan’da iklim krizi nedeniyle göç artarken, dünyada sıcaklık rekorları kırılırken, buzullar beklenenden daha hızlı erirken ve iklim krizine sebep olan sera gazı emisyonlarında artış hala aynı hızla devam ederken artık iklim değişikliğine uyuma da odaklanmak gerektiği çok açık.

Bu nedenle, ülke olarak Paris İklim Anlaşmasına taraf oluruz, olmayız; sera gazı emisyonlarımızı azaltmanın yanında mutlaka ama mutlaka “uygulanabilir”, pratik, kurumlar ve sivil toplum kuruluşlarınca da sahiplenilen bir iklim değişikliği uyum çalışmasını da bütünsel olarak tüm ülke çapında başlatmak gerekiyor. Bunun ilk iki adımı kamu ve doğa yararı ve iklim krizini gözeten Su Kanunu’nu TBMM’den kabul etmek ve erken uyarı sistemlerini kurmak olmalı.  

Öte yandan, 12 Temmuz 2019’da Çevre ve Şehircilik Bakanı Sn. Murat Kurum tarafından açıklanan 15 maddelik Karadeniz İklim Değişikliği Eylem Planı hayatlara mâl olan bir soruna yönelik hazırlanmış değerli bir niyet beyanı. Ancak bu beyan detaylandırılır, sorumluluklar, takvim belirlenirse plana dönüşebilir ve daha ciddiye alınabilir. Böyle bir planın diğer bölgelerde de bir an önce hazırlanması ve uygulamaya geçmesi riskleri azaltacaktır.

Dilerim birçok kamu kurumunun daha önce hazırladığı iklim değişikliğine yönelik eylem ve uyum planları ya da daha önceki bakanların açıklamaları gibi unutulup gitmez. Unutulmaması ve bu planın hayata geçirilmesi için de tüm vatandaşlara, hepimize sorumluluk düşüyor. Kurumların plan kapsamında yaptıkları çalışmaları detaylı olarak, adım adım medya ve sosyal medya üzerinden paylaşmaları ise planların izlendiğini, uygulandığını topluma gösterecek, umutsuzluğu umuda çevirecek, can ve mal kayıplarını azaltacaktır. Hepimizin gözü kulağı bu “plan” kapsamında yapılacaklarda. 

Son söz; bu ne perhiz bu ne lahana turşusu?

Ağustos ve eylül ayları iklim değişikliği kaynaklı yeni hava olaylarına, sel felaketlerine gebe. Şiddeti ve sıklığı artan olaylara karşı iklim değişikliğine uyuma da odaklanan bir politikaya ihtiyaç artıyor. Bu ihtiyaca rağmen anlaşılmaz bir şekilde Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nda geçtiğimiz aylarda kurulan İklim Değişikliği Uyum Daire Başkanlığı birden kapatılabiliyor.

Bir yandan Karadeniz’de iklim değişikliğine uyuma yönelik açıklamalar yapılırken bir yandan da bu alandaki idari yapının geliştirilmesi hedefinden vazgeçiliyor!

Sizce ülkemizin bir iklim değişikliği ile mücadele ve uyum politikası var mı?

  

* Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU