Aristoteles'in gözünde adalet, mevki, onur ve zenginlik

Doç. Dr. Umut Hacıfevzioğlu Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: Wikimedia Commons

Aristoteles bir toplumun ortak iyisinin ancak belirli bir adalet kavrayışıyla gerçekleşebileceğini düşünüyordu.

Evet, filozofa göre bir toplumda "ortak iyi" egemen kılınmalıydı. Adaletin tanımını ortak iyiye uygun bir içerikle kavramsallaştıran Aristoteles ideal olarak öngördüğü toplumda adaleti belirli bir kişinin ya da sınıfın değil, tüm toplumun ortak iyisine uygun bir içerikle açıklamıştı.

Filozofun gözünde her türlü bilgi ve etkinlikte amaçlanan şey "iyilik"ti. Devletin amaçladığı iyilik ise adalet.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Aristoteles'in adalet ile yasa kavrayışını insanın insanca bir yaşam sürmesini mümkün kılan koşullar üzerine temellendirdiği ve bu çerçevede salt biçimsel bir yapı yerine yasalara etik ilkelerle içerik kazandırdığı söylenebilir.

Aristoteles'in öngördüğü devlette adalet tüm yurttaşların ortak iyiye katkısı ile ilgili bir kavramdı ki, böylesi bir devlette adalet siyasi hakların, mevkilerin, onurun ve zenginliğin her bir yurttaşın devletin esas amacı olan yaşanmaya değer yaşam kurma idealinin gerçekleşmesine katkısına göre dağıtılmalıydı.

Yani adaletin egemen kılındığı bir devlette görevler ve onurlandırmalar, toplumun belirli bir kesiminin çıkarını gözetmekten bağımsız olarak yurttaşların ortak iyiye katkılarına göre verilmelidir.

Dolayısıyla Aristoteles adaleti yalnızca yasalara uygunluk çerçevesinde tanımlamıyordu. Bir devlette adaletin egemen kılınabilmesi, yasa yapıcıların yasa yaparken ancak liyakati ve "ortak iyi" kavramını ölçüt almalarıyla mümkündü.

Evet, Aristoteles'e göre;

Devletin temeli adalettir, halk adalet sayesinde rahat eder, adil olan adaletli olanın ne olduğunu söylemektir.


Görüldüğü üzere Aristoteles, siyasal alana ilişkin konuların "iyi"den ve "adalet"ten bağımsız olarak ele alınamayacağını düşünür.

Yasa yapmak aslında herhangi bir alanda belli bir iyiyi gerçekleştirme çabasından başka bir şey değildir.

Aristoteles insanın anlam ve değerini zorunluluk alanında değil, özgürlük alanında yaratması gerektiğini düşünüyordu.

Zorunluluk alanında yer alan doğal ihtiyaçların giderilmesi insanın fiziksel varlığının devamını mümkün kılmakla birlikte söz konusu ihtiyaçlar iyi bir yaşamın ya da yaşanmaya değer bir yaşamın kurucu öğelerini oluşturmazlar.

Tam da bu nedenle adalet, insanın kendini gerçekleştirmesini mümkün kılan yasal düzenlemeleri sağlama çabasına yönelirken bu çabanın insanın salt fiziksel ihtiyaçları ile sınırlı olmadığı söylenebilir.

Aristoteles onur, para gibi topluma katılan değerlerden bölüşülebilecek olan her şeyin dağıtılmasını ve söz konusu değerlerin dağıtılırken herkesin hak ettiğini alması gerektiğini düşünmekteydi.

Devletin amacı yurttaşlarının mutluluğu ve kendilerine yeterli bir yaşamı mümkün kılan koşulları hazırlamaktır.

Yani devletin amacı yurttaşların iyi yaşamalarını mümkün kılmaktır. Bu da ancak adaletin egemen kılınmasıyla mümkündür.

Bir devlette şan, şeref ve onurlandırmalar liyakat yerine sadakat temel alınarak yapılırsa o devletin bırakalım iyi yaşamı mümkün kılacak koşuları sağlamasını yurttaşların biyolojik, yani fiziksel varoluşlarını sürdürmelerini mümkün kılan ekonomik koşulları dahi sağlıklı bir şekilde oluşturması beklenmemelidir.  

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU