Avrupa Birliği ile imtiyazlı ortaklık neden olmasın?

Doç. Dr. Umut Hacıfevzioğlu Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: AP

Türkiye Avrupa Birliği'ne üyelik hedefiyle refah seviyesi yüksek, saygın, insan haklarına dayalı demokrasi anlayışının yerleştiği ve yurttaşlarına her alanda yüksek yaşam standardı sunan bir devlet olmayı amaçlamaktadır.

Yalnız Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne katılım sürecinin deyim yerindeyse uzun soluklu bir maraton olacağı aşikâr.

Geçmişte, Avrupa Birliği tarafından Türkiye için "ayrıcalıklı ortaklık" ya da "stratejik ortaklık" gibi kavramların ortaya atıldığını biliyoruz.

2000'li yıllara gelindiğinde ise Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne tam üye olmasına muhalif olan Almanya, Fransa, Hollanda, Avusturya gibi bazı AB üyesi ülkelerin sağ görüşlü partileri "imtiyazlı ortaklık" başlığıyla bir model ortaya atmışlardı.

Tam üyelik dışı olan söz konusu model, Avrupa Birliği karar-alma mekanizmalarının dışında kalan Türkiye ile daha yoğun ve sıkı bir iş birliği kurulmasını öngörmekteydi.

Yine de "imtiyazlı ortaklık" içeriği önemli ölçüde muğlak olan, hukuki açıdan da belirsizlikler içeren bir modeldi ki gerek Avrupa Komisyonu gerekse de Türk hükümetleri söz konusu modele sıcak bakmadılar.

Her şeyden önce Avrupa Birliği'ne tam üyelik Türkiye'nin devlet politikasıdır.


Peki, Türkiye tam üyelik hedefinden sapmadan "imtiyazlı ortaklık" gibi bir modelle Avrupa Birliği ile olan ilişkilerini geliştirebilir mi?  

Gerçi, Nisan 2000'de Fransa eski Cumhurbaşkanı Valery Giscard d'Estaing "imtiyazlı ortaklık" modelini Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne tam üye olmasına alternatif bir model olarak sunmuştu.

Valery Giscard d'Estaing'in ardından Almanya'nın eski şansölyesi Angela Merkel ve Fransa'nın eski Cumhurbaşkanı Nicola Sarkozy de ""imtiyazlı ortaklık" konusunu gündeme getirmişti.

Öte yandan, "imtiyazlı ortaklık" modelini söz konusu liderler her ne kadar gündeme getirseler de içeriğine ilişkin bir açıklama yapmamışlardı.

Kimi akademisyenin ve düşünce kuruluşu yetkilisinin gözünde "imtiyazlı ortaklık", Türkiye'nin tam üyelik hedefinden vazgeçmesi anlamına geliyor.

Buna göre, Türkiye"imtiyazlı ortaklık" ile Avrupa Birliği'nin bütün kararlarından etkilenen ama karar-alma mekanizmasında söz sahibi olmayan bir ülke konumunda olacak.

Gerek Türk siyasetinin karar alma mekanizması içinde yer alan liderleri gerekse de TOBB ve TÜSIAD gibi sivil toplum kuruluşları "imtiyazlı ortaklık" modeline Türkiye'nin hedefinin tam üyelik olduğu gerekçesiyle sıcak bakmadıklarını kesin bir dille ifade etmişlerdi.

Türkiye'nin hedefi hiç kuşkusuz Avrupa Birliği'ne tam üyeliktir. Dolayısıyla bu hedefe alternatif olarak düşünülen bir "imtiyazlı ortaklık" modeline itiraz etmek yerinde bir tavırdır.

Yalnız, "Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne tam üyeliğe giden yolda bir aşama olarak 'imtiyazlı ortaklık' modeli düşünülebilir mi?" sorusuna yanıt aranabilir.

"İmtiyazlı ortaklık" modeli gibi tam üyelik dışı, öte yanda Avrupa Birliği ile daha yoğun bir iş birliğini öngören bir ilişki şu aşamada her iki tarafın da çıkarına uygun olabilir.  

Sonuçta Türkiye bir devlet politikası olan tam üyelik hedefinden sapmadan Avrupa Birliği ile bir "imtiyazlı ortaklık"  ilişkisi kurabilir.

Tabii ki böylesi bir model ancak iki tarafın da çıkarına uygun olmasıyla yaşama geçirilebilir.  

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU