Siyaset, ehil olanların elinde rahmettir. Naehil olan siyasetçilerin elinde ise zulümdür. Çünkü siyaset, sadece İslam'ın değil, tüm dinlerin yozlaşmasının temel belalarından birisidir.
Maalesef bazı siyasiler dini çıkar aracı yaparak, zirveye taşınır. Bu ise en büyük zulümdür. Tarihin en acımasız dönemleri, dinin siyasi amaçlar için kullanıldığı dönemlerdir.
Siyaset, naehil ellere bırakıldığında ve çıkar mesleği haline geldiğinde, insanları aldatır. Hem de her türlü kötülükleri yapmaktan geri kalmaz.
Ayrıca bu nevi siyasiler aldatmakta sınır tanımamakta, güven duyan insanların umutlarını yerle bir etmektedir.
Siyaset hem nankör, hem de bugünkü hali ile güvenilmez durumdadır. Vefadan nasipsiz, kadr ü kıymetten bihaberdir. Geçmişte olduğu gibi, bugün de intikam aracı olarak kullanılmaktadır.
Nitekim: "Hiçbir insanlık suçu ve hiçbir vahşet, siyasetin icraatı kadar yıkıcı ve zalim olmamıştır."
Kitleleri aldatan, dinin yozlaşmasına sebebiyet veren siyaset, bugün her türlü entrikanın kaynağı olduğu gibi, insanlar arasındaki sevgi ve muhabbeti de çıkmaza sokmaktadır.
Oysa sahih siyaset, günün ve geleceğin maddi ve manevi şartlarını önceden hazırlamak için yapılır. İnsanları bıktırmak için yapılmaz.
Milli ve manevi değerlere dikkat etmeyen siyaset ise, toplumlar için öldürücü bir zehirdir. Siyasette "dün dündür, bugün bugündür" denemez.
Siyaset aldatmadan, sadece doğru olanı söyleme sanatıdır. Onun için gerçek siyaseti yapmaya çalışanlar, ayak oyunlarından uzak durmalı, milli ve manevi duyguları istismar ederek, nemalanmaktan kaçınmalıdır.
Siyaset birtakım entrikalara alet edilmemeli, gerçekleri setretmemeli, yalan alanı haline getirilmemelidir. Hele hele çok önemli olan dini, asla istismara kalkışmamalıdır.
Çünkü siyasi saltanat temin etmek için peygamberler, peygamber evlatları ve henüz kundaktaki günahsız çocuklar katledilmiştir.
Bu zulümlerin kahır ekseriyeti, sosyal ve siyasal çıkar için yapılmıştır. Kerbelâ, Sıffîn, Cemel vakaları bu düşüncenin sonucunda vücut bulmuştur. Aleyhte olanlar idam sehpalarında sallandırılmıştır.
Bu yozlaşmış siyasi anlayışa karşı çıkanlar ise, eninde sonunda elimine edilmiş, böylece siyaset ceberut yüzünü göstermiştir. Oysa dini siyasete alet edenler, İslam'ın can damarlarını kesmiş olurlar.
Hemen belirtelim ki, dini siyaset malzemesi yapanların iflah bulması mümkün değil, başarılı olmaları da imkânsızdır.
Zira din haydır. 'Dini benden başkası temsil edemez' diyen siyasi anlayış, raydan çıkmış vagon gibi toslar ve tarumar olur.
'Müminim' diyenin siyasi anlayışında çıkar yoktur. Şer ve kötülükler de bulunmaz. Gerçek siyasette yalanın yeri olamaz.
'Biz siyaseti fisebilillah yapıyoruz' diyerek ve Allah'ı şahit tutarak aldatmak yoktur.
Böylesi siyaset yapanlara güvenmek, ateşle oynamaktır. Siyasette başarı elde etme uğruna, dinin insan nezdinde yara almasına seyirci kalınması, asla onaylanamaz.
Bu değerleri yozlaştıranlara da alaka gösterilmesi doğru olmaz. Çünkü Allah zalimleri sevmediği gibi, insanlar da zalimleri sevmez, sevmemelidir.
Siyasette dinin değerlerini başkalarının aleyhine kullanarak, gerçek siyaset yapanları susturmak, elbette ki dünyanın hiçbir yerinde kabul görmez... Çünkü dine hizmet, yalan söyleyerek yapılmaz.
Bu nevi riyakâr siyasetçilerin hayatında ve davranışlarında belirleyici unsur, Allah rızası değil, siyasi hesap ve çıkardır.
Ama hiç kimse menfaati için insanları Allah ile korkutmamalıdır. Allah sadece sevdirmeye çalışılmalıdır.
İdrak edeceğimiz Kurban Bayramımızın hayırlara vesile olması niyazıyla.
Kalın selametle
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish