Avustralyalı araştırmacı ve akademisyen Marcus Harmes, Avrupa tarihinin en "çılgın" uygulamalarından biri olan "mumya yamyamlığının" ürkütücü ayrıntılarını anlattı.
Queensland Üniversitesi’nde görev alan beşeri bilimler doçenti Harmes, The Conversation’da kaleme aldığı bir yazıda Antik Mısır’dan getirilen insan kalıntılarının şifa olsun diye tüketildiğini veya sargıların sadece eğlence amaçlı açıldığını aktardı.
"Önce hıyarcıklı vebadan baş ağrısına kadar her türlü hastalığı iyileştirebileceğine inandılar" diyen Harmes, şöyle devam etti:
Ardından da Viktorya dönemi halkının yemek sonrası eğlenceleriyle ilgili ürkütücü fikirleri geldi.
Mumya yeme çılgınlığı
Harmes’e göre mumyaların hastalıkları iyileştirebileceğine yönelik inanç, insanları yüzyıllar boyunca tadı berbat bir ürünü yemeye itti.
Mumyalanmış bedenlerden elde edilen bu ürüne "Mumia" adı veriliyordu. Bu, mısır mezarlarından Avrupa’ya getirilen mumya kalıntılarından elde edilen bir maddeydi. Halkın zengin veya yoksul kesimlerinden birçok kişi yüzyıllar boyunca bu maddeyi tüketti.
Harmes, öğütülmüş mumyaların tüketiminin tarihini şu sözlerle özetledi:
12. yüzyılda eczacılar, spiritüel tıbbi özellikleri için öğütülmüş mumyaları kullanıyordu. Mumyalar, sonraki 500 yıl boyunca reçete edilen bir ilaç oldu.
Akademisyenin aktardığına göre, antibiyotiklerin olmadığı o dönemde doktorlar, baş ağrılarından şişlikleri azaltmaya veya veba tedavisine kadar çeşitli hastalıklara karşı kafataslarını, kemikleri ve eti öğüttü.
Ancak herkes bu uygulamaya ikna değildi. Önreğin kraliyet doktoru Guy de la Fontaine, mumyanın yararlı bir ilaç olduğundan şüpheliydi. 1564'te İskenderiye'de ölü köylülerden yapılmış sahte mumyalar görmüştü. İnsanların dolandırılabileceğini fark etmişti.
Sahtecilik nedeniyle insanlar, aslında her zaman gerçek antik mumyaları tüketmiyordu. Tıpta kullanılacak ölü ete sürekli talep vardı ve gerçek Mısırlı mumyaların arzı bunu karşılayamıyordu.
Eczacılar ve bitki uzmanları, 18. yüzyıla gelindiğinde, mumyalardan yapılmış ilaçları dağıtmaya devam ediyordu.
Avrupa kraliyeti, Mısır kraliyetini yedi
Öte yandan doktorlar antik mumyaların en iyisi olduğu konusunda fikir birliği de etmemişti. Diğer bir deyişle, bazıları taze et ve kanın uzun zaman önce ölenlerde olmayan bir canlılığa sahip olduğuna inanıyordu.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Taze mumya iddiası en soylu kesimi bile ikna etti. İngiltere Kralı II. Charles, nöbet geçirdikten sonra insan kafataslarından yapılan ilaçları aldı ve 1909'a kadar doktorlar nörolojik durumları tedavi etmek için insan kafataslarını yaygın olarak kullandı.
Dahası, doktorlar bu mumyaların firavunlardan yapıldığını iddia ediyordu. Bu da ortaya trajikomik bir tablo çıkarmıştı.
Harmes, bu durumu şu sözlerle açıkladı:
Kraliyet ve sosyal seçkinler için mumya yemek kraliyete uygun bir tedavi yöntemi gibi görünüyordu. Kraliyet, kraliyeti yiyordu.
Akşam yemeği, içecekler ve eğlence
Harmes’e göre 19. yüzyıla gelindiğinde insanlar hastalıkları iyileştirmek için mumya tüketmeyi bırakmıştı. Ancak bu da mumyalarla artık uğraşmadıları anlamına gelmiyordu.
Bu kez de Viktorya dönemi insanları, Mısır’dan getirilen cesetlerin "paketlerini" özel partilerde eğlence amaçlı açmaya başlamıştı.
Napolyon'un 1798'de Mısır'a yaptığı ilk sefer, Avrupa'nın merakını uyandırıyordu. Bu nedenle 19. yüzyılda Mısır'a seyahat eden gezginlerin burada sokakta satın alınan mumyaları Avrupa'ya getirmeye başlamıştı.
Harmes, "Viktorya dönemi insanları, Eski Mısır mumyalarının kalıntılarını çözmek için özel partiler düzenledi" ifadelerini kullanıyor:
Mumyaları açtıkları ilk olayların en azından bir tıbbi saygınlık cilası vardı. 1834'te cerrah Thomas Pettigrew, Kraliyet Cerrahlar Koleji'nde bir mumyayı açmıştı. Onun zamanında, otopsiler ve operasyonlar halka açık yerlerde yapılıyordu.
Ancak akademisyene göre kısa süre içinde işin rengi değişti ve tıbbi araştırma iddiası da ortadan kayboldu.
Artık mumyalar artık tıbbi bir meşgale değil, heyecan verici bir deneyimdi.
Bandajlar çıkarken kurumuş et ve kemiklerin ortaya çıktığını görmenin heyecanı vardı.
Mumyanın laneti
20. yüzyılın başında mumya açma partileri de sona erdi. Ürkütücü eğlencenin yarattığı yıkımsa kötü görünüyordu. Arkeolojik kalıntılar bertaraf edilmişti.
Ardından Tutankamon'un mezarının keşfi, yeni bir efsanenin fitilini ateşledi: Mumyanın laneti.
1922'de Britanyalı arkeolog Howard Carter, MÖ 1323'te Krallar Vadisi'nde yaklaşık 18 yaşında ölen Firavun Tutankamon’un mezarını keşfetti.
Ancak keşif gezisine dahil olan birkaç kişinin erken ölümü bu kez de Avrupalılar arasında mumyaların lanetli olduğu inancını doğurdu.
Keşif gezisinin sponsoru olan Lord Carnarvon'un 1923'te enfekte bir sineğin sokmasından ötürü hayatını kaybetmesi bu inancın temel nedenlerinden biriydi.
Kazıyla ilgili sansasyon, mimari akımları ve popüler kültürü de derinden etkiledi. Avrupa mimarisinde Art Deco tarzı hızla yayılırken, 1920’lerin Amerikan sinemaları Mısır dekorlarıyla süslendi.
Sonunda Universal Studios, 1932'de dünyaca ünlü Mumya filmlerine ilham veren The Mummy'yi sinemaseverlerin karşısına çıkardı.
Modern mumyalar satılmaya devam ediyor
Bugün, mumyalar da dahil olmak üzere bir dizi antik eserin kaçakçılığı devam ediyor.
Kaçakçılığın karaborsa değerinin yaklaşık 3 milyar dolar olduğu tahmin ediliyor.
Öte yandan Harmes sözlerini, "Hiçbir gerçek arkeolog mumyayı açmaz ve hiçbir doktor mumya yemeyi önermez" diye noktalıyor:
Ancak mumyaların cazibesi güçlü kalmıştır. Bunlar hâlâ satılıyor, hâlâ sömürülüyor ve hâlâ bir meta.
Independent Türkçe, The Conversation, History Today, BBC
Derleyen: Çağla Üren