Kontrgerillayı alt etmek = israf, rüşvet ve yolsuzluklardan kurtulmak

Fatma Bostan Ünsal Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: Pixabay

Sedat Peker'in itiraf ve ifşaatları, hiç bilinmeyen değil de bir şekilde bilinen pek çok karanlık ilişkinin birinci elden bilgi sahibi bazen de faili tarafından üstelik magazinel boyutu da çok iyi kotarılarak kamuoyunun gündemine getirilmesi, Türkiye'nin bir türlü yüzleşemediği faili meçhuller ve güvenlik bürokrasisi ile mafya ilişkilerini yeniden ortaya sermiş oldu. 

Soğuk Savaş döneminde komünizm tehdidine karşı Batı Avrupa'da ABD'nin desteklediği, devlet eliyle illegal biçimde örgütlenen ve İtalya'da Gladio, Türkiye'de Kontrgerilla veya Özel Harp Dairesi, Yunanistan'da B-8 (SheepSkin, Koyun Postu), Belçika'da SDRA-8, Hollanda'da NATO Command, Batı Almanya'da Gehlen Örgütü, Avusturya'da Schwert, Fransa'da Rüzgar Gülü, İngiltere'de Secret British Network… olarak bilinen paramiliter güçler, Soğuk Savaş'ın bitmesiyle fazlalık hale geldiği, işlevsiz kaldığı için ortadan kalkmaya başlamıştı. Bu tasfiye çeşitli ülkelerde farklı şekilde cereyan etti. 

Bu tasfiye hareketinin en meşhuru, İtalya'daki ismi Gladio olan yapının 1990'larda Temiz Eller adıyla bilinen; siyaset, medya, yargı, akademi, iş dünyasını içeren soruşturma ve yargılamalara ve birçok siyasi partinin tarihten silinmesine, Birinci Cumhuriyet'in sona ermesine yol açan bir yargı seferberliğiydi.

Savcı Antonio Di Pietro'nun sorumlu olduğu bu yargı seferberliğinde İtalyan Parlamento üyelerinin yarısından fazlası hakkında iddianame düzenlendi, yolsuzluk suçlamalarından dolayı 400'den fazla şehir ve belediye meclisleri feshedildi…  

Eski Başbakan İtalyan Sosyalist Parti lideri Bettino Craxi'nin Tunus'a kaçtığı ve orada sürgünde vefat ettiği bu operasyonlarda yıllık rüşvet çarkı bir görüşe göre 4 milyar dolara bir görüşe göre de 9 milyar euro olarak hesaplanan bir büyüklüğe ulaşıyordu.

Son dönemde sadece Sedat Peker'in itiraf ve ifşaatları değil, Necip Hablemitoğlu suikastı ile ilgili olarak yapılan soruşturma ve tutuklamalar, demir çelik endüstrisindeki usulsüzlüklerle ilgili geniş kapsamlı yargılamaların başlaması, bu kapsamda Erol Evcil'in tutuklanması, Sarallar operasyonunda 91 şüpheli gözaltına alınması…

Türkiye için bu karanlık ilişkiler ağını deşifre edip tasfiye etmek için yeni bir şans sunmaktadır.

Türkiye aslında birkaç kez bu yapılarla mücadele etmeye teşebbüs etti, daha 1988'de Banker Bako olayı, Arşimidis dosyası gibi hususlarla ilgili olarak kamuoyunda Birinci MİT Raporu olarak bilinen rapor hazırlanmış hatta 2000'e Doğru dergisine sızdırılan bu raporda emniyet-ülkücü mafya ilişkisi resmi evraklarda geçmeye başlamıştı.

Bu raporun magazinel yönü üstelik de gerçek olmayan bölümlerinin daha ön plana çıkması nedeniyle belki de esas önemli olan güvenlik güçlerinin mafyatik ilişkilerin üstüne gidilememişti.

Aradan dokuz on yıl geçtikten sonra Birinci MİT raporunu hazırlayan Mehmet Eymür tarafından ikinci kez rapor hazırlanmış, Susurluk kazasının hemen öncesinde sızdırılan bu raporda da güvenlik güçleriyle paramiliter yapılar arasındaki bağlantılardan bahsedilmişti.

3 Kasım 1996 tarihinde olan Susurluk kazası ile İkinci MİT raporunda dikkat çekilen siyasetçi, güvenlik bürokrasisi ve illegal yapıların birlikteliği ortaya saçılmış oldu. 

Susurluk kazası sırasında Milli İstihbarat Teşkilatı Müsteşarı olan Sönmez Köksal (1992-1998) döneminde hazırlanan Susurluk raporu, araştırılmasında fayda görülen hususlar diyerek Çiller Özel örgütü iddiaları, Haydar Aliyev'e yönelik darbe tertip edilmesi, dünya çapında uyuşturucu tüccarı Baybaşin ile Ağar arasındaki ilişkiler, Ağar'ın Ömer Lütfü Topal'ın öldürülmesindeki rolü, Tarık Ümit'in Çiller Özel Örgütüne ilişkin iddiaları nedeniyle öldürülüp öldürülmediği iddiaları, Üniformalı Çete ve benzerleri çete iddialar… gibi son derece vahim olaylardan bahsediyordu.

Bu kazanın MİT tarafından, izahı zor veya savunulamayacak bir beraberliği net olarak ortaya koymakta olduğu, kontrolsüz güçlerin bazı siyasi güçlerce desteklendiğini, devlet adına yapıldığı söylenen işlerde bile büyük miktarda maddi çıkarların söz konusu olduğunun kabul edilmesi önemlidir.

Hatta MİT tarafından Tansu Çiller, Özer Çiller, Mehmet Ağar, Haluk Kırcı, Sedat Bucak, İbrahim Şahin, Korkut Eken, Hüseyin Baybaşin ile Abdullah Çatlı, Ahmet Cem Ersever ve Tarık Ümit'in önem arz ettiğinin belirtilerek bu konularda araştırma yapılması gerektiğinin belirtilmesi de bu yapı ile mücadele etme yönünde önemli mesafe anlamına gelmektedir.

Susurluk kazasının ve arkasından MİT'in söz konusu raporlarına rağmen Türkiye'nin temizlenmesi için ortaya çıkan bu altın fırsat maalesef değerlendirilemedi.

Zamanın Başbakanı Necmettin Erbakan, kamuoyunun Susurluk skandalının aydınlatılması için gösterdiği çabaları, mesela "Sürekli aydınlık için 1 dakika karanlık" eylemlerini, sokaklara çıkan insanların tencere, tava düdük çalmalarını Türkiye'nin paramiliter yapılardan temizlenmesi için bir destek olarak değerlendirmek yerine "glu glu dansı yapıyorlar" diyerek küçümsemiş, belki de kendisine tehdit olarak değerlendirmişti.  

Sonrasında, bilindiği gibi bizzat bu karanlık güçlerin siyasete müdahalesine uğramış ve 28 Şubat süreci yaşanmıştı.

Yeni iktidar olmuş bir Başbakan olarak Necmettin Erbakan, Susurluk kazasının önüne çıkardığı fırsatı değerlendirerek 1990'larda yaşanan aydın cinayetleri, faili meçhuller, şiddetin yaygın kullanımı gibi karanlık, yanlış uygulamaları daha erken bir zamanda aydınlatıp, sorunların giriftleşmesini engelleyecek bir konumda olabilirdi.

Türkiye'nin bu konuları tekrar tartışması 2010'lu yıllardaki Ergenekon operasyonları sırasında olmuş, bu süreçte de siyaset-medya, güvenlik güçleri, paramiliter güçler ve faili meçhuller kamu oyunun gündemine gelmiş fakat tam bir yüzleşme ve temizlenme olmadan bugün Sedat Peker'in ifşaat ve itiraflarında da gördüğümüz gibi yeniden karanlık yapıların ve ilişkilerin hakim olduğu bir döneme girilmiştir.

Türkiye'nin otuz-kırk yıl önce yapması gereken tasfiyeyi artık daha fazla geciktirmeden yapması, Türkiye'nin kaynaklarını tüketen bu karanlık ilişkiler ağından kurtulup şeffaf ve hesap verebilir bir kamu yönetimine sahip olması gerekiyor. 

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU